15 Şubat 2022 Salı

Osmanlı Tarihi, Çelebi Mehmet Vakıf Medeniyetine Doğru



VAKI F MEDEN İYETİNE DOGRU ... Bu dünyanın; yolcuların gelip geçtiği, konukların bir süre durak­ ladığı, herkesin misafir sayıldığı bir mekan olduğu gerçeği herkesçe bilinmektedir. İnsanoğlunun böyle bir mekanda gaflete düşmesi, tembellik etmesi, vaktini boşa harcaması akıl alacak, beğenilecek bir tutum değildir. Hele bu kişiler yüce bir otağda oturan ve Cenab-ı Hakk'ın nice nimetlerine kavuşan hakanlar ve padişahlar olursa ... Onların ih­ malkar davranmaları, günlerini boşu boşuna geçirmeleri gerçekleri anlayamamak gibi ağır bir gafletin tezahürüdür." (Ahmet Şimşirgil – Kayı I)

İşte Osmanlı padişahları Osman Gazi'den itibaren vakıf mües­ sesesini kurup geliştirerek sosyal güvenliği sağlamak yolunda ileri adımlar attılar. Gönülleri kırgın kimselerin durumlarını düzeltecek tedbirler koyan, çaresizlere rızıklarını dağıtan kişi oldular. Müslü­ manların ibadetlerini rahatça yapabilmeleri için her şehirde Ulu Camiler, her mahallede mescitler inşa ettiler. Mektep ve medreseleri ile de Osmanlı şehirlerini çeşitli ilimlerin merkezi haline getirdiler. İlim talipleri artık arzularına, gayelerine ulaşabilmek için Osmanlı ülkesine akın eder oldular. Bu ilim heveslilerinin içerisinde nice yoksul ve kimsesiz insanlar vardı. Onlar hem Osmanlı Devleti'nin kurduğu vakıfların gelirlerinden faydalanarak geçimlerini sağlarlar, hem de gece gündüz ilim tahsil ederlerdi. Tesis edilen vakıflar gün geçtikçe arttı. İhtiyaç durumlarına göre, nice değişik hizmetlere uygun müesseseler ortaya konuldu. Böylece kısa bir sürede şimdi dünyanın hayranlıkla yad ettiği muazzam bir vakıf medeniyeti doğdu. İşte bunlardan birkaçı ... Su yolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, dul ve yetim evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları, kütüphane, dükkan, misafirhane, kuyular, çamaşırhane, hela, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri, ok ve güreş meydanları. Esir ve köle azad etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hiz­ metçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları kase ve kapların yerine yenilerini almak, gazilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçit­ ler kurmak, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardım etmek, çocukları ba­ harda açık havada gezdirmek, mektep çocuklarına gıda ve yiyecek yardımı yapmak, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, bayramlarda yetimleri ve yoksulları sevindirmek, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garip leyleklerin bakımı ... Bugün insanımızın aklının dahi almayacağı daha neler neler ...

topluluk hükümdarlarının yolunda olur" sözü gereğince padişahlarını örnek alan halk da vakıf medeniyetine gücü yettiğince yardımda bulunuyordu. Bu yardım ve bağışları, yaptığı vakıfları, öldükten sonra da devam eden en büyük yatırım olarak görüyordu.- Cami, mescit, medrese, imaret, zaviye yaptıran, gelir getirici bir malını veya mülkünü herhangi bir maksatla vakfeden şahıs (vakıf) vakıfnamesini istediği şartlarla yazdırır, tasdik ve tescil ettirirdi. Görevlilere ne kadar maaş verileceği, tamirlerin nasıl yapılacağı, hangi vasıfta ne kadar görevli kullanılacağı, mübarek gün ve gece­ lerde nelerin yapılacağı bu vakıfnameye kaydedilirdi. ı63 Çelebi Mehmed Han da bu övülecek tutumları gösteren, imre­ nilecek güzel eserler meydana getiren vakarlı padişahlardan biri idi. Nitekim öyle güzel bir adet ihdas etti ki halefleri tarafından da hiç aksatılmadan devam ettirilegeldi. "Surre" adı verilen bu adet, her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i Şerifeyn ahalisine, bu mukaddes yerlerde geçici olarak bulunan zahid Müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayan bütün alim zatlara para ve çeşitli hediyeler göndermekti. ı64 Osmanlı Devleti, Almanya ve Bulgaristan safında Birinci Dünya Savaşı'na dahil olunca surrenin gönderilmesi tehlikeye girdi. Şerif Hüseyin'in isyanı dolayısıyla, 1916 yılı surresi Medine'ye, sonraki iki yılın surreleri Şam'a kadar gidebildi. Nihayet Şam kaybedilince iş noktalandı. Buna rağmen Sultan Vahideddin, 1922 yılında yurt dışına çı­ kıncaya kadar Mekke ve Medine fakirlerine sadaka göndermeyi ihmal etmemiştir.

Tarih, bayramcigerli.blogspot.com,
Bayram Cigerli,Tarih Notları, Osmanlılar,Tarih Konu Anlatım,Ahmet Şimşirgil,Kayılar,

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon