Sean Martin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sean Martin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Nisan 2017 Cuma

Zulmeden Toplum

Zulmeden Toplum

Sean MARTİN

Katharların 1209'da  Carcassonne'dan atılışı
Katharlar Avrupa'da köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemde belirdiler. Tarihçi R. I. Moore batı toplumunun kendi kurumlarını heretiklerin ve başkalarının on üçüncü yüzyılda gördükleri zulüm üzerinden şekillendirdiğini iddia eder. (1) Dahası, heretikliğin tanımlanması binlerce masumun -özellikle de kadınların- on altıncı ve on yedinci yüzyıllardaki Cadı Avı sürecinde zulüm görmesine ve öldürülmesine neden olan cadılık kavramının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.
Katharların hâlâ ilgi çekiyor olmasının sebebi belki de onların otantik bir ruhanilık peşine düşmeleridir. Kendilerinin     -Kilisenin değil- gerçek Hıristiyanlar olduğu inancı Dostoyevski'nin Büyük Sorgucu meselini akla getirmektedir. Bu meselde İsa, İspanyol Engizisyonu döneminde yeryüzünde Sevilla'ya dönmüştür. Döner dönmez de heretik olma suçlamasıyla tutuklanır ve Büyük Sorgucu tarafından sorgulanır. İhtiyar adam İsa'nın mesajı yerine Kilise'nin ona sunduğu güvenlik ve iktidar duygusunu yeğlemektedir. İsa'ya der ki: "Bizim ateşlerimizi hak eden biri varsa o da Sensin. Yarın seni yakacağım." İsa'nın cevap vermesini bekler: "Mahkûmun sessiz sedasız, yüzüne kibarca bakarak ve açıkça cevap vermeye niyetlenmeden dinlediğini gördü. İhtiyar onun acıya da berbat da olsa bir şeyler söylemesini istiyordu. Ama o ansızın sessizlik içinde ihtiyara yaklaşır ve yavaşça onun kansız dudaklarından öper. Vereceği bütün yanıt budur. İhtiyar sarsılır. Dudakları hareket eder. Kapıya gider ve ona der ki: 'Git ve bir daha gelme... sakın gelme, asla asla!' Ve onun kasabanın karanlık sokaklarında kaybolmasına izin verir. Mahkûm gitmiştir." (2)

Katharların katledilmesi
Katharlar'ın İsa zamanından apostolik bir otantik geleneğin bir parçası oldukları iddiası kanıtlanamaz, yalnızca anlaşılabilir. Katolik Kilisesinin de Petrus'tan geldiği iddiası tarihsel olarak doğrulanabilir bir bilgi değildir. Katharlar lehine olabilecek bir bilgi ilk defa 1991 yılında kamuoyuna açıklanan Ölü Deniz Parşömenlerinde mevcut olabilir. Damascus Belgesi'nin [Şam] sonunda -Erdemliliğin Temelleri: Bir Aforoz Metni- Paulus'un Hıristiyan toplumundan aforoz edildiği yazılıdır.(3) Eğer bunlar doğruysa, Katolik Kilisesinin kendilerinin Tanrı'nın bu dünyadaki elçileri olduğu iddiası kendiliğinden geçersizleşmektedir. Zira örgütlü Hıristiyanlığın en temel biçimleri İsa'nın değil, Paulus'un üzerine kuruludur. Kilise, metnin açıklanmasının kendi konumuna zarar vermediğini iddia etmiş ve Papa 2. John Paul 2000 yılında Haçlı Seferleri için özür dilemiştir. Ancak birçok kişi bu özrün Arap dünyasıyla bir uzlaşma anlamına gelmediğini düşünmektedir. Söylemesi gereksiz ama Albigen Seferinden hiç söz edilmemiştir. Papalığın bu konuda herhangi bir özür dilemesi beklenemez.

Gerçek Kathar hazinesinin onların sadelik, eşitlik, şiddet karşıtlığı, emek ve sevgi konularında yaptığı vurgularda bulunması olasıdır. Kiliseler inşa etmeyerek ilahiliği yerel çeperlere taşımışlar ve bu sayede her günün her anının insanlar tarafından kendi ruhani hayatlarını derinleştirmek amacıyla kullanılmasına olanak sağlamışlardır. Maurice Magre'nin, Katharların; Avrupa'nın Budistleri oldukları iddiası gerçekten uzak değildir. Kilisenin bugün -Katolik Kilisesi ve Amerika'daki dinci sağın- en az daha önce olduğu kadar muhafazakâr ve seçkinci olduğu düşünülünce Katharların mesajının da en az Languedoc'ta on ikinci ve on üçüncü yüzyılda olduğu kadar önemli olduğu görülebilir.

Büyük Amerikan bilim kurgu yazarı Philip K. Dick, VALIS adlı kitabında Kathar tarzı bir ruhaniliğe duyulan ihtiyacı ele almıştır. Modern dünyanın sıkıcılığından bunalan kahramanımız bir Gnostik olur (Dick'in kendisi gibi). Birinci yüzyılın Hıristiyanları gibi yaşamaya çalışması nedeniyle arkadaşları tarafından alaya alınır. Ancak o zulmeden toplumun -romanda Roma İmparatorluğu- hâlâ ayakta olduğunu savunur. Ona göre tek çözüm yolu bir Gnostik gibi yaşamaktır. Romanın sonlarına doğru şöyle der: "Evren bilgilerden oluştuğu için bizi de bilgilerin kurtaracağı söylenebilir. İşte bu Gnostiklerin peşine düştüğü kurtarıcı gnosis'tir. Başka bir kurtuluş yolu yoktur... Yaptığımız iyi şeylerle değil Tacını'nın inayetiyle kurtulacağımız; kurtuluşun, bana göre bir hekim olan İsa'ya ait olduğu söylenir. O hekim farklı isimlerle birkaç defa gelmiştir. Ama hâlâ iyileştirilmiş değiliz.(4)
...................
1) R. 1. Moore, Thc Formülüm of a Pcıseculing Sociely.

2) Fyodor Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, Kitap 5, Bölüm 5, Constance Gameti çevirisi.

3) Robert Eisenman ve Michael Wise, The DeadSea Scrolls Uncoveıed, s. 212-219. Holger Kersten, Jesus Lived in İndia; Baigent ve Leigh, The Dead Sea Scrolls Deception, s. 286-287.

4) Philip K. Dick, VALIS, s. 236.

Katharlar, Sean Martin, Kalkedon Yayınları, 2009, s: 141-143

23 Nisan 2017 Pazar

Bogomiller

Bogomiller

Sean Martin

Bosna'da Bogomillere ait mezar taşı 
Karanlık çağların uzun gecesi Avrupa'nın üzerine çöktüğünde Kilise iki farklı yönden gelen tehditlerle yüz yüzeydi: Sekizinci yüzyılın başlarından itibaren Hristiyan krallıkların içlerine ani baskınlar yapan yeni din İslam'ın yükselişi ve dördüncü yüzyılda Hunlarla birlikte başlayan göçmen saldırıları dalgası. Kilisenin konumu doğu Ortodoks kilisesiyle aralıksız süren çekişme nedeniyle zayıflamıştı. Bu durum 1054 yılında doğu ve batı kiliselerinin sonsuza dek ayrılmalarına neden olan dramatik bölünmeye dek artarak devam edecekti. Roma ile İstanbul arasındaki geçiş yolunda bulunan Balkanlar bir iki yüzyıl önce Ermenistan'ın yaptığı gibi bir dizi heterodoks mezhebe ev sahipliği yaparak teolojik bir çatışma alanı haline dönüşmüştü.


Katharlar'ın selefleri Bogomiller'in önünü açan en önemli gelişme ilk Bulgar imparatorluğunun kurulması oldu (681-1118). Bulgaristan İstanbul için dikenli bir çalılık gibiydi ve pagan oluşu sorunları daha da artırıyordu. Bulgaristan'a karşı bir mevzi yaratmak amacıyla Bizans İmparatorluğunun doğu sınırlarından yerleşimciler zorla Trakya'ya yerleştirildiler. Ne var ki bu yerleştirilenler arasında Paulikanlar da vardı. Pagan bir imparatorluğun sınırlarına heretikleri yerleştirmek bela aramak demekti ve bela da İstanbul'un başına sarılacak olandı.(1)

Hiç kimse Bogomiller'in tam olarak nereden geldiğini bilmemektedir. İlk defa 940'lı yıllarda İstanbul patriği Theophylact Lecapenus'a bu yeni sapkınlıkla ilgili bilgi istemek için iki kere yazmak zorunda kalan Bulgar Çarı Peter'in (927-969) hükümdarlığı sırasında keşfedildiler. Theophylact, katedralden çok evinde zaman geçiren bir adam olmasına karşın Bogomiller'in, Maniheizm ve Paulikanlık karışımı bir dine sahip olduklarını yazmaya vakit bulabildi. Bir dizi tesadüfi kaza ise onu Peter'e daha fazla ayrıntı yazmaktan alıkoydu ve bu yeni düalist inanç tehlikeli boyutlarda yayılmaya devam etti. Öyle ki Cosmas adıyla bilinen Bulgar rahibi bu yeni mezhebi Peter'in hükümdarlığının son dönemlerinde yazdığı (tam olarak 974 yılında tamamladı) Heretiklere Karşı Vaaz adlı kitabında ifşa etmek zorunda kaldı.
Cosmas, mezhebin Bogomil adlı bir rahip tarafından kurulduğunu fakat onun adının anlamı ya da gerçekten bu ada sahip olup olmadığı konularında bir kesinlik olmadığını yazmaktadır.
Kimilerine göre Bogomil "Tanrı'nın sevdiği" anlamına, gelirken başkalarına göre ise "Tanrı'nın merhametine mazhar olan" ya da "Tanrıya yakaran" anlamına gelmektedir. Cosmas'a göre Bogomiller Eski Ahit'i ve Kilise ayinlerini reddetmekte ve yalnızca Babamız (Pater Noster) duasını kullanmaktadırlar. İkonlara ya da kutsal emanetlere saygı duymazlar aynı zamanda haçı da İsa'nın işkence gördüğü alet olduğu için dışlarlar. Kilisenin şeytan'la işbirliği yaptığına inanırlar. Onlara göre Şeytan hem görünen dünyanın yaratıcısı hem de İsa'nın kardeşidir. Rahipleri aşırı sofudur ve et, şarap ve evlilikten sakınırlar. Bogomiller -en azından başlangıçta- şeytanı Tanrı'dan sonra gelen düşmüş bir melek olarak gördükleri için ılımlı düalisttiler. Kutsal kitapları baştan aşağı bilmekteydiler ancak Cosmas'ın kafasını karıştıran şey onların bu kitapları yorumlama şekliydi. Örneğin, Müsrif Oğul (Prodigal Son) meselindeki (Luka 15.11-32) evde duran büyük oğlun İsa, genç ve müsrif oğlun ise Şeytan olduğunu düşünürlerdi. Bogomiller Çarmıha Gerilme olayına Doketik [gerçek olmayan, görüntüden ibaret..] yaklaşırlardı.

Bogomil cemaati iki ana sınıfa bölünmüştü. Maniheistlerin Seçilmişler ve Dinleyicileri gibi; Ermişler ve Müminler vardı. Ayrıca Bogomillerde bir de Müminlerin bir alt sınıfı olan Dinleyiciler de mevcuttu. 1050 yılı civarlarında yazan İstanbullu keşiş Euthymius'a göre Bogomil Dinleyicisi, kutsal kitabın adayın başına konularak gerçekleştirildiği bir vaftizin ardından Mümin oluyordu. Asıl vaftizler ise suyla değil secdeye vararak yapılıyordu. Euthymius'a göre bu uygulama Hristiyan vaftizini yok sayıyor ve yeni Mümin'i Şeytan'ın yoluna sevk ediyordu.

Müminlikten Ermişliğe giden yol uzun ve zorluydu. Yoğun öğretiler, sofu pratikler ve çalışmaların tamamlanması iki ya da daha fazla yıl sürebiliyordu. Bir Müminin Ermiş olması için yapılan ayin bir Dinleyicinin Mümin olması için yapılan ayine benziyordu ve buna consolamentum (teselli etme) ya da vaftiz deniyordu. Euthymius'a göre, bu "tamamen sapkınlık ve delilikti", "şeytana ve onun gizemlerine hizmet etmekti. (2)

Bogomiller ise kendilerini gerçek apostolik Hristiyanlığın takipçileri olarak görüyorlardı. Kendileri İsa ve havarilerinin izinde giden Bogomil önderlerinin 12 öğrencisi vardı ve hayatlarını sadelik ve yoksulluk içinde geçirerek Kilisenin dönüşü olmayan çürümesine ve yanlış öğretilerine tepki gösterirlerdi. Euthymius'u daha da endişelendiren şey Bogomillerin, misyonerlerin heretik inancı etkin bir biçimde yayması sayesinde tam olarak gelişmiş bir karşı cemaate dönüşmekte olmalarıydı.

