afrika tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
afrika tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2008 Pazartesi

Süveyş Krizi

Süveyş Krizi



Süveyş Krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır. Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalını millileştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, Sovyetler Birliği'nin Londra ve Paris'e atom bombası atma tehditi karşısında İngiltere ve Fransa'nın geri adım atmasıyla sonlanmıştır. Süveyş Krizi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya egemen olan Batı Avrupalı devletlerin mutlak egemenliğinin son bulduğunu ve artık Amerika'nın desteği olmadan hareket edemeyeceklerini göstermiştir.

Çatışmanın Temeli


1950'lere gelindiğinde Mısır’da egemen bir devlet kurulmuş olmasına rağmen Süveyş Kanalı’nın denetimi Batılı Devletler’in kontrol ettiği Kanal Şirketi’ndeydi. Şüveyş kanalı yoluyla başta İngiltere ve Fransa olmak üzere pekçok Batı Avrupa devleti, Körfez ülkelerinden petrol alıyordu.


Mısır’da 1952 yılında iktidara gelen Cemal Abdulnasır, ülkesini askeri yönden güçlendirmeye ve İsrail karşısında üstün duruma geçmeye çok önem verdi. Bu amaçla, Sovyetler Birliği’ne yaklaşmaya ve Çekoslovakya üstünden silah almaya başladı. Ayrıca, Asuan Barajı’nı bitirip, ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak istiyordu. Fakat bunlar için büyük miktarda mali yardıma ihtiyacı vardı. ABD ve İngiltere’den kredi almayı denediyse de, bu iki ülke Mısır’ın Doğu Bloğu’ndan silah alması ve İsrail karşıtı militanları desteklemesi sebebiyle kredi vermediler.

Bunun üzerine Nasır, ihtiyacı olan mali gücü sağlamak için Süveyş Kanalı’nı işleten Kanal Şirketi’ni milleştirdiğini açıkladı. Kanal Şirketi’nin hisselerinin değerini sahip devletlere ödeyeceğini açıkladıysada, bu karar İngiltere ve Fransa’dan çok büyük tepki aldı. Çünkü, bu iki devlet için Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'ndeki devletlerden aldıkları petrolün taşınması için çok önemliydi. Bu nedenle burada, Sovyetler’e yanaşmaya başlayan Mısır’ın denetim kurması tehlikeliydi. Ayrıca çok karlı olan Kanal Şirketi hisselerini Mısır’a devretmek istemiyorlardı.


İngiltere ve Fransa’nın Saldırısı


Anlaşmaya göre İsrail 29 Ekim 1956’da Sina yarımadasını işgale başladı. Derhal harekete geçen İngiltere ve Fransa, Mısır’a bölgeye asker yollayarak “savaşı durdurmayı” önerdi. Nasır’ın bunu reddetmesinin ardından ise iki devlet askeri harekata başladı. İngiltere’den ve Fransa’dan birçok uçak gemisinin katıldığı harekat 5 Kasım’a kadar hava saldırısı; sonrasında ise paraşütçü birliklerin indirilmesi şeklinde gerçekleşti. Taktik açıdan harekat çok başarılı oldu. İngiliz ve Fransız birlikleri, Mısır birliklerini yenip kolayca kanalı ele geçirdi ve bölgeye hakim oldu.


Savaşın Bitişi ve Barış


Sovyetler ve Amerika’nın Tepkisi


Hem Sovyetler Birliği, hem de Amerika Birleşik Devletleri bu saldırıya karşı cephe aldılar. Amerika ve Sovyetler’in savaşa karşı ortak tavır koymaları, Soğuk Savaş’ın ender olaylarından biridir. Sovyetler’in, Mısır’dan çekilmemeleri durumunda Paris ve Londra’ya nükleer saldırı yapma tehdidi sonrasında İngiltere ve Fransa ateşkes ilan edip geri çekilmek zorunda kaldı. Kasım’da başlayan geri çekilme Aralık ayında tamamlandı.


Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler’in Doğu Avrupa’da yayılmasına büyük tepki gösterdiği halde kendi müttefiklerinin benzer emperyalist amaçlar için savaşması karşısında hem kendi içinde hemde uluslararası ortamda tepki görmüştü. Bu nedenle harekata karşı çıkmış ve Sovyetler’in saldırı tehdidi karşısında İngiltere ve Fransa’yı yalnız bırakmıştır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Süveyş Krizi’nin daha büyük bir çatışmaya dönüşmesi ve Doğu/Batı Blokları arasında bir savaş şeklini almasından korkuyordu.


ABD’nin bu harekata karşı olmasındaki diğer bir neden ise, bu savaşla bölgedeki Batı karşıtı akımların güçlenip Arap ülkelerinin Sovyetler’e yanaşmasıydı. Petrol sebebiyle çok önemli olan bu bölgede Sovyet ektisi, Amerika için kabul edilemez olurdu.


Birleşmiş Milletler Barış Gücü


Savaş’ın sonlanmasıyla, Kanada Dışişleri Bakanı Lester Pearson, Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurularak Gazze Şeridi’ne ve Sina Yarımadası’na yerleştirilmesini önerdi. Birçok ülkenin katılımıyla oluşturulan bu gücün “barış sağlanıncaya kadar Mısır ve İsrail'in savaşmasını engellemek” sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyordu.
1967’ye kadar bölgede kalan Barış Gücü, bu tarihte çekilmiş ve hemen ardından Altı Gün Savaşı çıkmıştır.


Savaşın Sonuçları


Süveyş Krizi’nin en önemli sonucu, Avrupa Devletleri’nin zayıflığını göstermesi oldu. Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan İngiltere ve Fransa’nın artık Amerika’nın askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıştı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa’dan Amerika ve Sovyetler’e geçtiğinin ilanı olmuştur.
Süveyş Krizi, İngiltere’nin Falkland Adaları Savaşı’na kadar Amerika’nın desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde İngiltere, askeri harekatlarında hep Amerika’nın desteğini arayacaktır.
Fransa’da ise General de Gaulle, Fransa’nın dış politika amaçları için Amerika’ya güvenemeyeceğini anlamıştır. İktidara geldikten sonra de Gaulle, Fransa’nın bağımsız bir politika izleyebilmesi için nükleer silah geliştirilmesine başlayacak ve Fransa'yı NATO'nun askeri kanadından çekecektir.
Süveyş Krizi’nden Nasır, Arap dünyasının en güçlü lideri olarak çıktı. Mısır, savaşı kaybetmiş ve büyük asker kaybı vermiş olmasına rağmen Süveyş Kanalı üzerinde denetimini kurmuştu. Mısır’da 1881 yılından beri var olan İngiliz etkisi ortadan kaldırılmıştı.
Süveyş Krizi sonrasında Nasır yükselirken, İngiltere’de başbakan Antony Eden istifa etmek zorunda kalıyordu.
İngiltere ve Fransa’nın zayıflığının ortaya çıkması ve Mısır’ın ayakta kalması kolonilerin bağımsızlaşma sürecini hızlandırdı. Bu iki devletin kalan kolonileri ileriki yıllarda bağımsız oldular.
Mısır’ı kurtaran, İngiltere ve Fransa’yı geri çekilmeye zorlayan, Sovyetler Birliği’ydi. Bu tarihten sonra bölgede Sovyetler’in prestiji hızla artmaya başladı.


