Erken Avrupa sanatının pek çok benzer örneğinde olduğu gibi, insanlık tarihinin % 90'ında dişi cinsin elinden çıkmış bu eserdeki apaçıklık; hem çarpıcı hem de anlamlıdır. Kendisine tapınma şekli dikkate alınarak, bir anaerkil toplumun dinsel törenlerine egemen olan "Büyük Kozmik Ana"nın bir türevi olan Paleolitik Tanrı’yı temsil ettiği kabul edilmiştir. Bir yoruma göre kadın; erkeğin ve çocuğun hayvan ruhlarıyla birlikle mistik bir topluluk olarak düşünüldüğü, maskeli dinsel danslara başkanlık eder. Daha düşük bir olasılıkla, mağaranın, "Büyük Dünya Anasının, türbe-labirent cinsel organı" olduğu ve "kan-kadın-ay-bizon boynuzu-doğum- büyü-yaşam dönemi"nin sürekli bir kutsal enerji yankılanması veya bir uyum içinde benzeştiği mağara-yaşamı betimlemesinin doruk noktasını oluşturur.
Tarihöncesi toplumun anaerkil karakteri Marks ve Engels'ten başlamak üzere pek çok kuramcı tarafından kabul edilmiştir. Ancak anaerkilliğin sadece en "ilkel' düzeyde işlediği varsayımı, bugün geçerli sayılmamaktadır. Şair Robert Graves, söylencelerle ilgili çalışmasında Avrupa'da anaerkil kültürün kökenini ve akıbetini, antik tanrısallıktan klasik köleliğe kadının statüsündeki düşüşü izleyerek onaya koymuştur. Başka araştırmacılar sözün, dilin, ifadenin dişil kökeni, buradan hareketle de bilinçli kültürün kökeni üzerinde durmuşlardır. İnsanlığın uzun ‘'fidanlık” döneminde erkekler ava giderken kadın ve çocuklar muhtemelen konuşmayı öğrenmişlerdir.
Öyleyse, erkek çocuklar konuşmayı kız kardeşlerinin yanında öğrendiğine göre, cinsiyet farklılığı yalnız bir ölçüde var olabilmiştir.
Hatta anaerkil ve ataerkil toplumların geniş bir melez biçimler alanı yaratarak örtüşmüş olabileceği yönündeki güçlü olasılık daha da inandırıcıdır. Gimbutas Kuramı doğruysa (Bkz. s 107). Geç Neolitik "Kurgan halkları'’nın Pontus Steplerine doğru ilerlemesi, sadece Hint-Avrupalıların değil savaşçı, dövüşken geleneklerin de gelişine işarettir. Öte yandan, ikinci bir grup olarak eski Güney Rusya halkı Soromatların gelişinden sonra (ilk İran-Sarmat konfederasyonu dalgası) yeni gelen anaerkiller MÖ 3000'de kendi ataerkil öncülleriyle kaynaşmıştır. Herodotos bu nedenle Amazon savaşçıların Karadeniz’in güney kıyılarını nasıl terk etlikleri ve yiğit İskitlerle birleştikten sonra Myosyan Gölü'nden yürüyerek üç gün uzaktaki yeni vatanlarını nasıl kurdukları üzerine ilginç bir öykü anlatmaktadır. Öykü, arkeologlar Soromat mezarlarındaki kadın savaşçıların iskeletlerini ortaya çıkarıncaya kadar tamamen uydurma diye reddedilmişti. Mezarı Don Nehri üzerindeki Kolbiakov’da bulunan, bir bağbozumu sonrası sükûnetindeki bir Soromat prensesi, savaş baltasıyla gömülmüştür.
Her iddialı öğreti gibi, tarihöncesine feminist yaklaşımın da aşırılıkları vardır.
