10 Ekim 2020 Cumartesi

Türkiye'de Kurumlara Güvenmek


TÜRKİYE parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne “geçiş dönemi”ni yaşıyor.

Burada “geçiş dönemi” kavramının altını çiziyorum. Tanzimat düzenlemelerinin tecrübesine sahip Cevdet Paşa’nın da belirttiği gibi, geçiş dönemlerinde tereddütler, belirsizlikler, umut ve riskler yaşanır; bu normaldir.

Ancak sistem konusunda yaşamakta olduğumuz “geçiş dönemi”, dünya ekonomisinde ticaret savaşlarının başladığı, paranın da kıtlaştığı bir konjonktüre; Türkiye ekonomisinde de kritik kararların beklendiği bir aşamaya tesadüf etti.


MERKEZ BANKASI


Merkez Bankası’yla ilgili yeni düzenlemeler, bu açıdan iki günlük fakat fevkalade değerli bir tecrübe oluşturuyor.

Niye Merkez Bankası?.. Çünkü içinden geçtiğimiz ekonomik aşamada en kritik kurum, Merkez Bankası’dır.

9 Temmuz akşamı bakanların isimleri açıklandı, 703 sayılı “Kanun Hükmünde Kararname” yayınlandı. Kararname 233 maddede pek çok kurumun kanunlarında değişiklikler yapıyordu. Haber merkezleri tabii hemen Merkez Bankası’yla ilgili düzenlemeye baktılar. Kararname’de Merkez Bankası Kanunu’nun “25. maddesinin birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır” deniliyordu.

Yani Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu tarafından beş yıllığına atanır hükmü kaldırılmıştı!

Bu, MB’nin bağımsızlığının azaltılacağı endişesine yol açtı; o gece dolar 4.75’i vurdu!

Halbuki gün ortasında dolar 4.58’di!

Kurumlar, kurumlara güven ne kadar önemli, görüyor musunuz?


DOLARIN ATEŞİ

Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından ekonomist Cemil Ertem paniği fark ederek derhal bir tweet attı, bu düzenlemenin sadece “atamayı beş yıllığına Bakanlar Kurulu değil, Cumhurbaşkanı yapacak” anlamına geldiğini belirtti. Dolar hafif inişe geçti.

Ertesi gün 10 Temmuz’da “3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” yayımlandı; yüksek bürokratlar Cumhurbaşkanı ile gelip Cumhurbaşkanı ile gidecekti fakat “devlette devamlılık” gereği bazı kurumlar istisna idi. Devletin en temel kurumlarından ve Cumhuriyet’in kurduğu en önemli kurumlardan biri olan Merkez Bankası da istisnalar arasındaydı.

Ben şahsen rahat bir nefes aldım.

Fakat görev süresi nedense beş yıldan dört yıla indirilmişti.

Haziranda dış ticaret açığının büyümesinin de etkisiyle bu satırlar yazılırken dolar 4.78 civarındaydı; çok yüksek... Dünyada da dolar yükseliyor ama hem “kırılgan ekonomiler” arasında olmamız hem geçiş döneminin belirsizlikleri sebebiyle bizde daha bir artış gösteriyor.


HUKUKİ VE RASYONEL
Türkiye ekonomisine niye “kırılgan” diyorlar; artan döviz ihtiyacından...

Dünyada para kıtlaşırken bizde yabancı sermaye girişi azalıyor.

Kurumlara güven, özellikle de Merkez Bankası’nın bağımsızlığına güven bu konjonktürde hayati derecede önemli.

Derecelendirme kuruluşlarından Moody’s nelere göre değerlendirme yapar? Mahfi Eğilmez yazmıştı, ben hukukçu olarak bilhassa “kurumların güçlülüğü” kıstasını önemsiyorum: Kurumsal çerçeve, kanunların üstünlüğü gibi unsurlar ve hele de “Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasının kredibil olup olmadığı” kıstasının altını çizmek isterim.

Geçiş döneminde daha bir önemli değil mi?

Dünyada sermaye yeniden gelişmiş ülkelere yöneliyor; bir ticaret savaşının top gümbürtüleri geliyor...

Modern devlette kamu kurumları Max Weber’den beri “hukuki rasyonel bürokrasi” olarak tanımlanır.

Geçiş döneminden bir an önce çıkmak ve yatırımcıya daha bir güven vermek için kurumların “hukuki” ve “rasyonel” işleyeceğini dünyaya göstermeliyiz

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon