Hindistan’daki Müslüman Gurlu Devleti’nin komutanlarından Kutbeddîn Aybeg  tarafından Delhi’de kurulan Türk devleti. Bu devlete; Mu’izzîler,  Halacîler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört Türk sülâlesi birbiri  arkasından hâkim oldular.    
  İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak Emevîler  devrinde girmişti. Sonraları Hindistan içlerine Müslüman askerî  kuvvetlerini ilk getiren Gazneli hükümdarlarıydı. Gazneliler, Pencab  bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistan’daki dâimî merkezleri  yaptılar. İktidarlarının sonuna doğru ise Lahor merkez olmuştu. 
  Gaznelilerin yerini alan Gûrlular için Pencab,  Hindistan’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gûrlu Hanedânından 1173  senesinden sonra Gazne’de hükümdar olan Şehâbüddîn (Muizzüddîn)  Muhammed, Ganj Ovası’nda hâkimiyetini genişletti. Muînüddîn Çeştî  hazretlerinden aldığı işâretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı  kumandanlarından Kutbeddîn Aybeg’i bütün Hindistan’ın fethiyle  vazifelendirdi. 
 Delhi Türk Devleti’nin Temeli Atıldı
    Hindistan’da İslâmiyet’in yayılmasında önemli rol  oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddîn  Aybeg, sultanlık teklifini kabul etti. Kuzey Hindistan’a hâkim olup,  Delhi Türk Devleti’nin temelini attı. Ölen Muizzüddîn Muhammed’in  kardeşi ve Batı Gûrluların Sultanı Gıyâseddîn Mahmud bu durumu kabul  edip Kutbeddîn’e, Melik ünvânını verdi. 
  Bu sırada Sultan Muizzüddîn’in komutanlarından  Tâceddîn Yıldız, Gazne’de hüküm sürmekteydi. Aybeg, onu yenerek Gazne’ye  girdiyse de, kırk gün kalabildi. Daha sonra Tâceddîn Yıldız’ın baskısı  üzerine Hindistan’a çekildi. Orada İslâmiyet’in yayılması için çalıştı.  Fethettiği yerleri câmi ve medreselerle süsleyip, mümtaz ilim  sâhipleriyle şenlendirdi. âlimlere, fakir ve muhtaçlara maaşlar  bağlattı. Sulh ve sükûnu sağlayıp, memleketinde her türlü zulme mâni  oldu. Hak ve adâleti hâkim kıldı.
  Kutbeddîn Aybeg, 1210 senesinde vefât edince,  yerine Aram Şah geçti. Ancak saltanatı bir yıl sürdü. Aybeg’in dâmâdı  Şemseddîn İltutmuş Onu tahtan indirerek yerine geçti. İltutmuş öncelikle  diğer bölgelerde bağımsızlıklarını ilân eden komutanları da hâkimiyeti  altına aldı ve Hindistan’da Türk İslâm hâkimiyetini yeniden kurarak,  sağlamlaştırdı.
 Abbasi Halifesi Tanıdı
    Daha sonra başarılı seferler düzenleyerek,  hâkimiyet bölgesini genişletti. Vindhya Dağlarının kuzeyinde kalan bütün  Hindistan’ı ele geçirdi. Abbâsî Halîfesi Muntasır-billah tarafından  tanınan Hindistan’ın ilk Müslüman Türk sultanı oldu. Nâsır ve Emîr-ül-Mü’minîn  lakabını aldı. Bir ara İsmâilîler, onu öldürmeyi ve devleti ele  geçirmeyi plânladılarsa da, muvaffak olamadılar. Delhi sultanlarının en  büyüklerinden olan İltutmuş, büyük İslâm âlimi Kutbüddîn-i Bahtiyâr  Kâkî’nin talebelerindendi. İslâmiyet’in Hindistan’da yayılması için çok  gayret gösterdi. Ülkede birlik ve düzeni sağladı.
  1236 senesinde Karakarlara karşı çıktığı seferde  hastalanan İltutmuş, Mayıs ayında vefât etti. Ölümünden sonra oğlu  Rükneddîn Fîrûz Şah tahta geçti. Ancak altı ay sonra öldürüldü. Yerine  İltutmuş’un kızı Râziye Begüm Sultan başa geçtiyse de ileri gelen devlet  adamlarının muhâlefeti üzerine tahtı terk etmek zorunda kaldı. İç  karışıklıklar devleti yıkılmanın eşiğine getirdi. 
  Nitekim Moğollar; Sind, Mültan ve Batı Pencap’a  girdiler. 1241 senesinde Lahor’u yağmaladılar. Kırklar diye bilinen  komutanlar arasında kıskançlık yüzünden parçalanmalar baş gösterdi.  Guwalyar ve Rantambor bölgeleri devletin elinden çıktı. Do’ab’daki  Hindli yol kesiciler yüzünden, Bengal ile haberleşme tamâmen kesildi.
 Balaban İsyanları Bastırdı
    Bu sırada İltutmuş’un memlûk (köle)lerinden biri  olan ve soyca Kıpçak Türklerine dayanan Balaban, devlet içinde büyük bir  nüfûz kazanmıştı. Balaban, süratle harekete geçerek, muhtelif  bölgelerde isyânları bastırdı. Hind kabîlelerini, racaları ve bâzı  emirleri cezâlandırdı. 1247 senesinde Kâlinca ile Kemâ arasındaki  bölgeyi ele geçirdi. 
  1255 senesinde Kutluğ Han’ın isyânını bastırdı.  1257 senesinde tekrar Hindistan’a giren Moğollara karşı büyük bir ordu  hazırladı. Moğolların geri çekilmelerini fırsat bilerek birlikleri ile  orduya katılmayan bâzı vâli ve beylerin üzerine yürüdü. Bunları sindirdi  ve bir çoğunu affetti. Sultan Nâsıreddîn Mahmud Şah’ın 1266 yılında  ölümü üzerine, iktidârın gerçek hâkimi olan Balaban, Gıyâseddîn  lakabıyla tahta çıktı. 
  Tahta çıkar çıkmaz, merkez ordusunu yeniden  düzenledi. Âsâyişi bozan Hindûları ve Delhi civârındaki haydutları  şiddetle cezâlandırdı. Fakat idâresi altında büyük bir ordu bulunmasına  rağmen, sultanlığın kaybettiği toprakları geri almak için fazla bir  gayret göstermedi. Tek düşüncesi, hudutları tehdid eden Moğollara karşı  hazırlıklı olmaktı. Bu gâyeyle Sind ve Batı Pencab’ın idârî durumunu  yeniden düzenledi. Bölgeye önce Şir Han’ı, ölümünden sonra oğlu Muhammed  Hanı vâli tâyin etti. Diğer oğlu Mahmud Buğra Han ise, bir orduyla  kuzeyde bulunuyordu. 1279 senesinde Moğollar, Pencab’a saldırdılar.  Delhi Sultanlığı topraklarında epeyce ilerleyerek Sütlüce Irmağını  aştılar, fakat bozguna uğratıldılar.
  Moğol saldırısını fırsat bilen Bengal Vâlisi Tuğrul  Han ayaklanarak bağımsızlığını îlân etti. Balaban, Moğolları yendikten  sonra, kuzeyde bulunan oğlu Buğra Han’ın ordusunu da yanına alarak  Bengal üzerine yürüdü. Tuğrul Han hazînesini ve fillerini alarak Orissa  ormanlarına sığındı ise de ele geçirilerek öldürüldü. Bengal vâliliğine  oğlu Mahmud Buğra Han’ı tâyin etti. Balaban’ın 1287 yılında vefâtından  sonra başa geçen Muizzüddîn Keykubâd’ın başarısız idâresi, yerine geçen  oğlu Kayûmers’in de küçük yaşta olması üzerine Halaçların Reisi Fîrûz  Şah, rakiplerini yenerek, Celâleddîn lakabı ile Delhi Sultanlığı’nın  başına geçti. Celâleddîn Fîrûz Şah’ın 1290 senesinde Delhi Sultanlığı  tahtına geçmesinden sonra, idâre Halacîler sülâlesine geçti.
 Halaç Türkleri Hakim Oldu
    Delhi Sultanlığı’na hâkim olan Halaç âilesi, eski  bir Türk kabîlesi olan ve kesin olarak tesbit edilemeyen bir târihte  Türkistan’dan göç edip, doğu Afganistan ile Hindistan’ın kuzey  hudutlarına yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar.
  Fîrûz Şah tahta çıktıktan sonra Hintli Prenslere  karşı düzenlediği seferleri müsbet netîceler vermedi. Fakat onun asıl  isteği Moğollardan uzak kalmaktı. 1291-92 senesinde Moğol ordusunun  büyük bir istîlâ teşebbüsü başarıyla önlendi ve çoğu esir edildi. Bu  esirlerin büyük bir kısmı Müslüman olarak Delhi Türk Sultanlığı’nın  hizmetine girdiler. Aynı sene içinde Mandor ve Ucceyn’e seferler  düzenlendi. Bu arada Karâ vâlisi ve dâmâdı Alâeddîn Muhammed,  hükümdardan izin almadan Devagir üzerine sefere çıktı. 
  1294 senesinde sekiz bin kişilik bir süvârî  birliğiyle yola çıkan Alâeddîn, Vindhyalar Dağlarını geçerek zor şartlar  altında iki ay süren bir yolculuktan sonra, Devagir’e vardı ve şehri  kısa sürede ele geçirdi. Alâeddîn, aldığı büyük ganîmetlerle ülkesine  döndü. Fîrûz Şah bu gâlibiyete çok sevindi. Yeğenini tebrik ve teftiş  için Karâ’ya gitti. Yerine Rükneddin İbrahim Şah geçti ise de beş ay  tahta kalabildi. Onun yerine de 1296 yılında çıktığı bu yolculuğu  esnâsında vefât etti. Yerine Rükneddîn İbrâhim Şah geçti ise de beş ay  taahtta kalabildi. Onun yerine de Alâeddîn Muhammed Halacî geçti.
 Moğollar Bozguna Uğratıldı
    Alâeddîn Muhammed, uzun seneler Moğol saldırılarına  karşı koymakla uğraştı. 1299 senesinde Kutluğ Hoca’nın kumandasında  200.000 kişilik bir Moğol ordusu Delhi önlerine kadar geldi. Alâeddîn,  Moğollara karşı ordusunun az olmasına rağmen kahramanca savaştı bozguna  uğrattı. İç işlerini düzelten Alâeddîn Muhammed, 1302 senesinde fetihler  yapmak için sefere çıktı. Racistan’da ünlü Çitor Kalesi’ni kuşatarak  aldı. Fakat ordu bu seferden yorgun ve çok kayıp vermiş olarak döndü.  Ayrıca Telingan Devleti üzerine gönderdiği ordu da başarı elde edemeden  ve yorgun döndü.
  1305 senesinde Amroha ve 1306 yılında Ravi  yakınlarında, Moğollar bozguna uğratıldı. Bu mücâdeleler sırasında  Dipâlpur eyâleti hudutları Melik Gâzi Tuğluk’un idâresine verildi. Melik  Gâzi’nin her sene düzenlediği seferlerden dolayı da Moğol tehlikesi  kalktı.
  Kuzey Hindistan’ın hemen hemen tamâmına hâkim olan  Alâeddîn, 1308 senesinde Melik Kâfur’u güney seferine gönderdi. Melik  Kâfur, önce Varangel’i, 1310 senesinde de Madur’a ve Duâramudra’yı ele  geçirdi. Böylece sultanlığın güney sınırları deniz sâhiline kadar  dayandı.
  Sultan Alâeddîn, şahsî kâbiliyet ve tecrübeleri ile  devlet topraklarını genişletti. Birçok idârî yenilik yaptı.  Müslümanların refah ve huzûr içinde yaşamalarını sağlamaya çalıştı. 1316  senesinde ölünce, Melik Kâfur, Velîahd Hızır Han’ın yerine henüz 5-6  yaşındaki Şihâbüddîn Ömer’i tahta çıkardı. Buna karşı çıkan Alâeddîn’in  üçüncü oğlu Mübârek Han, Melik Kâfur’u öldürttü. 1316 senesi Nisan  ayında kardeşini de hapse attırarak Kutbeddîn lakabı ile tahta çıktı.  Mübârek Han, babasının bâzı kânunlarını yürürlükten kaldırdı. Gucerât ve  1318 senesinde Devagir’deki isyânları bastırdı. Ancak bir Hindû dönmesi  ve kölesi olan Hüsrev Han tarafından 1320 senesi Nisan ayında  öldürüldü. Hüsrev Han tahta geçti.
  Hüsrev Han, tahta geçtiği zaman Pencap’ta hudut  bölgeleri kumandanı olan Gâzi Melik Tuğluk isyân etti. Oğlu Fahreddîn  Cavna’nın da teşvikiyle Delhi üzerine yürüdü. Delhi önlerinde yapılan  savaşı Gâzi Melik Tuğluk kazandı. Hüsrev Han yakalanarak îdâm edildi.  Gâzi Melik de 1320 senesi Eylül ayının altısında Delhi Sultanlığı  tahtına çıktı. Bu târihten îtibâren Delhi Sultanlığında Tuğluklar devri  başladı.