Ama bu yaklaşımı tamamen reddetmek de mümkün değildir,
"İnsanlığı doğadan, nesneyi özneden... ve üniversiteleri evrenden ayırdığımız için, (...) Buz Çağının kutsayıcı ve efsane yaratıcı düşüncesini anlamak, özellikle bir şair veya mistik için çok zordur. Ortaya çıkardığımız her heykel, her tablo; Buz Çağı insanlığının bir sanat kültürü, hayvanlara ve kadınlara duyulan sevgi olduğunu haykırdığı halde kullandığımız dilin kendisi. (...) aletlerden, avcılardan ve erkeklerden söz eder. (...) Toplayıcılık da avcılık kadar önemli olduğu halde sadece avcılık tartışılır. Masalcılık tartışılır, ama anlatıcı yaşlı bir ay rahibesinden çok yine bir avcıdır. Yetişkinliğe geçiş töreni icat edilmiştir ama bu törenden geçerek yetişkinliğe kabul edilen gelinlik çağında bir genç kız değil, büyük bir avcı olmanın eşiğindeki bir delikanlıdır.”
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın, genellikle Batı uygarlığının kökeninin, Yahudi- Hıristiyan geleneğinde ve Klasik Dünya’da olduğu düşünülmektedir. İster Yehova, ister Zeus-Jüpiter olsun her iki kaynak kültüre de erkek Tanrılar egemendir. Ama çok uzun erken dönem boyunca dişi Tanrıların olduğu da unutulmamalıdır. Narin, kırılgan bir tür olarak kaldığı sürece, insanlığın sadece öldürme ve ölümün erkek, üreme ve doğumun dişi rolü tarafından harekete geçirildiği kabul edilebilir.
Her ulus, her halk, her insan uzak geçmişte kalmış bir cennet düşlemiştir. Romantiklerin, milliyetçilerin. Marksistlerin hep kendilerine özgü, idealleştirilmiş Cennet Bahçeleri, yarı efsanevi Altın Çağları vardır. Şimdi feministler aynı şeyi yapmaktadırlar. Laussel Venüsü ve benzerleri, erkek zevkinin bir seks aracı değildir. Aslında o, Venüs de değildir.
Kaynak: Norman Davies, Avrupa Tarihi, s. 93-94
[1864'te ilk kez böyle bir heykelcik keşfeden amatör bir arkeolog olan Paul Hurault, bu heykelciklerin cinsel olarak yüklü doğası nedeniyle, onlara aşk, güzellik, arzu ve seks tanrıçası Venüs'ün adını vermeyi seçti.] DK not
Dolni Vestonice Venüsü
Sorularla Analiz
1. Bir kısım Paleolitik Dönem figürin ve kabartmalarında temsil edilen kadınların yüzlerini yapmadıklarını görüyoruz. Halbuki heykelciğin diğer ayrıntılarına baktığımız zaman, isteseler kadınların yüzünü yapacak sanatsal beceriye sahiplermiş.
-Neden bu kadınların yüzlerini ayrıntılı olarak betimlememiş olabilirler? Düşünelim, fikir yürütelim. Bu konuda başka yorumlara da bakın ama daha sonra, önce siz yanıt verin.
-Bir de şunu düşünelim; bu soruya verdiğimiz yanıtların/yorumların doğruluğundan emin olma ihtimalimiz nedir? Gerçek cevabı tam olarak bilme ihtimalimiz nedir? Neden?
2. Kim yapmış bu heykelciği? Yani bunu yapan sanatçı, kadın mı erkek mi? Argüman geliştirerek düşünelim.
3. Bu heykelcikler neyi temsil ediyor olabilir? Amaç neydi? Neden bunları yaptılar? Bu heykelciklerin onların toplumsal hayatında nasıl bir işlevi olabilir?
4. Yazar anaerkil dönemle ilgili neler diyor? İddiası/tezi nedir?
5. Gimbutas Kuramı nedir?
ayrıca bkz.
https://www.donsmaps.com/lacornevenus.html
https://mymodernmet.com/the-venus-of-willendorf/
https://en.wikipedia.org/wiki/Art_of_the_Upper_Paleolithic