Kent Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kent Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2019 Salı

1874 Yılında Galata

1874 Yılında Galata


 Edmondo de Amicis
Amicis'in kitabında yer alan bir gravür baskıda Galata Kulesi çevresiyle birlikte görünüyor
Sanatçı: C. Biseo
 Amicis buraları gezerken kulenin külahından bahsediyor. Gravür 1875'ten sonra yapılmış olmalı.
Kulenin külahının 1875'teki büyük fırtınada koptuğunu biliyoruz. 

Galata'ya varıyoruz. Gezintimiz oradan başlayacak. Galata, eskiden Bizanslıların büyük mezarlığının bulunduğu, Haliç ile Boğaz arasından denize doğru uzanmış bir tepenin üzerine kurulmuştur. Burası İstanbul'un merkezidir. Hemen hemen bütün sokakları dar ve dolambaçlıdır, iki yanlarında meyhaneler, tatlıcılar, berber, kasap dükkânları, Rum ve Ermeni kahvehaneleri, tüccar yazıhaneleri, işyerleri ve külüstür evler vardır; Londra'nın kenar mahalleleri gibi, loş, rutubetli ve vıcık vıcık çamurludur. Aceleci, telaşlı bir kalabalık, hamallara, arabalara, eşeklere, atlı tramvaylara yol vere vere sokaklarda koşuşup durur. İstanbul'da hemen bütün ticaret bu semtte yapılır. Borsa, gümrük, Avusturya Lloyd ve Fransız Mesajeri yazıhaneleri, kiliseler, manastırlar, hastaneler, mağazalar buradadır. Bir yeraltı treni Galata'yı Beyoğlu'na bağlar. Sokaklarda sarıklarla fesleri görmeseniz, Şark'da olduğunuza inanamazsınız. Her tarafta Fransızca, İtalyanca ve Ceneviz dili konuşulur.

Cenevizliler burada kendi memleketlerindeymiş ve buranın sahibiymiş gibi davranırlar, limanı keyiflerine göre kapattıkları ve imparatorların tehditlerine top atışıyla cevap verdikleri zamanlarda olduğu gibi. Fakat eski kuvvet ve kudretlerinden kala kala koca duvarlar ve ağır kemerlerle desteklenmiş birkaç kağşamış evle Voyvodanın oturduğu köhne binadan başka bir şey kalmamıştır. Bir vakitlerin Galatası hemen tamamen kaybolup gitmiştir. Binlerce harap ev iki uzun yolu açabilmek için temelinden yıkılmıştır; bu yollardan biri Beyoğlu'na doğru çıkar, diğeri Galata'nın bir başından öteki başına, denize muvazi olarak uzanır. Arkadaşımla ben, büyük atlı tramvaylara yol verebilmek için her an kendimizi dükkanlara atarak bu ikinci yolda  yürümeye başladık. Tramvayların önünde, ellerindeki değnekle yol açan, belden yukarısı çıplak Türkler koşuyordu. Her adım başında kulaklarımız yeni bir  nağra ile çınlıyordu. Türk hamal : "Savulun!",  Ermeni saka: "Var mı su!",  Rum saka: "Crio  nero!", eşek sürücü sü : " Burada!" , şekerlemeci : "Şerbet!", gazete müvezzii : "Neolo­ gos!", Frenk arabacı : "Varda! varda!" diye bağırıyordu. On dakika sonra kulaklarımız duymaz oldu. Bir yerde, yolun döşenmemiş olduğunu hayretler içinde farkettik, taşlar yakında sökülmüş gibiydi. Ne olduğunu anlayabilmek için durup baktık. İtalyan bir tacir merakımızı giderdi. Bu yol Sultanın sarayına gidiyor. Birkaç ay önce, hünkar alayı buradan geçerken, Haşmetpenah Abdülaziz'in atının ayağı sürçmüş ve hayvan yere kapaklanmış, buna sinirlenen iyi kalpli Sultan atının düştüğü yerden sarayına kadar olan kısımda yol taşlarının hemen sökülmesi için emir vermiş. 

Hatırda kalması gereken bu yerde, seyahatimizin doğu sınırını tesbit ettik ve sırtımızı  Boğaziçi'ne dönerek, bir sürü küçük, karanlık, pis sokağa girip çıkmak suretiyle Galata kulesine doğru yöneldik. Galata şehri açılmış bir yelpazeye benzer ve tepenin üstüne yerleşmiş kule bu yelpazenin sapı gibidir. Kule, yusyuvarlak, çok yüksek ve koyu renklidir, tepesinde bakırdan yapılmış mahruti bir çatısı vardır, çatının altında, koca şehirde ortaya çıkacak en ufak bir yangın alametini haber vermekle mükellef bir gözcünün gece gündüz nöbet tuttuğu bir çeşit üstü örtülü ve şeffaf taraçaya benzeyen, çepeçevre camlı geniş pencereler bulunur. Ceneviz Galata'sı, Galata'yı Pera'dan ayıran ve artık hiçbir izi kalmayan sur çizgisinin tam üstünde yükselir ve kule de artık, çarpışırken ölen Cenevizlilerin şerefine dikilmiş eski İsa kulesi değildir, zira Sultan II. Mahmud kuleyi yeniden inşa ettirmiştir, kule daha evvel III. Selim zamanında tamir görmüştür; bununla beraber, daima, Cenevizlilerin şanıyla taçlanmış bir abidedir ve bir İtalyan, bu kuleyi, ana vatan bayrağını asırlar boyu yükselten ve Şark imparatorlarıyla boy ölçüşen şu bir avuç gözüpek ve kahraman tüccar, denizci ve askeri gururla düşünmeden seyredemez.

Edmondo de Amicis, İstanbul (Costantinopoli), çev. Beynun Akyavaş, TTK Yayınları, 1993, s. 54-57, Ankara


11 Temmuz 2019 Perşembe

A'dan Z'ye Resimlerle İstanbul: Tarihi ve Meşhur Yerler Kılavuzu

A'dan Z'ye Resimlerle İstanbul: Tarihi ve Meşhur Yerler Kılavuzu



Golden Horn, Altın Boynuz veya Haliç
Resimde Haliç'in girişini, Galata Köprüsü'nü, karşı yakada Sarayburnu ve Topkapı Sarayını
bize yakın olan tarafta Galata Kulesi'ni ve Pera'yı, Marmara Denizi açıklarında Prens Adalarını görüyoruz.
Altın Boynuz (Haliç), eski şehri Beyoğlu’ndan ayıran ve Boğaz’la kesişme noktasından 7 km. kadar içeriye doğru akan kıvrımlı medcezirsel bir haliçtir. İngilizce anlamı kabaca Grekçe Kepdrıoç Kötioç, Keratios Kolpos’tan gelir; Türkçede ise körfez anlamına gelen Haliç’tir. Boynuzun meydana getirdiği doğal liman İstanbul’un konumu için büyük bir avantaj sağlar.
Bizans dönemi İstanbul'u. (Tarihi Yarımada)
Konstantinopolis (Konstantin'in Şehri)

Altın Kapı, İmparator I. Theodosius’un hükümdarlığı zamanında (378-395) ihtimalle 386 yılında Vizigotlara karşı kazandığı zaferin anısına inşa edilmiş bir zafer takıdır. Altın Kapı olarak adlandırılmasının sebebi şehir surlarının yaldızlı bronz plakalarla kaplı olmasıdır. Bizans devri boyunca Altın Kapı önemli seferlerden dönen imparator ve generallerin zafer kapısı olarak kullanıldı. Böyle bir meşhur olay, İmparator Heradius’un 628’de İran Sasanilerine karşı yaptığı başarılı sefer sonrasında Kudüs’ten çaldıkları Kutsal Haç’ı Konstantinopolis’e getirip zaferle kapıdan geçmesiydi. Atlı arabası dört fil tarafından çekildi. Türkler II. Mehmet zamanında Avrupa yakasından gelecek saldırılara karşı şehri savunmak için Yedikule’yi inşa ettiler.
Yedikule Hisarı
Ayrıntılı bilgi için linke bkz. 

