TÜRKİYE hem dış politikada hem ekonomide ülkedeki hukuk eksikliğinden kaynaklanan birtakım sorunlarla karşı karşıya.
Bunun göstergeleri dövizdeki yüksek ateş ve yatırım ortamıyla ilgili olumsuz değerlendirmelerdir.
15 Temmuz hain darbe girişimine karşı haklı olarak ilan edilen OHAL’in kaldırılması bu sorunları değil çözmeye, hatta bir iyimserlik yaratmaya bile yetmedi.
Türkiye’ye hasmane duygularla bakanlar bu tabloyu sömürüyor ama bu sorunların çözüm yoluna girdiğini göstermek de öncelikle Türkiye’nin görevidir.
2000-2010 arasında Türkiye’nin yükselen hukuk, demokrasi ve yatırım grafiği bunun tekrar mümkün olacağının kanıtıdır; aynı reform ve demokrasi kulvarına tekrar girerek tabii.
ÖRNEK KARARLAR
Bu konuda Anayasa Mahkemesi’ne büyük görev düşüyor. Çünkü evvela, 2017 anayasa değişikliği adli ve idari yargıyı HSK yoluyla derinden etkilediği halde, Anayasa Mahkemesi’nin kadrosu değişmedi.
İkincisi, AYM, bütün kararlarında AİHM çizgisini izlemekle yükümlü bir yüksek kuruldur; AYM ülkemizde evrensel hukukun teminatı olmak durumundadır.
FETÖ yargısının yarattığı adli kilitlenmeyi ve kamuoyundaki yüksek gerilimi Anayasa Mahkemesi Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve İlker Başbuğ kararlarıyla çözmüştü.
Tamamen “hak eksenli” kararlardı. Tamamen modern hukukun “kesin delil”ilkesine bağlı, tamamen evrensel standartlarda kararlardı.
AYM Balbay ve Haberal dosyalarını başvurudan itibaren 1 yıl içinde sonuçlandırmıştı.
İlker Başbuğ geç başvuruda bulunmuş ve adli süreç tamamlanmış olduğu için, AYM 1.5 ay içinde karar vermiş, hepsi tahliye edilmişti.
NİYE GECİKİYOR?
Halbuki şimdi AYM’de benzer dosyalar çok gecikmektedir.
AYM Mehmet Altan ve Şahin Alpay dosyalarını başvurudan 1 yıl 2 ay geçtikten sonra karara bağladı: Bırakın müebbet hapsi, tutuklama için bile delil olmadığına karar verdi.
Bu sırada AİHM’nin de karar vermesi beklendiği için bizim Anayasa Mahkemesi’nin daha fazla gecikmediği görülüyor.
Fakat Mehmet Altan’la aynı gün AYM’ye başvuran, dosyası aynı nitelikte olan ve hatta aynı TV programından dolayı suçlanan Nazlı Ilıcak’ın dosyası 1 yıl dokuz aydır hâlâ AYM’nin önünde bekleyip durmaktadır!
AYM ancak 4 Temmuz’da Ilıcak dosyasını Genel Kurul’da görüşmeye karar verdi; Genel Kurul’da hâlâ görüşülmedi.
Ahmet Altan’ın da durumu aynıdır.
Yargı böyle ağırdan alırken, tutukluluk süresi tam iki yılı doldurdu.
Milletvekili Enis Berberoğlu da 23 Haziran 2017’de AYM’ye başvurdu; Balbay, Haberal ve Başbuğ kararlarını vermiş olan AYM, Berberoğlu hakkında hâlâ karar vermedi.
AYM’NİN SORUMLULUĞU
Şimdi düşünelim, evrensel hukuka göre tutuklama sebepleri bile olmayan konularda insanlar ağırlaştırılmış müebbet hapis suçu yüklenerek tutuklanıyor...
AYM ve AİHM “suç yok” diyor, yerel mahkeme buna uymayabiliyor!
Hakkında kıyametler koparılan “Büyük Ada davası” ne oldu?
Darbe girişimi döneminde geniş tutuklamaları elbette anlayışla karşılamak lazım. Fakat evrensel hukukla bu kadar çelişkiler ortaya çıkması Türkiye’ye zarar veriyor.
Bu zarar çok büyüdüğü için OHAL kaldırıldı. Bu tablo yeterince kalkmadığı için umulan etkisi olmadı.
Türkiye’nin acilen “normalleşme”ye, bu konuda inandırıcı olmaya ihtiyacı var.
Baş sorumluluk Anayasa Mahkemesi’ne düşüyor: OHAL psikolojisinden tamamen çıkarak süratle hukukun üstünlüğünün sağlanmasına öncülük etmek...
Bu sağlanabilirse ekonomi, dış politika ve güvenlik sorunlarıyla baş etmede Türkiye’nin eli güçlenir