Her topluluk hükümdarlarının yolunda olur" sözü gereğince padişahlarını örnek alan halk da vakıf medeniyetine gücü yettiğince yardımda bulunuyordu. Bu yardım ve bağışları, yaptığı vakıfları, öldükten sonra da devam eden en büyük yatırım olarak görüyordu.- Cami, mescit, medrese, imaret, zaviye yaptıran, gelir getirici bir malını veya mülkünü herhangi bir maksatla vakfeden şahıs (vakıf) vakıfnamesini istediği şartlarla yazdırır, tasdik ve tescil ettirirdi. Görevlilere ne kadar maaş verileceği, tamirlerin nasıl yapılacağı, hangi vasıfta ne kadar görevli kullanılacağı, mübarek gün ve gece lerde nelerin yapılacağı bu vakıfnameye kaydedilirdi. ı63 Çelebi Mehmed Han da bu övülecek tutumları gösteren, imre nilecek güzel eserler meydana getiren vakarlı padişahlardan biri idi. Nitekim öyle güzel bir adet ihdas etti ki halefleri tarafından da hiç aksatılmadan devam ettirilegeldi. "Surre" adı verilen bu adet, her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i Şerifeyn ahalisine, bu mukaddes yerlerde geçici olarak bulunan zahid Müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayan bütün alim zatlara para ve çeşitli hediyeler göndermekti. ı64 Osmanlı Devleti, Almanya ve Bulgaristan safında Birinci Dünya Savaşı'na dahil olunca surrenin gönderilmesi tehlikeye girdi. Şerif Hüseyin'in isyanı dolayısıyla, 1916 yılı surresi Medine'ye, sonraki iki yılın surreleri Şam'a kadar gidebildi. Nihayet Şam kaybedilince iş noktalandı. Buna rağmen Sultan Vahideddin, 1922 yılında yurt dışına çı kıncaya kadar Mekke ve Medine fakirlerine sadaka göndermeyi ihmal etmemiştir." (Ahmet Şimşirgil – Kayı I)
Tarih, bayramcigerli.blogspot.com,
Bayram Cigerli,Tarih Notları, Osmanlılar,Tarih Konu Anlatım,Ahmet Şimşirgil,Kayılar,