Kaynakça [değiştir]
Oral Sander, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, sayfa 301-305
Ahmet Kuyaş, Gençler için Çağdaş Tarih, Epsilon Yayınevi, sayfa 208-209

16 Nisan 2008 Çarşamba

Cezayir Bağımsızlık Savaşı

Cezayir Bağımsızlık Savaşı



20. yy'ın en önemli bağımsızlık savaşlarındandır.Cezayirli Müslüman Araplar ile Avrupalı Cezayirlilerin arasındaki sürtüşmenin, 130 yıllık koloni yönetimine karşı bir isyana dönüşmesiyle başlamıştır.Demokratik Özgürlüklerin Zaferi Hareketi (MTLD) adını alan Cezayir Halk Partisi 1950'de Fransız yönetimine karşı eylemlere başladı.1952'de önemsiz bir suçtan yargılanan Ferhat Abbas'ın davası yönetimi hedef alan bir propaganda aracına dönüştü.MTLD ve Cezayir Ulema Cemiyeti yöneticileri de Arap devletlerinden destek sağlama çabalarını yoğunlaştırdı.

Messali Hac'ın önderliğinden hoşnut olmayan bir grup gencin oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) 31 Ekim 1954'te Betna ve Aures'te başlattığı ayaklanma yoğun bir tutuklama kampanyasına yol açtı.Ertesi yıl Ayn Abid'de ve el-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, Avrupalılara yönelik bir kıyım hareketine dönüştü; yönetim buna idamlarla karşılık verdi.1956'da Fransa'da iktidara gelen hükümetin valiliğe atadığı Robert Lacoste, direnişi zorla bastırma politikasına yöneldi.Ülkenin iç kesimlerinde giderek denetimi sağlayan FLN'nin etkisini kırmak amacıyla Cezayir'e 500 bin kişilik bir Fransız ordusu gönderildi.Bu sırada daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN'ye katılmaya başladılar.

Bağımsızlığına yeni kavuşan Fas ve Tunus'un Cezayir sorununa bir çözüm bulmak amacıyla 1956'da görüşmeye çağırdığı Cezayirli önderlerin yakalanarak hapse atılması, ayaklanmanın daha da genişlemesine neden oldu.Ertesi yıl direnişçiler şiddet eylemlerine başladı.Cezayir'e gönderilen Fransız paraşütçü birlikleri bu girişimleri engelledi ve yoğun işkence uygulaması başladı.Direnişçilerin sızmalarını engellemek amacıyla Cezayir'in Tunus ve Fas sınırına dikenli tel örgüler çekildi.Bu engelin gerisinde kalan 30 bin kişilik Cezayir ordusunun saldırılarını sürdürmesi üzerine, Fransızlar Şubat 1958'de bir Tunus sınır köyünü bombaladı.Bu olay Fransa - Tunus ilişkilerinin gerginleşmesine ve İngiltere ile ABD'nin arabuluculuk girişimlerine yol açtı.

Nisan 1958'de Tanca'da toplanan Magrip Birliği Kongresi'nde alınan bir kararla Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) oluşturuldu.Bu sırada Avrupalı Cezayirlilerin Fransa ile birleşme amacıyla yürüttüğü mücadele de kızıştı.Gerginliğin Fransa'da yol açtığı bunalım sonucunda geniş yetkilerle iktidara gelen Charles de Gaulle, Cezayirli Fransızların baskısına karşın, soruna siyasi bir çözüm bulmaya yöneldi.Arap devletleri ile sosyalist ülkelerden destek gören GPRA ile Mayıs 1961'de resmi görüşmelerin başlamasından sonra, Fransız göçmenlerin kurduğu Gizli Ordu Örgütü (Organisation Armée Secrète, OAS) sivil halka yönelik acımasız şiddet eylemlerine girişti.Altı aylık bir aradan sonra yeniden başlayan görüşmeler 18 Mart 1962'de anlaşmayla sonuçlandı.Geçici bir hükümetin gözetiminde yapılacak bir referandumda onaylanmak koşuluyla, Cezayir'in bağımsızlığı tanındı.Ayrıca bağımsızlıktan sonra Fransa ile ilişkilerin sürdürülmesi ve Avrupalıların uyruk belirlemede serbest bırakılması öngörüldü.1 Temmuz 1962'de yapılan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık lehinde, 16 bin kişi aleyhte oy kullandı.

8 yıl süren Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda 2 milyon köylü toprağını terk etmek zorunda kalırken, 250 bin müslüman yaşamını yitirdi.