20 Temmuz 2010 Salı

İmparatorluğun Yönetim Tarzı Laiklik miydi?

İmparatorluğun yönetim tarzı laiklik miydi?

Osmanlı Türkiyesi’nin şerîatle mi yönetildiği, laik mi olduğu münakaşası, iki görüşü savunanlar arasında hâlâ geçerlidir.

Katı cumhuriyetçilere ve aşırı Sol’a göre: Osmanlı bir şeriat devletidir. Şeriat devleti olmak ise, kötü bir şeydir, gericiliktir, irticadır, Orta Çağ’da yaşamaktır vs. vs...

Aşırı Sağ’ın İslâmî kesimine göre: Mükemmel yapısı Tanzimat rejimi ile bozulmakla beraber Osmanlı, 1920’ye kadar bir şerîat devletidir, şerîatla yönetilmiştir. Zaten halîfe olmakla padişahlarımız, ağızlarını alkole değdirmemiş, her türlü günahtan münezzeh, insanlardır.
İki görüş de ideolojik, dolayısiyle romantik olduğu için, realist değildir. Tarih ilminin katı gerçeklerine aykırı görüşlerdir. Doğru olmak bir yana, tamamen yanlıştır.

İdeolojiler, zihniyetlerine göre tarih inşa eder, tarih uydururlar. Halbuki meselâ gerçek milliyetçilik, doğru tarihe dayanır, dayanmalıdır. Uydurma tarih üreten, geçmişteki değersizleri kahraman, değerlileri silik hâle getirmeye çalışan milliyetçilik, devlete ve millete yararlı olmak bir yana, çok büyük zarar verir. Nesilleri aldatarak milliyetçilik olmaz. Doğruyu bilen nesiller milliyetçiliği yükseltir, devleti yüceltir.

Osmanlı şerîat devleti mi idi?

Şerîat, Osmanlı medenî hukukunun kaynaklarındandır. Hâkaanî (veya sultânî) tabir edilen, yasama meclisi olmadığı için hâkan (yani padişah) adına yayınlanan yasalarda, yalnız ve sadece, münhasıran ve tamamen, kesinlikle ve şüphesiz, devletin yüce menfaati, dolayısiyle millete yararlılık görüşü, temel ve esastır. Bununla beraber genellikle din, hususiyle İslâm, kutsaldır. Kutsala çarpmadan hukuku düzenlemek hassasiyeti mevcuttur. Zaten 19. asır öncesi Avrupa’da da aynı tefekkür egemendir.

Laiklik ise, 1789 Fransız İhtilâli’nin getirdiği bir ilkedir. Katı laiklik, bugün bile Avrupa’da Fransa’ya mahusustur diyebilirim (din düşmanı olan komünist ülkeleri laik saymıyorum, komünizmi dinin yerine geçirmişlerdir).
Türkiye için laikliğin tam tarifi şudur: Şerîatın -olumlu veya olumsuz- yasamanın kaynaklarından biri olarak tanınmaması. Bu tarif sert sayılsa bile, Türkiye Cumhuriyeti bu esas üzerine kuruldu.

Osmanlı üzerinde çekişme

Osmanlı devletinde hâkaanî hukukun egemenliği üzerinde, Osmanlı tarihi üzerinde en önemli eserleri vermiş uzman tarihçiler müttefiktir. Bunlardan Osmanlı hukuk ve iktisat tarihçisi Ord. Prof. Ömer Lutfi Barkan, 1940’ların ortalarında İstanbul’dan Ankara’ya gelip bir konferans verdi, Osmanlı devleti din ve şeriatla yönetilmedi, din devleti değildir meâlinde konuştu. Ve kıyamet koptu. Prof. Barkan, Türkiye tarihçiliğine Batı metodolojisini getiren modern tarihçiliğimizin kurucusu Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün en değerli tilmizlerindendir. Konferansına itiraz feryatları yükseltenleri şerîatçiler, İslâmî görüş mensupları mı sandınız? Yanıldınız! İnkılâp yobazları, demokrasiyi bir türlü sevemeyen katı cumhuriyetçiler feryadı bastılar. Zira: Osmanlı’nın kötü olduğunu nesillere göstermek için, Osmanlı’nın dindarlığı yetersizdi, din ile yönetildiği yalanı ile beyinleri yıkamak gerekiyordu. Bu politikanın her tarafı saçmadır ama, bugün bile geçerlidir.

Ama insanları fazla uyutmak, aldatmak, kandırmak, mit’lere inandırmak kabil değildir. İnsan zihni, mutlaka, şu veya bu suretle, gerçeklere erişir. Nitekim eski neslin korkusundan itiraz etmediği iddialara karşı, sonraki nesillerde uyanış başladı. Bir örnek şudur:
Türk Merkez Solu’nun liderlerinden Bülent Ecevit, tarihe çok meraklı idi. Çok okurdu. Benim 12 cilt Türkiye Tarihi‘mi okumuş, Milliyet gazetesinde övmüştü. Kendi görüşüne göre hayatının sonuna doğru bir Osmanlı tarihi kaleme almıştır (Rahşan Hanım’ın bastırmasını bekliyoruz). Ecevit, bir röportajında Murat Bardakçı’ya şöyle diyor: “Osmanlı, şerîat devleti değildi, laikliğe yakındı“ (Hürriyet gazetesi, 12.11.2006).

Yılmaz Öztuna

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon