Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Cirit’i elbette bir hukukçu olarak ilgiyle, saygıyla izliyorum
Bugün İdlib’de Rusya destekli Esad’ın girişebileceği katliam ihtimalini yazacaktım. Sayın Cirit’in “Hukuk fakülteleri beş yıl olsun” önerisini okuyunca bu konuyu yazmaya karar verdim.
Geçen adli yıl konuşmasında ifade etmişti, şimdi resmen YÖK’e iletmiş; yürekten destekliyorum.
HUKUK VİCDANI
Hukuk fakültelerine giriş için asgari puan uygulamasını başlatarak konuya verdiği önemi gösteren YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç’ın da bu fikri benimseyeceğini umuyorum.
YÖK bünyesinde Prof. İzzet Özgenç bunun için çalışmalar başlatmıştı; gerekli bilgi birikimi YÖK’te mevcuttur.
Mesele beş yıldan ibaret değil. Başkan Cirit, birinci sınıflarda şu derslerin okutulmasını istiyor:
“Hukuk sosyolojisi, hukuk felsefesi, hukuk tarihi ve Türkçe dilbilgisi derslerinin zorunlu olması...”
İyi hukukçu olmak okuduğunu anlayabilme, tahlil, muhakeme ve mukayese etme, sonra da iyi anlatabilme yeteneğinin ileri derecede gelişmiş olmasını gerektirir.
Türkçe PISA sınavlarındaki vahim başarısızlığımızı düşünürsek, dilbilgisi dersinin ne kadar gerekli olduğu açıktır.
Kanun metinlerini bellemekle iyi hukukçu olunamaz. Hukukçuya “hukuk vicdanı” ve “hukuk zihniyeti”ni kazandıracak bilgiler, evet, hukuk sosyolojisi, hukuk felsefesi ve hukuk tarihidir.
BÜYÜK CEVDET PAŞA
Hukuk tarihi deyince, Sayın Cirit Mecelle yazarı Cevdet Paşa’nın hayranıdır; konuşmalarından anlaşılıyor.
Ben de öyleyimdir, “Türkiye’nin Hukuk Serüveni” adlı kitabımı Cevdet Paşa’ya ithaf etmiştim:
“Hukuk tarihimizin büyük isimlerinden, 19. yüzyıl reformlarının mimarı ve örnek Adalet Bakanı Ahmet Cevdet Paşa’nın aziz hatırasına saygıyla...”
Şimdi, Cevdet Paşa’nın mahkemelere ve yargıçlara kamuoyunun güveni hakkında yazdıklarına bakalım:
“Asıl lazım olan mahkemeler hakkında kamuoyunun güveni olup bu da hâkimlerin kendi konumlarından emin olmalarına bağlıdır. Bütün muntazam devletlerde bu kaide uygulandığı gibi, Devlet-i Aliyye’de eski zamanlarda haklı haksız, şunun bunun başı kesilirken bile hâkimler bundan müstesna ve her türlü sıkıntıdan uzak ve saygın idiler.” (Tezakir, Tetimme, s. 101)
Sayın Cirit haklı olarak maaşların azlığından bahsetti fakat bugün yargının “sıkıntıdan uzak olması ve saygınlığı” için gereken şey sadece bu mu?
HÂKİM TEMİNATI
Prof. Kemal Gözler’in “Türk Anayasa Hukuku” adlı kitabında anlattığı gibi “Türkiye’de hâkimlerin coğrafi teminatı yoktur.” (s. 985)
Bu yüzden hassas davalarda hâkimleri o dosyadan uzaklaştırmak, hatta uzak semtlere ve başka şehirlere göndermek, yerlerine de ‘uygun’ görülen atamalar yapmak bizim yargı tarihimizde ve bugün en ciddi sorunlardan biridir.
Bu sütunda defalarca örnekleriyle yazdım.
Yüksek yargı başkanlarının hiç değinmediği bu “hâkim teminatı yetersizliği” sürüp giderken kamuoyunda yargıya güven nasıl tesis edilir?
Yargıya güvenin en önemli unsurlarından biri “görüntü”dür; yargının bağımsız ve tarafsız olduğunun “görülür” olması gerekir.
Cevdet Paşa’nın yüz elli yıl önce yazdığı bu gereklilik, çağımızda 1997’den beri AİHM kararıdır.
Yargıtay’ın adli yıl törenini kendi salonunda veya bir yargı mekânında değil, siyasi kimliği de olan yürütme mekânında yapması yargıya güven sağlayacak bir “görüntü” müdür?
HSK’nın bütün üyelerinin siyasi iradeyle atanması bağımsızlık ve tarafsızlık “görüntüsü” veriyor mu?
Hukuk devleti normlarındaki noksanlarımızı gidermek için en çok yüksek yargının çaba göstermesi gerekiyor.