 Tuğluklar Devri Başladı
    Babası Türk, annesi Hindli olan Gâzi Gıyâseddîn  Melik Tuğluk tahta geçtikten bir hafta gibi kısa bir zaman zarfında  sükûneti sağladı. Tuğluk-âbâd adı ile yeni bir şehir kurdu ve burasını  hükûmet merkezi yaptı. Dekken’deki Varangel Racası isyân edince, Uluğ  Han ünvânı alan oğlu Cavna Han’ı o bölgeye gönderdi. Bu sefer,  başarısızlıkla neticelendi. Cavna Han 1323 senesinde tekrar Dekken  üzerine gönderildi. O da Bidâr’ı fethettikten sonra Varangel’e doğru  ilerleyerek burayı da ele geçirdi. Bu târihten îtibâren Varangel,  Sultanpûr olarak adlandırıldı. Cavna Han, bölgede son olarak  Telingâna’yı fethetti. Burası ilk defâ doğrudan doğruya Müslümanların  idâresine girdi.
  1325’te Tuğluk Han’ın ölümü üzerine oğlu Cavna Han,  Muhammed Şah lakabı ile tahta geçti. Muhammed bin Tuğluk, bâzı idârî ve  askerî tedbirler aldı. Güneydeki fetihler sebebiyle, bölgede yeni bir  saltanat merkezi yapılmasına ihtiyâç duyarak, 1327 senesinde Devagir’i  yeniden inşâ ettirdi. Devletâbâd adını verdiği bu şehri hükûmet merkezi  yaptı. Hükûmet memurları, âlimler ve halktan pek çok kişi buraya  yerleşti. Muhammed Han, gönüllü göçün az olması yüzünden halkı  Devletâbâd’a göç etmeye zorladı. Bu duruma kızan halk, arâzilerini terk  ederek hırsızlığa başladı. Sultanın, bunlar üzerinde bir birlik  göndermesi, arâzide zirâat yapılmasını zorlaştırdı ve Delhi’de kıtlık  baş gösterdi. 
  Muhammed Han devri bundan sonra dâimî olarak  isyânlarla geçti. 1335 senesinde Ma’ber Vâlisi Seyyid Celâleddîn Madura,  bağımsızlığını îlân etti. Sultan bu vâlinin üzerine yürüdü ise de bir  netîce elde edemedi. Böylece Ma’ber, Delhi Sultanlığının idâresinden  çıktı. 
  Bengal Vâlisi Behram Han’ın 1338 senesinde  ölümünden sonra sultanlığa bağlı Doğu Bengal eyâleti istiklâlini îlân  etti. Aradan bir sene geçmeden Ali Şah Kar adında bir kumandan isyân  etti, fakat isyân ânında bastırıldı. Arkasından Avadh Vâlisi Ayn-el-Mülk  ayaklandı. Sultan bütün güçlüklere rağmen bu isyânı da bastırdı.  Ayn-el-Mülk yakalanarak hapsedildi ise de bir süre sonra af edilerek  tekrar Avadh vâliliğine getirildi.
  1343 senesinde Pencap eyâletindeki Sunâm, Samânâ,  Kaythal ve Guhrâm’da isyânlar çıktı. Ancak bu isyânlar şiddetli bir  şekilde bastırıldı. Muhammed Tuğluk yine bir isyânı bastırmak üzere Sind  Seferine çıktığı zaman Tahattha yakınlarında hastalanarak 1351 senesi  Martında öldü. Muhammed Tuğluk’un ölümü sırasında Hindistan’da, üçü  ayaklanmalardan ortaya çıkma beş tâne bağımsız Müslüman Türk devleti  vardı.
 Firuz Şah Mali Refahı Sağladı
   Başsız ve güçsüz durumda kalan ordunun ileri gelen  kumandanları ve devlet adamlarının ısrâriyle, ölen sultanın yeğeni Fîrûz  Şah, sultanlığı istememesine rağmen, tahta çıkarıldı.
  Fîrûz Şah, tahta geçtikten sonra devleti  kuvvetlendirmek için seferlere çıktı. Bengal bölgesinin hâkimi İlyas  1345 senesinde Batı Bengal’de bağımsızlığını îlân etmiş, 1352 senesinde  ise Doğu Bengal’i ele geçirmişti. Fîrûz Şah, önce İlyas’ın üzerine  yürüdü ve onu İkdala Kalesine çekilmeye mecbur bıraktı. Bu seferden  sonra Orissa üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Orissa Racası barış  yapmak istedi. Senelik yirmi fil vergi vermek üzere barış yapıldı.
  Fîrûz Şah, 1367 senesinde doksan bin süvârî, 480  fil ve çok sayıda piyâdeden meydana gelen ordusu ile Thattha üzerine  sefer düzenledi. Çok büyük sıkıntıların, çekildiği bu sefer sonunda,  Sind Câmlarının hükümdarı Câm Mâli’nin senede 400.000 Hind parası  vermesi şartıyla anlaştılar.
  Fîrûz Şah, 1388 senesi Eylül ayında seksen üç  yaşındayken öldü. Her işinde âlimlere danışan Fîrûz Şah, ülke  topraklarını genişletmek için büyük seferlere çıkmaktan ziyâde iç işleri  ile uğraşmayı tercih etti. İşlerinde en büyük desteği hocası Celâleddîn  Hindî’den (rahmetullahi aleyh) görmekteydi. Vergileri koyup kaldırmakta  dînin hükümlerine çok dikkat ederdi. Dîne uymayan her türlü vergiyi  kaldırdı. Devlet geliri azalacağı yerde daha da arttı. Devlet idâresinde  yaptığı düzenlemeler, mâlî ve iktisâdi alanlarda büyük bir gelişmeye  sebeb oldu. Müslüman ve gayri müslim bütün halkın refah ve saâdetine  hizmet etti.
  Fîrûz Şah’dan sonra şehzâdeler arasındaki  mücâdeleler, onun yaptığı bütün iyi işlerin tahrib olmasına ve  sultanlığın kötü duruma düşmesine sebeb oldu. Bu mücâdelelerden sonra  torunu Gıyâseddîn Tuğluk tahta geçti. Bu târihten Tîmûr Han’ın 1398  senesindeki Hindistan Seferine kadar taht, altı defa el değiştirdi.  Tîmûr Han, 1398 senesi Eylül ayında İndus Nehri’ni geçerek Hindistan’a  girdi. 
  Delhi Timur Han’ın Eline Geçti
    Delhi Sultanı Mahmud Şah elindeki yetersiz  kuvvetlerle karşı koymaya çalıştı ise de Delhi önündeki muhârebede  yenildi. Delhi Tîmûr Han’ın eline geçti. Tîmûr Han, 1399 senesinde  Türkistan’a geri dönünce, Mahmud Şah yeniden hükümdar ünvânını aldı.  Fakat önce Mallû, sonra da Devlet Han Ludî’nin elinde bir kukla hükümdar  olarak kaldı. Mahmud Şah’ın 1413 senesinde ölmesiyle Tuğluk Hanedânı  sona erdi.
  1414 yılında Delhi’yi ele geçiren Mültan vâlisi  Hızır Han, ölünceye kadar bölgeyi Tîmûr ve Şahrûh adına idâre etti.  Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mübârek, bağımsızlığını îlân etti.  Böylece Delhi Sultanlığı’nın idâresi, Resûlullah sallallahü aleyhi ve  sellemin neslinden olduklarını iddiâ etmeleri yüzünden “Seyyidler” adını  alan Hızır Han nesline geçti. 
  Saltanatı ayaklanmalarla geçen Mübârek Şah, 1434  senesinde nüfûzunu kırmak istediği vezîri Server-ül-Mülk tarafından  öldürüldü. Yerine kardeşinin oğlu Muhammed, ondan sonra da 1444’te onun  oğlu Âlem Şah çıktı. Hepsinin saltanatı, kargaşalık, ayaklanma, iç ve  dış harblerle geçti. Bu yüzden devlet gittikçe zayıfladı. Son yıllarda  devlet işleri Pencab’ın büyük bir kısmına hâkim olan Behlül Han Ludî  adında bir Afgan beyinin eline geçti. 1451 seneside Behlül’ün baskısına  dayanamayan Âlem Şah, tahtı ona bırakarak Badaun’da yerleşti. Böylece  Delhi Türk Sultanlığı sona erdi ve hükümdarlık Afgan asıllı Lûdîlerin  eline geçti. 
 Devlet Teşkilatı
    Delhi Türk Sultanlığının idârî teşkilâtı genelde  Türk İslâm devletlerinin teşkilâtına dayanmaktaydı. Saray teşkilâtının  başında Vekil-i Dâr bulunurdu. Ondan sonra idâresinde hâciplerin görev  yaptığı Emir Hâcib veya Bâr Bey denilen saray görevlisi gelirdi.