Arnavutköy, Boğaz’ın Avrupa yakasında Bebek ile Ortaköy arasında bulunan bir kıyı semtidir. Osmanlılar Arnavut mübadilleri getirip buraya yerleştirmiştir. On dokuzuncu yüzyılda Arnavutköy’ün nüfusu ağırlıklı olarak Yahudilerden oluşuyordu ancak çoğunluğu 1877’deki feci yangından sonra burayı terk ettiler. Arnavutköy’ün tepelerinde eski adı Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi vardır.
Arnavutköy sahilinden tepelerine doğru manzara

Boğaziçi Üniversitesi Kampüslerinin resimli krokisi
Asmalımescit, asmalarla kaplı küçük cami anlamına gelen ismini, meyhane ve lokantalarla dolu İstiklal Caddesi ile Pera Palas Oteli arasındaki uzun caddeden alan Beyoğlu gece hayatının yaşandığı bir semttir. Geleneksel olarak sanatçıların ve aydınların uğrak yeri olmuştur.
Çiçek Pasajı, Asmalımescit

At Meydanı, Bizans zamanında araba yarışlarının, sirklerin ve diğer popüler eğlencelerin yapıldığı 100.000 seyirci kapasiteli Bizans Hipodromunun Türkçedeki adıdır. 532’deki Nika İsyanı sırasında ayaktakımının [?] Ayasofya Kilisesi dahil kentin büyük bir bölümünü tahrip etmesinin ardından Jüstinyen’in bu ayaklanmayı bastırmak için 30.000 kişiyi At Meydanında katlettiği bazı olaylar dahil olmak üzere politik gösteriler de zaman zaman burada yapılıyordu.
Sultanahmet Meydanı (eski At Meydanı)
At Meydanı'nın bilinen en eski görseli
Gravürün yapıldığı tarih 1450 olarak gösterilmektedir ki bu da Fetih'ten önceki dönem oluyor
Ayrıntılı bilgi için bkz. 

Bizans Dönemi Yapılarıyla Hipodrom
Şu kaynağa da bkz. https://wiki--travel.com/historical-map-of-istanbul.html

Atik Valide Camisi, 1547 yılında inşa edilmiştir. Sinan’ın en iyi camilerinden biri ve son büyük eseridir. İstanbul’un Asya yakasındaki Üsküdar meydanının arkasındaki tepededir. Cami II. Selim’in Venedikli karısı ve II. Murat’ın annesi olan Sultan Nurbanu’nun siparişiyle yapılmıştır.
Atik Valide Sultan Külliyesi, Üsküdar

Aya İrini veya “Kutsal Barış” bugün Topkapı Sarayı’nın duvarları içinde kalan, İstanbul’daki en büyük ikinci Ortodoks kilisesidir. 4. yüzyılda bugünkü Aya İrininin bulunduğu alanda bir kilise kuruldu. Büyük Jüs-tinyen zamanındaki Nika İsyanı sırasında imha edilen kilise 6. yüzyılda Jüstinyen şehri yeniden yapılandırırken tekrar restore edildi. Günümüze kilisenin yalnızca yapı iskeleti kalmıştır.
Aya İrini

Ayasofya, Kutsal Bilgelik Kilisesi 360 yılında tahsis edilmiş, ancak daha sonra Aya İrini gibi Nika İsyanı sırasında tahrip edilmiş ve Büyük Jüstinyen zamanında yeniden inşa edilmiştir. Yeniden inşa edilmesi sırasındaki Yunan mimarları bir fizikçi olan Miletli İsidoros ile bir matematikçi olan Trallesli Anthemius’tur. Fetihten sonra kilise camiye dönüştürüldü ve 1935 yılında Mustafa Kemal tarafından müzeye dönüştürülene dek Müslümanlar ibadetlerini burada gerçekleştirdiler.
Ayasofya Müzesi
Ayios Yorgios, Kuzguncuk’taki Hagios Georgios Rum Ortodoks Kilisesi, zamanında etnik açıdan çeşitli bu toplumda yaşayan büyük orandaki Rum nüfusunun ihtiyaçlarını karşılıyordu. Yan şapelinde dikkate değer ikonalar mevcuttur.
Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi –
Günümüzden bir resim
Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi, 6. yüzyılın erken zamanlarında yeni kilisenin inşası için yıkılan Aziz Sergius ve Bacchus kiliselerinin olduğu alanda bulunan eski bir kilisedir. [?]
Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi (Galata-Karaköy)
Roma Katolik Kilisesi
Aziz Sergius ve Bacchus Kilisesi camiye dönüştürülünce “Küçük Ayasofya” adını aldı. Ayasofyanın inşasının hemen ardından muhtemelen 527-536 yılları arasında inşa edildi. Kilise, 55’te Papa Vigilius İmparator Jüstinyen tarafından Roma’dan Konstantinopolis’e çağrıldığında onu yakalaması emredilen imparatorların askerlerinden kaçarak kiliseye sığınmak istediği Bizans’ın teolojik tartışmaları tarihindeki dramatik bölümün bir sahnesi oldu. Daha sonra putkırıcılık döneminde, manastır, eylemin merkezlerinden biri haline geldi.
Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi (Eκκλησία τῶν Άγίων Σεργίου καί Βάκχου ὲν τοῖς Ὸρμίσδου) adıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir.
Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılmıştır. 8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinir. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Medrese Yesevi Vakfı tarafından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınında Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır. 

Balat, Haliç kıyılarında konumlanmaktadır. İstanbul’daki geleneksel bir Yahudi mahallesi olarak Yahudi Hastanesi ile Ahrida ve Yanbol sinagoglarına ev sahipliği yapmaktadır. Halen az sayıda Yahudi sakini vardır ama Balat dar, parke sokakları ve aile işletmeleri ile eski moda bir bölge olarak kalmıştır.
Fener Mahallesinden bir sokak, Balat

"Çıfıt" Çarşısı olarak bilinen yer, Balat

Bebek semtinin tam adı “Boğazın Gözbebeği”dir. Boğaz’ın Avrupa yakasındaki Arnavutköy un yukarısında konumlanan Bebek, bir kıyı köyü olarak kurulmuş ve Osmanlı İstanbul’unda popüler bir yerleşim bölgesi olarak genişlemiştir.
Bebek sahili
Beşiktaş, Boğaz’ın Avrupa yakasında bulunan bu semtin adını, Beytül-lahim’deki bir Bizans kilisesinde bulunan İsa’nın yadigârı taş beşikten aldığı düşünülmektedir. II. Mehmet’in koleksiyonuna geçen de muhtemelen aynı emanettir. Beşiktaş çeşitli noktalardan gelip giden otobüsleri, taksi durağı ve Boğaz’dan geçerek Asya yakasında Üsküdar’a giden motor durağı ile bir ulaşım merkezidir. Zira bu yerleşim daha çok 1903’te kurulan Beşiktaş Jimnastik Kulübü ile bilinmektedir. Futbol kulübünün taraftarları arasında romancı Orhan Pamuk da vardır.
Beşiktaş İlçesi
Beyazıt, adını Sultan II. Bayezid’den alan eski İstanbul’daki bir bölgedir. Bölgenin merkezi, bazı kalıntıları Sultanahmet Meydanının güney tarafındaki ana cadde Divanyolu’nun devamındaki Ordu Caddesinde bulunan Roma dönemindeki Forum Tauri’nin (Boğa Meydanı) yer aldığı Beyazıt Meydanıdır. Meydan kuzeyde, giriş kapısının yanındaki tarihi yangın kulesi ile İstanbul Üniversitesine açılır. Hafta sonları burada büyük bir bitpazarı kurulur. Camiyi geçince doğuya doğru Kapalıçarşı’nın köşesinde kitapçıların bulunduğu sükûnetin gölge veren sığınağı Sahaflar Çarşısının girişi vardır.
50'li yıllarda Beyazıt Meydanı

Beyazıt Camisi, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Bayezid’in 16. yüzyıldaki hükümdarlığının başlangıç yıllarında inşa edildi. Fatih Cami-si’nden sonra Mimar Sinan’in inşa ettiği camiler de dahil olmak üzere büyük camilerin ölçeği ve bütündeki planına ilişkin olarak bir emsal teşkil eden selatin camilerinin İkincisidir.
Beyazıt Camii
Beylerbeyi Sarayı, “Efendilerin efendisi” anlamına gelen Beylerbeyi Sarayı, aynı zamanda Dolmabahçe Sarayını da inşa eden mimar bir Ermeni aileye mensup Sarkis Balyan tarafından Sultan Abdülaziz için İkinci İmparatorluk tarzında inşa edilmiştir.
Beylerbeyi Sarayı
Beyoğlu, Venedikli ve Cenevizlilerin bu yerleşim bölgesi, Haliç’in ötesinde olduğundan Grekçede “öte” anlamına gelen Pera adını almıştır. Haliç’in kuzeyindeki alanın adı, ihtimalle babası Andrea’nın Venedikli baş diplomat ve sonra da Venedik Doçu olduğu Venedikli hükümet görevlisi Lodovico Gritti’ye atfen, “Konstantinopolis’teki hükümdarın veya önderin oğlu” anlamına gelmektedir. Lodovico’nun sarayı buradadır. Beyoğlu Haliç kıyılarından Taksim Meydanı’na ve ötesine kadar uzanır ve İstanbul’un ana alışveriş ve gece hayatı bölgesidir.
İçinde Galata Kulesi ve Karaköy'ün bulunduğu Pera (Beyoğlu) manzarası

Bodrum Camisi, altta bulunan geniş bodrum katı sebebiyle bu adı almıştır. Yapı ilk olarak “sarısakız yeri” anlamına gelen Myrelaion Kilisesi adıyla onuncu yüzyılın ilk yıllarında aynı adlı Bizans Sarayı’nın yanına inşa edilmiştir.
Myrelaion Kilisesi veya Bodrum Camisinin restore edilmiş hali

Restorasyon öncesi yapının durumu

Boğaziçi, Yunan mitolojisine göre Zeus tarafından bir ineğe dönüştürülen tanrıça IO amaçsızca dolaşırken Grekçede “öküz geçidi” anlamına gelen bu boğazdan geçer. Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayan bu su Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki bir sınırdır. Sözde “Karadeniz’in taşma teorisine” göre Boğaziçi, MÖ 5600’de Akdeniz’deki suların yükselerek zamanında deniz seviyesinden alçak bir tatlı su iken Karadeniz’e doğru taşması ile oluşmuştu.
İstanbul Boğazı
Bozdoğan Kemeri, 4. yüzyılda Roma İmparatoru Valens’in hükümdarlığı zamanında şehre su getirmek için inşa edildi. Fatih’teki Atatürk Bulvarını geçince şehrin en göze çarpan klasik dönem anıtlarından biridir.
 Valens Sukemeri veya Bozdoğan Kemeri
Linkteki kaynak madde Semavi Eyice'ye ait... bkz.

Büyük Bizans Sarayı, bugün Sultanahmet olarak bilinen bölgedeki en büyük saray kompleksidir. İnşasına Büyük Konstantin döneminde başlandı; kraliyet ailesi ve saray halkı 330 ve 1081 yılları arasında burada yaşadılar. Yakındaki Mozaik Müzesinde bulunan bazı yer mozaikleri ve Arkeoloji Müzesindeki birkaç parça dışında Büyük Saray’dan kalma çok az kalıntı var. Haçlılardan Montferrat Markisi I. Boniface’nin ordusu sarayı talan etti; hatta Latin İmparatoru 2. Baldwin de sarayın çatısının kurşun kaplamalarını kazıttırdı. Sarayın Four Seasons Oteli arkasındaki kısmında kapsamlı bir arkeolojik kazı çalışması devam ediyor.
Büyük Saray'ın yerleşim krokisi
Bu saraydan çok az kalıntı vardır.

Büyük Valide Han, Sultan IV. Murat’ın annesi Valide Kösem Sultan tarafından 17. yüzyılda inşa edilmiştir ve tekstil firmalarının bulunduğu, çoğunlukla dokuma tezgâhlarının sesi ile dolu olan çarşı mevkisindeki büyük ticari binaların en büyüğüdür.
Büyük Valide Hanın üstten, genel görünüşü
Büyükada, Prens adalarının en büyüğüdür. Adım Grekçede “Prens” veya “en baştaki” anlamına gelen Prinkipos ya da Prinkipo’dan almıştır. Bizans İmparatoru II. Jüstin 6. yüzyılın erken zamanlarında Büyü-kada’da bir saray ve manastır inşa etti. Bu rahibeler manastın Bizans imparatoriçelerinin sürgün yeriydi. Vapur iskelesinin üzerindeki tepe Ayios Nikolaos manastırına ev sahipliği yapar. Rusya’dan sürülen Leon Trotsky 1929-1933 yılları arasında burada yaşamıştır.
Büyükada'nın kuşbakışı görünüşü

Büyükçekmece Köprüsü, II. Selim’in vekâletiyle Sinan tarafından şu anda İstanbul’un bir banliyösü olan bölge üzerine köprü kurmak amacıyla inşa edilmiştir.
Mimar Sinan Köprüsü

Cibali, adını 1453’te adamlarını bugün Cibalikapı’nın bulunduğu noktada Bizans surlarına bir saldırıya yönlendiren Osmanlı askeri ve dervişi Cebe Ali Bey’den alan Fatih ilçesinde bir semttir. Bir rivayete göre Cebe Ali “Zırhlı Ali” adını manda derisi zırhından ötürü muhafızların korkarak istihkâm noktasını geçmesine izin vermesiyle almıştır.
Cibali Sur Kapısı
Çengelköy, Boğaz’ın Asya kıyısında Beylerbeyi yakınındaki Üsküdar ilçesinin (eskiden ayrı bir köy olan) bir semtidir. Çengelköy ismini, Boğaz’ın keskin bir kavisle döndüğü çengel şeklindeki koyda konumlanmasından almıştır.
Çengelköy vapur iskelesi ve çevresi