Bogomiller'in nasıl, ne zaman ve nerede örgütlendikleri hâlâ bir tartışma konusudur, ancak Çar Peter'in hükümdarlığı süresince kendi öğretileriyle öne çıkan bir grup oldukları açıktır. Ayrıca Paulikanlar, Maniheistler ve Zoroastrianistler'den etkilenip etkilenmedikleri de tartışmalıdır.

Bogomiller arasında isimleri bugüne dek gelmiş kişilerden biri çok geniş topraklara yayılmış bir kitap olan Haç Efsanesi'ni yazan Yeremya (ki bunun bizzat Bogomil'in takma adı olduğu söyleniyor), diğer ikisi de inancın kitaplarını yanlarında Bulgaristan'a getiren Sydor Eryazin ve Jacob Tsentsal'dır. İlginç olanı, her iki adamın da Frenk olarak tarif edilmesidir (Fryazin ismi Frenk anlamına gelir). Bu da Bogomilliğin ilk ortaya çıktığı dönemlerde batıda aktif heretik grupların varlığını göstermektedir. Anadolu'da John Tzurillas ve Rahcas on birinci yüzyılda aktif olarak Bogomil misyonerliği yapmışlardır ve bunlar aynı kendilerinden önceki Masalyanlar gibi manastırlara sızmakta ustadırlar.
Belki de hareketin kurucusunun ardından en önemli Bogomil on birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkin olan Hekim Basileios'tur. Onun yönetiminin, ta ki Bizans İmparatoru Alexius Comnenus'un (1081-1118) heretiklere karşı mücadelesi sonucu yakalanana kadar 52 yıl sürdüğü söylenmektedir. On birinci yüzyılın sonlarına doğru heretikler hâlâ imparator için bir sorundur: Özellikle kuzey Trakya Paulikanlar için merkez haline gelmiştir ve Alexius gereken her türlü yolu deneyerek bunların yandaşlarını Ortodoksluğa çekmeye kararlıdır. Sonuçta atalarının zorlu savaşçılar olduğu bilinen Paulikanlar'a karşı silahlı saldırılar olmuştur. Kimi zaman heretiklerin dize getirilmesi için izlenen yollar arasına imparatorun da dinsel tartışma için hevesli göründüğü uzun tartışmalar eklenmiştir. Yaklaşık 1100 yılı civarında Basileios saraya Alexius ve kardeşi Isaac'a kendi inancını anlatması için davet edilmiştir. Basileios hakkını verecek biçimde Bogomilliğin temel ilkelerini özetlerken Alexius Basileos'un anlattıklarını kelimesi kelimesine kaydeden bir yazıcıyı bir perdenin arkasına gizlemiştir. Ardından Basileios, Kiliseye kazandırılmak amacıyla ev hapsine tabi tutulmuş ancak o tövbe etmeyi reddetmiştir. Konuşmaları sürerken ev gizemli bir şekilde taş yağmuruna ve depreme maruz kalmıştır. Alexius'un kızı, tarihçi Anna bunu şeytanın, sırları açığa çıktığı ve oğulları zulüm gördüğü için sinirlendiğinin bir işareti olarak görür. Tövbe etmeyi hâlâ reddeden Basileios ise oracıkta yakılarak öldürülür.

Alexius'un çabalarına karşın Bogomiller vaazlarına devam ettiler ve yeni yandaşlar kazandılar. Bizans'ta onlara uygulanan zulüm bazılarını batıya göç etmeye zorladı. Böylece Bogomiller eski bir Pers kehanetini gerçekleştirmiş oluyorlardı. Bu kehanete göre Zerdüşt'in 1500. ölüm yıldönümünde -bu yılın 928 olduğu varsayılıyor- Zerdüştlük yeniden doğacaktı. Her ne kadar "İyi Din"in Bogomillik üzerindeki etkisi tartışmalı olsa da iki dinin ortak bir paydası vardı: Düalizm. 928 yılında Bogomil ve yandaşları görevlerine başlamışlardı. On ikinci yüzyıl sona ererken ise kehanet kesin olarak gerçekleşmişti.
Bogomilliğin yayılışı

......................
1) Bu süreçle ilgili daha fazla bilgi için, Sloyanov, s. 139-158.
2) Sloyanov, s. 170.

Katharlar, Sean Martin, Kalkedon Yayınları, 2009, s. 38-42