  İdârî işlere vezir bakmaktaydı. Dînî işler ise,  Sadr-üs-Sudûr denilen görevlinin idâresindeydi. Bu zât aynı zamanda  sultanlık baş kâdısı Kâdı-i Memâlik görevini de yapardı.
  Delhi Türk Sultanlığı, süvârî kuvvetlerinin büyük  rol oynadığı düzenli bir orduya sâhipti. Askerler önce, ıktâlardan  faydalanırlardı. Daha sonra maaş almaya başladılar. Orduda fillerin  önemli bir yeri vardı. Fillerin üzerinde okçular bulunurdu. Ayrıca  bunlardan düşman saflarını yarmak ve mâneviyatlarını bozmak için  faydalanılırdı. Ordunun piyâde sınıfının çoğunu Hindûlar meydana  getirirdi. Hassa askerleri dışında, piyâdeler geçici olarak orduya  alınırdı.
 Büyük Âlim ve Evliyalar Yetişti 
    Birçok âlim, şâir, yazar ve sanatkârı himâyelerine  alan Delhi Sultanları, kültür ve sanatın gelişmesine büyük hizmet  ettiler. Balaban devri, ilim ve sanat bakımından önemlidir. Onun  devrinde Ferîdeddîn Mes’ûd, Sadreddîn bin Behâeddîn Zekeriyyâ, Bedreddîn  Ganevî gibi İslâm âlimleri, Hamîdeddîn, Bedreddîn Dımaşkî, Hüsâmeddîn  gibi tıb âlimleri yetişti. Büyük âlim Emir Hüsrev Dehlevî, Delhi  Sultanlarından himâye gördü.
  Hüsrev Dehlevî, Hindistan’da şiirlerini Farsça  yazan şâirlerin en büyüğüdür. Şâirliği yanı sıra, târihî kitaplar da  yazmıştır. Delhi sarayında yaşayan şâirlerden birisi de Hüsrev  Dehlevî’nin yakın arkadaşı Necmeddîn Hasan Sencerî idi. Bu iki zâtın  yakın dostu târihçi Ziyâeddîn Bernî 1357 senesine kadar Delhi  Sultanlığının târihini anlatan Târih-i Fîrûz Şah adlı eserin  yazarıdır. Nizâmüddîn Evliya, Ferîdüddîn Genc-i Şeker ve Şeyh Nûreddîn,  Celâleddîn Hindî gibi büyük tasavvuf âlimleri Delhi Türk Sultanlığı  zamânında yaşamış, Hindistan’ın meşhur ve büyük velîleridir.
  Geniş İmar Faliyetleri Yapıldı
    Delhi Sultanları, geniş îmâr faaliyetlerinde  bulundular. Günümüze kadar ulaşan birçok eserler yaptılar. Ayrıca yeni  şehirler inşâ ettiler. Yaptıkları eserlerin büyük kısmı Delhi’dedir.  Kutbeddîn Aybeg’in yaptırmaya başladığı 79 metre yüksekliğindeki Kutb  Minâr ismi ile meşhur minâre daha sonra bitirilmiştir. Aybeg, ayrıca  Cayna mâbetleri enkazını kullanarak Kıdvet-ül-İslâm adlı câmiyi inşâ  ettirdi.
  Halacî Hanedânlığı zamânında Hindistan’daki  Müslüman mîmârisi, Selçuk mîmârisi teknik ve üslûbunun etkisinde  gelişti. Alâeddîn Halacî zamânında Kıdvet-ül-İslâm Câmii’nin yanında  yapılan medrese bunlardan biridir.
  Tuğluklarda Fîrûz Şah, birçok îmâr faaliyetlerinde  bulundu. Ayrıca eski eserlerin tâmir ve ihyâsına büyük önem verdi. Hisar  ve Cavnpûr gibi birçok meşhur şehir kurdu ve tâmir ettirdi. Ayrıca  Fîrûzâbâd adıyla Delhi yakınlarında yeni bir başkent inşâ ettirdi.  Buranın güneyinde Havz-ı Hassı denilen büyük havuzun kenârında bir  medrese yaptırdı. Bunlardan başka; 50 sulama bendi, 40 câmi, 30 medrese,  20 hânkâh, 100 kervansaray ve han, 5 dârüşşifâ, 100 türbe ve mezar, 10  hamam, 150 sulama işlerinde de kullanılabilecek kuyu ve su biriktirmeye  mahsus havuz, 100 köprü yaptırmıştır.H