Çinili Cami, Atik Valide Camisinden kısa bir yürüme mesafesinde Üsküdar’daki Toptaşı tepesindeki küçük, sevimli bir camidir. Cami 17. yüzyılda inşa edilmiş ve İstanbul’daki en güzel İznik çinilerinden bazılarına sahiptir. Caminin gövdesi 1640 yılına tarihlenirken barok tarzı sundurma ve minare sonradan eklenmiştir.
Üsküdar Çinili Camii
Çukurcuma, Beyoğlu’nda İstanbul’daki eni iyi antika dükkânlarına ev sahipliği yapan nezih eski bir Rum semtidir. Tasarım dükkânları, bulundukları dolambaçlı sokakları Osmanlı süs eşyaları ve antika mobilya satan dükkânlar ile paylaşır. Adının kökeni belirsizdir ancak geçmişte deniz seviyesinden alçak bir zeminde inşa edilmiş bir camiye atıf yapılmış olabilir.
Çukurcuma'da antikacı dükkanı

Dolmabahçe Sarayı, I. Abdülmecit’in padişahlığı sırasında inşa edilmiş gösterişli rokoko tarzı bir saraydır. II. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’nda padişahlık yaptığı 1887 ile 1909 yılları arası hariç 1856 ve saltanatın sona erdiği 1922 yılları arasında Osmanlı Devlet erkânına ve sultanlara ev sahipliği yaptı. Saray Boğazın bir kısmının doldurulması ile elde edilen toprak parçası üzerine inşaa edildiği için adı da “doldurulmuş bahçe” anlamına gelir. Sarayın mimarları Ermeni Balyan ailesinin bireyleridir ve tırabzanları Bakara kristali ile yapılan büyük merdivende olduğu gibi geç dönem Osmanlı tarzının gösteriş ve şatafat ihtiyacına hizmet etmişlerdir. Kraliçe Victoria’nın hediyesi olan 4,5 ton ağırlığındaki dünyanın en büyük Bohemya kristalinden avizesi ana salonda asılıdır.
Dolmabahçe Sarayı'nın denizden görünümü
Edirne, posta idaresinin yeni isimlerin kullandırması kuralını uygulamaya başladığı 1930’a kadar İngilizcede Adrianople olarak anılan ve kadim zamanlarda Hadrianların şehri anlamına gelen Hadrianopolis adıyla bilinen, Trakya’nın doğusundaki bir şehirdir. Konstantinopolis’in fethinden önce, Osmanlı İmparatorluğuna 1365-1453 yılları arasında başkent olarak hizmet etmiş ve bu tarihten sonra da başkente açılan önemli bir geçiş olmayı sürdürmüştür. 1575 yılında Sinan, ustalık eseri olan Selimiye Camisini Edirne’de inşa etti.
Edirne
Eminönü, kabaca Bizans’ın eski yerleşim bölgesinde konumlanan eski İstanbul Yarımadasındaki işlek bir yerdir. 18. yüzyıldan önce Karay Yahudileri’nin yaşadığı bir semtti ancak Yeni Caminin yapılabilmesi için Balat’a yollandılar. 1912 yılında Haliç üzerinde yapılan ilk Galata Köprüsü, Türkiye’nin Avrupa yakasındaki iki tarafın arasında kolaylıkla geçiş sağladı. Deniz kıyısındaki iskeleler kentin diğer bölgelerinden gidip gelen yolcuları taşıdı. Yakınlardaki Sirkeci İstasyonu Avrupa’dan gelen trenlerin son istasyonuydu.
Eminönü ve Galata Köprüsü
Eyüp, Eminönü’nden vapurla ulaşılabilen, Haliç kıyısında antik bir yerleşimdir. Adını, Müslümanların 674 yılında Konstantinopolis’i ele geçirmek için ilk girişimine katılan Hz. Muhammed’in yoldaşı ve sancaktarı olan Ebu Eyüp el-Ensari’den alır. Eyüp el-Ensari iman timsali olarak görülür ve mezarı sıklıkla ziyaret edilir. Türbesini Türk tarihindeki şanlı isimlere ait türbe ve mezarlar çevreler. Pierre Loti, Eyüp’ü sevmiş ve Aziyade isimli romanına konu etmiştir.
Resim yazısı ekle
Fatih, Eminönü mevkisini kapsayan Fatih’in idari bölgesi kuzeyde Haliç’ten güneyde Marmara Denizine kadar uzanan ve 19. yüzyıldaki genişlemesinden önce tarihi Konstantinopolis şehrinin büyük bir bölümünü içine alan büyük bir kentsel alandır. Ancak Fatih semti kentin Fatih Camisi’ni merkez alan bir parçası olarak genellikle daha dar bir alanda tanımlanır. Anadolu’dan göç edip gelen milyonları barındırması yüzünden muhafazakârlığı ve dini hareketliliği ile anılmaktadır.
Fatih ilçesinin, Saraçhane bölgesinden bir görünüm
Büyük bina Büyük Şehir Belediyesi yönetim binasıdır.

Fatih Camisi, II. Mehmet 12 Havari Kilisesi’ni (Havariyun Kilisesi) yıktırıp yerine 1463-1470 yılları arasında İstanbul’un ilk selatin camisini yaptırdı. Ancak 16. ve 18. yüzyıllarda cami depremler yüzünden hasar gördü ve III. Mustafa döneminde orijinal cami planından farklı bir biçimde inşa edilen şimdiki barok tarzındaki cami yalnızca 1771 yılma tarihlenir. Güller ekili bahçesi görülmeye değerdir. Sultan II. Mehmet’in türbesi ayrıntılı barok tarzında bir hayal iken eşi Gülbahar Hatunun türbesi klasik Osmanlı tarzıyla daha uyumludur. Bahçesindeki cadı şapkası şeklindeki şadırvan, büyüleyicidir.
Fatihi Camisi ve Külliyesi
Fener, Rum Ortodoks Patrikhanesi çevresinde vaktiyle Rumların çoğunlukta olduğu Eminönü ve Eyüp arasındaki Haliç’in kabaca yarı mesafesini kaplayan eski bir semttir. Adı Yunanca cpavdpıov olup meşale, sokak lambası, ışık yayılan yer anlamına gelmektedir. Bizans döneminde denizcilerin yönlerini bulmak için kullandıkları, tepesinde fener olan bir sütun Haliç kıyısında duruyordu. 18. ve 19. yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti’nde iktidar konumlarmı ele geçiren ve Avrupa’daki bölgelerin valilik görevini üstlenen (Phanariotes) Fenerliler olarak adlandırılan, varlıklı ve nüfuzlu Rumlar şimdi bazıları çeşitli derecelerde harap olmuş Fener’deki köşklerini inşa ettiler.
Fener'de bir sokak

Fethiye Camisi, Tanrı’nın Kutsanmış Annesi veya Theotokos Pamma-karistos Kilisesi 11. ve 12. yüzyıllarda inşa edildi. Geç Bizans döneminde bu kilisenin güney tarafına bir yan şapel eklendi ve zarif mozaiklerle süslendi. Kilise 1591 yılında III. Murat tarafından Azerbaycan ve Ermenistan’ın fethedilmesi şerefme camiye dönüştürüldü. Binanın ana gövdesi bugün camisi olarak kullanılırken, mozaikleri temizlenmiş [açığa çıkarılmış] ve restore edilmiş kısmı artık bir müzeye dönüştürülmüştür. Fatih’in oldukça uzak bir tarafında bulunur.
Fethiye Camisi
Ayrıntılı bilgi için linke bkz.

Fethiye Camii’nin İstanbul’un fethinden sonra patrikhâne olarak kullanıldığı sıradaki durumunu
gösteren bir gravür (S. Schweiger, s. 118) 
Florya, [Şenliköy] Marmara Denizi kıyısında, Uluslararası Atatürk Havalimanının kuzey doğusunda Yeşilköy tarafındaki lüks bir semttir. Esasında Rum balıkçı köyü olan Florya, mimar Seyfi Arkan tarafından 1935 yılında Atatürk için bir yazlık ev ve deniz köşkü olarak planlanıp Türkiye’nin önderi tarafından ölümünden önce kısa bir süreliğine kullanıldığı zaman tanınır hale geldi. İngiltere Kralı IIX. Edward ve Bayan Simpson gibi seçkin konukların misafir olarak ağırlandığı yer burasıydı. Ölümünden sonra köşk Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren tarafından kullanılmıştır.
Ayastefanos (Yeşilköy) Rus Anıtı
Florya yakınlarında inşa edilmişti
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda ölen Rus askerlerinin anısına yaptırılmış anıttır.
 Şenlikköy'de Galitaria'da (eski Kalkıratya Köyü'nün hemen yanında)
yapıldığı bilinen anıt bugün mevcut değildir.
Galata, Haliç’in kuzey kıyısında farklı kesimleri barındıran kozmopolit yapısı ile tanınmaktadır. Bugünlerde Galata’ya özellikle denize kıyısına yakın oluşu nedeniyle günümüzdeki ismiyle Karaköy deniyor. Pera’nın alt kesimleri, 1273-1453 arasında etrafı duvarlarla çevrili kendi kendini yöneten bir Ceneviz Cumhuriyeti kolonisiydi. Cenevizliler İstanbul’un en bilinen kent simgelerinden biri olan Galata Kulesi’ni 1348 yılında kalenin en yüksek ve en kuzeydeki noktasına yaptılar. 11. yüzyıldan bu yana oldukça fazla Yahudi nüfusunun bulunduğu Galata geleneksel olarak bankacılığın ve fiıhuşun merkezi oldu.
Karaköy veya eski adıyla Galata semti

Galata Köprüsü, eski İstanbul’u Avrupaileşmiş Pera semti ile birbirine bağlayan köprü önemli ve sevilen bir kent simgesidir. Türk edebiyatından önemli derecede rol alır ve İstanbullular için büyük bir kültürel değere sahiptir. 19. yüzyıldaki ücretli ahşap köprü 1992 yılındaki bir yangın sebebiyle hasar gören mevcut yeni köprü ile değiştirildi.
Galata Kulesinden köprünün görünümü. Karşı yakada Eminönü görünüyor.

Galata Mevlevihanesi, Mevlevi tarikatının tekke veya dervişlerin toplanma evi 1491 yılında Sultan II. Bayezid’in padişahlığı zamanında kuruldu. Tekkenin ilk şeyhi Mevleviliğin kurucusu Mevlana Celaled-din Rumi’nin soyundan gelen Divane Mehmet Çelebidir. Yapının şekli yüzlerce sene içinde tekrar tekrar değiştirildi. Esasen 1765’te meydana gelen korkunç bir yangından sonra inşa edilmiş bir 18. yüzyıl yapısıdır; ancak 19. yüzyılda ve yakın dönemde de 2008 yılında yenilenmiştir.
Galata Mevlevihanesi'nin Semahanesi
Gül Camisi, hayatına -yapının hatlarından anlaşılacağı üzere - Rum Ortodoks haçı şeklinde zemin planı ile inşa edilmiş bir Bizans Kilisesi olarak başladı. Orijinal kilise, ya Aziz Theodosia rahibe manastırına ya da hayırsever İsa’nın manastırına ait olarak tanımlandı ve 28 Mayıs 1453 olaylarında rolü vardı. O gün, Azizler bayramı arifesinde İmparator XI. Konstantin patrikle birlikte gül çelenkleri ile donatılmış kilisede dua etmeye gitti. O gün Konstantin’in halk arasında görüldüğü son zamanlardan biriydi; kısa bir süre sonra şehri savunmak için surlara geri döndü. Birçok kişi bütün geceyi kilisede şehrin kurtuluşu için dua ederek geçirdi. O gecenin sabahında Osmanlı birlikleri kilisenin yakınındaki şehir surları kırarak hala çiçeklerle bezenmiş olan kiliseye girdiler ve içeride toplanmış herkesi esir aldılar.
Gül Camisi
Gülfem Hatun, Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi türbesinin bulunduğu bir semttir. Muhteşem Süleyman’ın eşlerinden birinin adını almıştır.
Gülfem Hatun Camisi
Bu linkte yer alan bilgilerin yazarı ve kaynağı belirtilmemiştir. 
Gülhane Parkı, Eminönü’nde bulunan, Topkapı Sarayının Osmanlı dönemindeki eğlence meydanlarının büyük bir kısmını içine alan büyük bir kent parkıdır. Sultan ve maiyetindekiler bu alanları avlanma, ok atma ve benzeri faaliyetler için kullandılar. Gülhane 1912 yılında halka açıldı.
Gülhane Parkının deniz tarafından görünen manzara
Harbiye, Şişli ilçesine bağlı olan Harbiye’de askeri bir müze bulunmaktadır.
Harbiye semtinin konumu
Havariyun (12 Havari) Kilisesi, 4. yüzyılda Büyük Konstantin’in hükümdarlığı sırasında havarilerin kutsal emanetlerinin yanında kendisinin ve haleflerinin mezarlarını barındırmak maksadıyla inşa edilmiş olan kilise vaktiyle Ayasofya’nın ardından ikinci derecede önem taşıyan bir kiliseydi ve başkentin en uğrak yerinde olduğu için Konstantinopolisliler tarafından sık sık ziyaret ediliyordu. 6. yüzyılda Jüstinyen ve Theodora tarafından yeniden inşa edilmiş ve 9. yüzyılda I. Basil zamanında genişletilmiştir. 1204 yılında Haçlılar ve Venedikliler kilisenin varlıklarını yağmaladılar. Fetihten hemen sonra II. Mehmet kiliseyi ilk piskoposu Gennadius’a verdi, ancak kısa bir süre sonra sultan harap olmuş kiliseyi tamamen yıktırdı ve yerine bu göze çarpan tepede 1463-1470 yılları arasında Fatih Camisi’ni inşa ettirdi. Günümüz kayıtlarına ve yaşayan tasvirlere göre kilise, daha sonra Venedik’teki San Marko kilisesinin mimarları tarafından örnek alınan haç biçiminde inşa edilmiştir.

Hidiv Kasrı, Kanlıca üzerindeki Çubuklu sırtlarında İtalyan mimar Delfo Seminati tarafından 1907 yılında inşa edilen art nouveau tarzı bir saraydır. Hıdivler Osmanlı eyaleti Mısır’ın soydan gelen yöneticileridir. Mısır, Osmanlı İmparatorluğundan ayrılıp bağımsızlığını kazanınca Mısır’ın son hıdivi Abbas Hilmi Paşa XXXV. Osmanlı sultanı V. Mehmet Reşat tarafından görevinden alındı. Gelinen noktada Abbas Hilmi Paşa ailesi ile birlikte Hidiv Kasrı’na yerleşti. Aile, 1930’larda İstanbul’u terk ettikten sonra Hidiv Kasrı İstanbul Büyükşehir Belediyesine dev-roldu ve akabinde bakımsızlığa terk edildi. 1982’de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu (TURİNG) kasrı onardı ve kasır 1984 yılında otel, restoran ve kafeterya olarak yeniden hizmete girdi.
Hidiv Kasrı

Hipodrom, bakınız At Meydanı.

Hormisdas Sarayı, günümüzde Sirkeci Garı’ndan Marmara kıyısı boyunca şehrin güney banliyölerine uzanan tren yolunun kapladığı bölgede duruyordu. İmparator Jüstinyen tahta çıkmadan önce burada yaşadı ve 6. yüzyılda Aziz Sergios ve Bakhos (Sergius and Bacchus) Kilisesini bu saray ile Sultanahmet’in aşağısında şimdiki Kadırgada bulunan Aziz Peter ve Paul Kilisesi arasına inşa ettirdi.
Hormisdas Sarayı ve Iustinianus Evi olarak da bilinen Bukoleon Sarayı, ismini Konstantin Porphyrogennetos (MS 912-959) tarafından yaptırılan ve sarayın imparatorluk iskelesinin önünde bulunan, bir aslan ve bir boğanın mücadelesi konulu bir grup heykelden almıştır. Sarayın denize bakan cephesinde yer alan bu ve benzeri heykeller, 16. yüzyılın ilk yarısındaki depremde büyük zarar görmüş ve aynı yüzyılda yok olmuştur. kaynak

İbrahim Paşa Sarayı, Sultanahmet’teki Hipodromun batı ucunda bulunan Muhteşem Süleyman tarafından devlet kademelerinde yükselmesi sağlanan Rum kökenli Sadrazam İbrahim Paşa tarafından inşa edilen erken dönem bir Osmanlı köşküdür.
İbrahim Paşa sarayının ön cephesi
İskele Camisi Üsküdar kıyısında bulunan Mihrimah Sultan Camisi’nin resmi olmayan adıdır. Türkçede “iskele” adı, İtalyanca skala’dan (basamak veya iniş yeri) gelmektedir, cami de buradaki iskelenin yukarısına oturtulmuştur. 1546-1548 yılları arasında Sinan tarafından Muhteşem Süleyman’ın kızı ve Sadrazam Rüstem Paşanın karısı olan Mihrimah Sultan için inşa edilmiştir. Cami, iskeleye bakan güneşlik gibi sarkan geniş revağı ile kendini göstermektedir.
Mihrimah Sultan Külliyesi
Kadırga, Hipodrom ve Sultanahmet Camisi’nin ilerisindeki tepenin eteğinde kurulmuş bir semttir. Türkçede kadırga denmesi nedeni buranın alüvyon ve çamurla kaplanmadan önce Bizans filosu kalyonlarının yanaştığı bir liman (4. yüzyılın ortasında din değiştiren Julian’ın hükümdarlığı zamanında kazılmıştır) olmasıdır.
Kadırga Semtinde eski ahşap evler

Kalenderhane Camisi Vefa semtindedir. Bu, muhtemelen, 9. yüzyılda inşa edilmiş Thetokos Kryotissa ‘İsa’nın annesi en kutsal Meryem’ Ortodoks kilisesidir. Eski şehirdeki Süleymaniye Camisinin batısına düşen Bozdoğan Kemerinin hemen bitişiğindedir. 2. Mehmet kiliseyi camiye dönüştürünce onu Kalenderi derviş tarikatina verdi. Eski kilisenin çok az değişiklik geçirmiş mermer kaplamaları ile hatları görülmeye değer sadeliktedir.
Kalenderhane Camisinin içinden bir görünüm

Kanlıca, Boğaziçi’nin Asya yakasında yoğurdu ile meşhur bir kıyı köyüdür. Osmanlı Döneminde mehtaplı kayık gezintileri için halkın rağbet ettiği bir yerdi. İskelenin yakınındaki meydanda bulunan İskenderpaşa Camisi Gazi İskender Paşa tarafından 1560 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami zamanın acımasızlığına maruz kalmış ve külliyesine bağlı binalar bugüne ulaşamamıştır.
Kanlıca
Kapalıçarşı, 1455 yılında II. Mehmet, Konstantinopolis’teki ilk sarayının yanma giysi ve mücevher satılan büyük bir kapalı çarşı inşa ettirdi. Çarşı, içindeki 3000 adet dükkânı ve 61 sokağıyla dünyadaki en büyük kapalı çarşılardan biridir. Çarşının ortasında, buradaki değerli eşyaların korunacağı geceleri kilitlenen bir mücevher çarşısı Cevahir Bedesteni vardır.
Kapalıçarşı'nın üstten görünümü

Karaköy, bakınız Galata.

Kariye Camisi veya “Kariye St. Savoir Manastırı” 11. yüzyıldan kalma bir Bizans kilisesidir. 14. yüzyılda Bizans valisi ve imparatorun danışmanı Theodore Metochites giriş salonunu ve yan şapeli süslemek için mozaikler ısmarladı. Bu mozaikler Bizans sanatının övünçleri arasındadır.
Kariye Camii’nin ana mekânının güney cephesine bitişik olarak yapılan
ek şapelin içinden bir görünüş

Konstantin Sütunu (Çemberlitaş Sütunu), MS 330 yılında Büyük Konstantin in emriyle dikilmiş bugün Yeniçeriler Caddesi olarak bilinen Divanyolu Caddesinde bulunan abidevi bir sütundur. Türkçede adı Çemberlitaş Sütunu olarak geçer. Konstantin bu sütunu Roma Im-paratorluğu’nun yeni başkenti Yeni Romanın ilanı anısına diktirdi.
Çemberlitaş Sütunu

Kuzguncuk, 1955’teki yabancı karşıtı ayaklanmalardan önce, Rumlar, Yahudiler ve Ermenilerin şehirde izlerini devam ettirdiği Osmanlı İm-paratorluğu’ııun kendine özgü türlü türlü etnik ve kozmopolit atmosferini barındıran Boğaziçi’nin Asya kıyısındaki sakin bir semtidir. Kuzguncuk’ta bir Ermeni kilisesi iki adet de Rum kilisesi vardır.
Kuzguncuk

Küçük Ayasofya, bakınız St. Sergius ve Bacchus Kilisesi.

Marmara Denizinin antik dönemlerdeki adı Propontis’tir. Boğaziçi ile Karadeniz’e Çanakkale Boğazı ile de Akdeniz’e bağlanır. Deniz, adını Yunanların Proconnesus dediği Marmara adasından alır. Adadaki maden ocaklarında, klasik zamanlardan beri bitmez tükenmez mermer kaynakları bulunmaktadır.
Marmara Denizi Haritası
Mecidiyeköy, Avrupa yakasında Beyoğlu’nun ilerisinde bir ticaret ve yerleşim yeridir. Mecidiyeköy adını kurulduğu sırada hükümdar olan Sultan I. Abdülmecid’den (1839-1861) alır.
Mecidiyeköy
Nişantaşı, İstanbul’un Avrupa yakasının alışveriş dükkânları ve restoranları ile bilinen lüks bir semtidir. Nişantaşı, Sultan I. Abdülmecit’in 19. yüzyılın ortalarında yeni ilçenin temel taşları olarak bir cami ve polis merkezi inşa ettirerek vatandaşlarını bu yeni bölgeye taşınmaya teşvik etmesi nedeniyle adını Osmanlı Türkçesindeki “teşvik”ten almış olan Teşvikiye semtini de kapsar. Nişantaşı ise anlamı itibarıyla Os-manlı askerlerinin nişan talimi yaptığı yerdir.
Nişantaşı Abdi İpekçi caddesi
Ortaköy’ün keyifli, biraz da bohem bir havası vardır ve çay içmek, gezinmek ve aheste bir yemek yemek için ideal bir yerdir. 1853’te Abdülmecit’in Ermeni mimar Nigoğos Balyana sipariş ettiği resimli kartpostal gibi barok camisi hemen üzerinde yükselen asma Boğaziçi Köprüsü ile hoş bir görsel karşıtlık yaratır. Arnavutköy ve Kuzguncuk gibi Orta-köy de Osmanlı günlerindeki kozmopolit ve çok dinli yapısı ile biliniyordu ve iki camiyle beraber buralara gelen nüfusun çoğunluğu bölgeyi terk ettiği için çok az kullanılan iki sinagog ve iki Ermeni kilisesine ev sahipliği yapıyor.
Ortaköy, Köprü ve karşı sahil
Pera, bakınız Beyoğlu.

Pera Palas Oteli, Avrupa’dan yapımı yeni tamamlanmış Doğu Ekspre-si’yle gelen yolcuların konaklaması amacıyla 1892 yılında inşa edilmiştir. Art nouveau ve oryantalist tarzı dekorasyonların bir araya geldiği otel Konstantinopolis’in meşhur olduğu Levanten kültürünün bir örneğini temsil eder. Mimar Alexander Vallaury ayrıca Karaköy’deki Osmanlı Bankası binası ile Sultanahmet’teki Arkeoloji Müzesinin yapımından da sorumluydu. Otel yıllar içinde birçok ünlü kişiyi ağırladı. 411 numaralı oda Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet romanını yazdığı sırada kaldığı odaydı, 101 numaralı oda ise Atatürk’ün burada kaldığı sırada okuduğu kitap ve dergiler de dahil olmak üzere birçok şahsi eşyasının sergilendiği minik bir müzedir. Kral VIII. Edward, Kraliçe Elizabeth, İmparator Franz Joseph, Sarah Bernhardt, Alfred Hitchcock, Pierre Loti, Jacqueline Kennedy Onassis, Ernest Hemingway ve Greta Garbo, hepsi bir zamanlar burada bulundular.
Pera Palas
Prens Adaları, Marmara Denizi’nde 9 adanın oluşturduğu bir adalar topluluğudur. Bizans döneminde sürgün edilmiş kraliyet ailesinin bireyleri ve gözden düşen diğer yetkililer buraya yollandı. Adalar sonraki zamanlarda başta Heybeliada’da evi olan Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere, Rumların, Yahudilerin, Ermeni ve diğer Levantenlerin zengin kozmopolit elit tabakasının yazlık evleri için popüler bir bölge oldu. Hem şair Nazım Hikmet hem de hiciv ve anı yazarı Aziz Nesin, Heybeliada’daki Deniz Harp Okuluna devam ettiler. Adalar halen kaybolmuş bir yaşam tarzının hatırasını taşır.

Sahaflar Çarşısı, Kapalıçarşı’nın köşesinde kitap satıcılarının olduğu bir çarşıdır. Buraya Beyazıt Camisi’nin dışındaki avludan girilir.
Sahaflar Çarşısı

Santa Maria Draperis Kilisesi, İstiklal Caddesinde Meryem Ana Draperis olarak bilinen bir Roma Katolik kilisesidir. Kilise aslen adından da anlaşıldığı üzere Clara Maria Draperis diye biri tarafından bağışlanan arazide 16. yüzyılda inşa edildi. Asıl kilisenin 1660 yılındaki bir yangında yıkılmasından sonra yeri değiştirildi ve art arda gelen iki yangın ve deprem ile düşman devletlerin tahribatlarından sonra 18. yüzyılda bugünkü halini aldı. Her pazar İtalyanca ve İspanyolca ayin yapan Fransisken rahiplerince yönetilen Santa Maria Osmanlı döneminde büyük Levanten ve Arap Hıristiyan cemaatlerine yiyecek ve içecek sağladı. Ana sunakta her felaketten sonra kurtarılan Bakire Meryem’in eski ahşap bir ikonası vardır.
Santa Maria Draperis Kilisesi
Sen Antuan Kilisesi, Beyoğlu İstiklal Caddesi yakınında bulunmaktadır. 18. yüzyılda, İstanbul’da İtalyan cemaati için Venedik Gotik tarzında inşa edilen en büyük Roma katolik kilisesidir. XXIII. Papa John papalığa seçilmeden önce Türkiye’nin Vatikan elçisi olarak on yıl boyunca bu kilisede vaaz verdi. Türkçeye hâkimiyeti, İstanbul ve Türk insanına aşkı sebebiyle Türk Papa olarak biliniyordu.
Sen Antuan Kilisesinin üstten görünümü
Sultanahmet Camisi, içi yoğun bir biçimde ağırlıklı olarak mavi renkte çinilerle dekore edilmiş, batılıların Mavi Cami adını verdiği camidir. İsmini aldığı bölgede konumlanan cami I. Ahmet’in padişahlığı zamanında imparatorluğun baş mimarı Sinan’dan sonra gelen Sedefkâr Mehmet Ağa tarafından 1609-1616 yılları arasında inşa edilmiştir.
Sultanahmet Camisinin genel görünümü
Hemen karşısında yer alan bina Ayasofya'dır. 

Şehzade Camisi, bu devasa yapı Sinan’ın 1548 yılında tamamladığı ilk büyük camidir. 1543’te ölen Muhteşem Süleyman’ın oğlu Şehzade Mehmet anısına yapılmıştır. Mehmet’in türbesi caminin anıtsallığına karşın Sinan'ın küçük ölçekte yaptığı en güzel eserlerinden biridir.
Şehzade Camii ve Külliyesi

Selimiye Camisi, Edirne’de bulunan bu cami 1568-74 yılları arasında inşa edilmiştir ve Sinan tarafından “en muhteşem eseri” olarak sunulmuştur.
Selimiye Camii

Sokullu Mehmet Paşa Camisi, Muhteşem Sultan Süleyman’ın torunlarından Esmahan Sultanla evli Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa için 1572 yılında Kadırga semtinde inşa edilmiş Sinan’ın en güzel küçük camilerinden biridir. Sinan, ölçülü ama çok şatafatlı iç dekorasyonunda, dönemin en güzel İznik çinilerini kullandığı camiyi ve ona bağlı yapıları Hipodromun bulunduğu düzlükten Kadırga Limanı’na inen dik yamaçta ustaca konumlandırmıştır.
Sokullu Mehmet Paşa Camisi

Stamboul, yabancıların İstanbul adını doğru telaffuzuyla söylemeye çalıştıklarında ortaya çıkan söyleyiş biçimidir. Böylece İstanbul adı İngilizce sözlüklere girdi ve Graham Green’in İstanbul Treni gibi romanlarda entrika ve egzotizmin simgesi oldu. İstanbul, genel hatlarıyla Haliç’in güney tarafındaki Bizans döneminin duvarlarla çevri Konstantinopolis şehrini kuşatan eski şehri ifade eder.

Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi (Aydınlatıcı Aziz Gregor), Kuzguncuk’taki bir Ermeni kilisesidir.
Surp Krikor Lusavoriç, İstanbul'da, dışarıdan kubbeli tek Ermeni kilisesidir. 

Sultanahmet, bölgenin adını aldığı Sultanahmet Camisi’nin bulunduğu semttir. Burası Ayasofya ve Topkapı Sarayı dahil tarihi mekanların bir çoğunun bulunduğu yerdir. Sultanahmet Camisi 1616 yılında tamamlandı.
Sultanahmet'in genel görünümü
Süleymaniye Camisi, İstanbul’da inşa edilmiş olan dördüncü imparatorluk camisidir. I. Süleyman tarafından sipariş edilen ve Sinan tarafından tasarlanan cami şehrin yedi tepesinden birini taçlandırır ve Haliç’e hâkim bir konumdadır. Bu Sinan’ın belki de en muhteşem çalışmasıdır, kendisi camiyi en iyi eseri olarak tanımlamasa da (bu övgüyü Selimiye Camisine bahşetmiştir), Süleymaniye Külliyesi içine gömülmeyi tercih etmiştir ve türbesi, etrafı duvarlarla çevrili bahçenin dışında bulunmaktadır. 1550-1557 yılları arasında inşa edilen caminin yapımında aşağı yukarı 3523 kişi çalıştı. 1766 yılında meydana gelen bir depremden ve silah deposu olarak kullanıldığı ve cephanenin bir kısmının tutuşturulup ateşe verildiği I. Dünya Savaşı’ndaki bir yangından sağ çıktı. O zamandan beri restore ediliyor.
Süleymaniye Cami ve Külliyesi
Taksim, modern İstanbul’un merkezinin ve aynı zamanda oradaki büyük meydanın adıdır. Arapçadan gelen taqsim “paylaştırma” kelimesi, İstanbul’un su rezervinin buradaki taş bir depodan dağıtılmasına atıfta bulunur. Taksim Meydanı son yıllarda çeşidi protesto ve gösterilerin merkezi olmuştur.
Eski ve Yeni (sağ) Taksim Meydanı
Tophane, Beyoğlu civarında bir semt olan Tophane’nin adı tam olarak “silah deposu” anlamına gelir. II. Mehmet cephaneliğini burada Kara-köy ile Beşiktaş arasındaki deniz kıyısına inşa ettirdi. Osmanlı ordusunun mühimmatı burada imal ediliyordu. İstanbul Modern Sanat Müzesi, 2004 yılında bölgedeki antrepolardan birinde kuruldu.
Tophane'nin denizden görünümü. 

Topkapı Sarayı I. Abdülmecit’in saray halkını Boğaz’ın Beşiktaş kıyısında yeni bitmiş Dolmabahçe Sarayı’na taşıdığı 1856 yılına kadar 400 yıl boyunca sultanlara ev sahipliği yaptı. Saraydaki çalışma daha 1459 yılında II. Mehmet’in hükümdarlığı esnasında başladı; yenileme ve iyileştirme çalışmaları Mehmet’in ardından gelen hükümdarlar boyunca aralıksız devam etti.

Topkapı Sarayı
Tünel, Londra yeraltı metrosundan sonra dünyadaki en eski ikinci raylı sistemdir. Bir Fransız firması tarafından inşa edilen bu kısa füniküler, resmi açılışını 1875 yılında yaptı. Yolcuları dik bir yokuştan çıkararak Karaköy’deki istasyondan Beyoğlu’na taşır.
Tünel'in İçi

Üsküdar, klasik dönemde Hrisopolis “Altın Şehir” adında bir Yunan kentiydi. O zamanki adım ya vatandaşlarının zenginliğinden ya da güneş batarken ışınlarının altında karşı kıyıdan görünüşü sebebiyle almıştı. Şimdiki adınıysa Romalıların hükümdarlığı sırasında kenti koruyan askerlerin giydiği skutari denen deri zırhlardan alır. Şimdiki adı skutari kelimesinin Türkçedeki bozulmuş halidir.
Üsküdar İlçesi
Yeni Cami, Yeni Valide Camisi’nin Türkçe kısaltılmış adıdır. Yeni Cami’nin yapımı II. Mehmet’in annesi Safiye Sultan zamanında 1597 yılında başlamıştı ancak Sultan’m ölümüyle saray üzerinde hâkimiyeti kalmayınca yapımına ara verildi. 500 yıllık bir aradan sonra IV. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultanın projeye ilgi göstermesiyle 1663 yılında imparatorluk mimarı Mustafa Ağa yönetiminde yapımı tamamlandı ve cami resmi olarak 1665 yılında açıldı.
Yeni Cami, Eminönü

Yerebatan Sarnıcı, erken Bizans zamanında burada bir kilise olduğu için Bazilika Sarnıcı olarak da bilinir. Muazzam büyüklükteki sarnıç, çatısını destekleyen 336 sütunu ile şehrin 19 km kuzeyindeki Belgrad Ormanından borularla getirilen suyu depoladı. Bizans Büyük Sara-yı’nın ve Osmanlı döneminde de Topkapı Sarayının ihtiyacını karşıladı.
Yerebatan Sarnıcı
Yılanlı Sütun, Büyük Konstantin’in 324’te Peloponez Yarımadasında bulunan Delfı’den getirdiği bronz sütundur. Aslen altın bir kâse taşıyan altın bir üçayağı destekleyen birbirine dolanmış üç yılandan ibaret olan sütunun 2500 yıllık olduğu söyleniyor. Plataea Muharebesindeki Yunan zaferini kutlamak adına yapılan sütuna Herodot a göre mağlup olan Perslere ait eritilen silahlarla biçim verilmiştir. Doğruluğu şüpheli çeşitli hikâyeler kaybolan yılan başlarına açıklama getirmektedir. Gibbona göre II. Mehmet 1453’te şehre girdiğinde asasıyla yılan başlarından birine vurup hasar vermiştir, başka bir hikâyeye göre de on yedinci yüzyılın sonlarına doğru sarhoş bir Polonyalı asilzade sütuna vurup devirmiştir.
Yılanlı Sütun

Yıldız Sarayı, 1880 yılında II. Abdülhamit’in saltanatı zamanında Osmanlı Devletinin merkezi oldu. On yedinci yüzyılın erken zamanlarında I. Abdülhamit yönetimi altında bir imparatorluk arazisi olarak geliştiği halde bu fevkalade paranoyak adam Dolmabahçe Sarayının denizden saldırıya uğrayacağından korkarak karargâhını daha kolay savunulacağını düşündüğü Yıldız tepelerine taşıdı. Topkapı gibi Yıldız Sarayı da tek bir saraydan ziyade birçok yapıdan oluşan bir komplekstir.
Yıldız Sarayı


Metin: Richard Tillinghast, İstanbul'un Tarihi, Kültürü ve Yaşamı, Maya Kitap,