26 Kasım 2020 Perşembe

Dinamit Kralı Alfred Nobel


Dinamit Kralı Alfred Nobel

İmanuel Nobel hayli hayal kırıklığı yaşamış bir kaşiftir. Büyük ümitlerle girdiği buharlı makine işinde dibe vurunca Petesburg'a kaçar. Burada mayın imalina başlar. Bu işle hem parayı, hem ünü yakalar. Kırım Harbine hazırlanan Ruslar ona avuç avuç ruble sayar. Ancak aldığı "ah"lar yanına kalmaz, en yüklü partiyi taşıyan gemi batar ve yolu silbaştan yoksulluğa çıkar...

İmanuel'in oğlu Alfred kelimenin tam manası ile bir bomba hastasıdır, hatta o, babasını bile aşar. Stokcholm yakınlarında bir laboratuvar kurar, gece gündüz deney yapar. Burada kızkardeşi Emil'in ölümüne sebep olur, ama hızını azaltmaz. Nihayet "dinamit" denilen netameli maddeyi ortaya koyar (1866) ve bir anda sınıf atlar. Dinamit Kralı Mr. Nobel, Avrupa'nın birçok ülkesinde fabrikalar kurar ve adeta para basar. Alfred, başarılı bir müteşebbis olmasına rağmen içine kapanık bir adamdır.

Kadınları hiçbir zaman anlayamaz bu yüzden önce sekreteri Berta Kinsky'i sonra da Sofie Hess'le yuva kuramaz. Ancak peşlerini de bırakmaz, bıktırıcı mektuplar yazar. İşte bu mektup merakı onu edebiyatla tanıştırır. Etrafındakiler kendisinden pek hoşlanmaz hele Fransızlar belirgin bir mesafe koyarlar. Aleyhine başlatılan kampanyalar artınca Paris'i terk eder, İtalya'ya (San Remo'ya) doğru uzanır.

Son günlerinde yapayalnız yaşar ve dertleşecek tek dost bulamadan gözlerini yumar... Buna pişmanlık mı demek lâzım bilemeyiz ama ortaya bir "vasiyet" çıkar. Alfred, dinamitten gelen kanlı paralarla bir vakıf kurulmasını arzular. Bu vakıf beş değişik dalda (fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barışa katkı) ödüller dağıtmalıdır. Oğlu uşağı olmadığına göre adını böyle yaşatmalı, insanlığa hizmet edip, vicdanını rahatlatmalıdır. Ancak ilk ödül kılıfına uydurulup eski sekreteri Berta Kinsky'e kaydırılır. Sofie ise Alfred'den gelen uygunsuz mektupları yayınlayacağını söyleyerek vakıftan yüklü bir para koparır. Ödüller yandaşlara... 1900 yılında İsveç Hükümeti işe el atar ve o yıldan sonra da "Nobel" ödüllerini düzenli olarak vermeye başlarlar. Fizik, kimya ve tıp ödülleri ne kadar yerini bulur bilmiyoruz ancak "barışa katkı" ve "edebiyat" ödülleri rüzgâra göre yön tutar.

Kurul üyeleri kâh Nazileşir, kâh Yahudileri kollar. Bakarsın sosyalist kesilir, bakarsın kapitalist olurlar. Ortadaki para büyük olunca bezirganlar çoğalır. Hasılı Alfred'i elbirliğiyle aklarlar. Zaten ödül dağıtanın tek derdi vardır: "Meşrulaşmak!" Dünyayı yöneten güçler Nobel Vakfını başına buyruk bırakmaz. İşlerine geleni altınla tartar, gelmeyeni yok sayarlar. Söz konusu vakıf siyasetten bifane kalamaz. Mesela Almanların parladığı yıllarda kahir ekseriyet barış ödülünü Hitler'e yakıştırır. Çünkü o, bütün muhaliflerini susturmuş, tek çatlak ses bırakmamış ve gerçek (!) bir barış ortamı sağlamıştır.

Hitler bu şerefe nail olamasa da Norveçli Knut Hamsun aldığı ödülü Nazilerin Propaganda Bakanı Joseph Gobbels'e bağışlar. Ancak rüzgârlar yön değiştirince Nobel Vakfı çalışma kamplarında sürünen Carl Ossietzky'nin adını anmaya başlar. Bazı beyler Churchill'in adaylığını ayakta alkışlar ama söz Gandi'den açıldığında hiddetle ayağa kalkarlar.

Garanti belgesi gibi Nobel, kalemini kiralayanlar için kaçırılmaz fırsattır. Bir kere kitabınız çok satar ve birçok dilde yayınlanır. Kaldı ki 1 milyon dolar iyi paradır. Edebiyat elbette muğlak bir sahadır ve hangi yazarın ödüle daha lâyık olduğunu tespit etmek zor olmalıdır. Ancak Nobel Vakfı etik değerlerle uğraşmaz, kendisi gibi düşünenlere "göstere göstere" arka çıkar.

Bugüne kadar (ülkesi ve ülkesinin değerleri ile çatışan Necip Mahfuz dışında) hiçbir Müslüman ödüle lâyık bulunmaz. İşin garip yanı Vakıf çok hata yapar. Mesela 1982 yılında Rigoberto Menchu Guetamala'daki iç savaşı ağaların istediği gibi yazar ve ödülü kapar. Ancak Menchu'yu tanıyanlar kitaptaki hikayelerin uydurma olduğunu söyler ve iddialarını ispatlarlar. 2000 yılında ödül sırf rejim muhalifi olduğu için Çinli yazar Gao Xingjian'a verilir. Çin hükümeti, Gao'nun satırlarında sanat adına ne bulduklarını sorar. Nobelciler, Soljenitsin'e de aynı kontenjanı kullandırırlar ama Tolstoy gibi bir ustayı atlayacak kadar edebiyat fukarasıdırlar... Nitekim kalemlerini kullandırmayan yazarlar Nobel'i yok sayar. Mesela 1958'de Boris Pasternak, 1964'te Jean Paul Sartre mükafatı ellerinin tersiyle iter, sahibine geri yollarlar. Dikkatle incelenirse Nobel alanların Yahudilerle iyi geçindiği görülecektir. Nijeryalı Soyinka emperyalistlerle takışmadığı için liste başı olur. İngiliz V.S. Naipul'un tek vasfı İslâm'la takışmasıdır. Düşünün, Hind Müslümanlarına "şiddet" uygulamayı savunan bir kafatasçı "barış"ı malzeme edinen vakıftan ödül alır.

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon