Adalet Bakanı ve HSK suskun!
Siyasi tweet atan Danıştay yargıcı, önce Cumhurbaşkanı tarafından HSYK’ya avukat kontenjanından üye olarak atandı. 2017 referandumunda sistem değişince, bütün üyeleri siyasi organlarca belirlenen yeni HSK, bu avukatı Danıştay üyeliğine atadı.
Aynı süreçte Pendik Belediyesi’nin AKP’li meclis üyesi ve milletvekili adayı olmuş bir avukatın da HSYK’ya üye atandığını hatırlamak gerekir.
Önemli olan şudur: Yüksek yargıçlığa giden bu yolun her kademesinde siyasi tercih belirleyici oluyor.
YARGI KİMDEN YANA?!
Türkiye’de yargı sorunu çok eskidir, köklüdür. 27 Mayıs’ın yargıda yaptığı ideolojik tasfiye ve kadrolaşma yargının doğal evrimini bozdu.
1970’lerdeki ağır kutuplaşmanın sorumlularından biri uzlaşamayan politikacılar ise, öbürü yargının tarafsız hakem olamayıp taraf haline gelmiş olmasıydı.
Nitekim merhum Ecevit, 1970’te yayımladığı “Atatürk ve Devrimcilik” adlı kitabında “yargı organları geniş ölçüde devrimci, ilerici unsurların elindedir” diye yazmıştı. (Sf. 106)
Bizim siyasi geleneğimizde yargı tarafsız bir adalet makamı ve modern anlamda bir “denetim ve denge” unsuru olmaktan ziyade, yüceltilen bir siyasetin, solda “devrim”in, sağda “dava”nın yedek gücü gibi görüldü. Böylece bugün hayatta olan nesiller “vesayet yargısı”na, “cemaat yargısı”na, ardından da “siyaset yargısı”na tanık oluyorlar.
ANAYASA KARARLARI
Bugün düşünün ki iktidar tarafından kurulan “sulh ceza hâkimlikleri”nin atadığı kayyumlar içinde resmen AK Partili olanlar dikkat çekiyor. İsabetsiz ve yaygın tutuklamalar ciddi bir sorun halinde.
Siyasetin özel ilgi gösterdiği dosyalarda farklı kararlar verdikleri için bir gecede HSK tarafından başka dosyalara bakmakla görevlendirilen hâkimlerin listesini yazmayacağım...
AYM ve AİHM kararlarına dahi uymayabilen bir yargımız var. AYM “tutuklama hak ihlalidir” diye karar veriyor, hükümet sözcüsü AYM’yi “yetkisini aştı” diye eleştiriyor! Ertesi gün yerel mahkeme “AYM yetkisini aştı, kararına uymuyorum” diyerek tutukluluğu devam ettiriyor!
Sonra AİHM “ihlal kararı” veriyor, bu defa yerel mahkeme “ben dosyayı kapattım”diyerek tutukluluğu sürdürüyor. AYM ise kendi kararına uyulmamasını hâlâ gündemine alıp görüşmedi! (No: 2018/2620)
O kadar çok örnek var ki ancak bir kitap konusu olabilir.
FRANSA VE TÜRKİYE
FETÖ elbette tasfiye edilmeli, yerine “bizim yargı” değil, bağımsız ve tarafsız yargı kurulmalıydı. Çok teknik olan bu konuyu, basit iki örnekle izah edeyim.
Fransa’da HSYK’nın başkanı 1958’den beri partili cumhurbaşkanıydı, adalet bakanı da başkan yardımcısı... Kuvvetler ayrılığı felsefesindeki evrensel gelişmeye uyum sağlamak için 2008’de anayasayı değiştirdiler, cumhurbaşkanı ve adalet bakanını HSYK’dan çıkardılar...
Bizde ise 2017 referandumu ile HSK üyelerinin tamamını siyasi iradenin yani Cumhurbaşkanı ile iktidar blokunun belirlemesi kabul edildi; üstelik Adalet Bakanı ve Müsteşarı yine HSK Başkanı ve doğal üyesi!
Meclis Komisyonu, kimleri aday kabul edeceğine dair ayrıntılı bir tüzük ortaya koymadığı için siyasi tercihler ağır bastı.
Gelişmiş ülke Fransa ile gelişmiş ülke olmak isteyen Türkiye’nin hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, adalet konularındaki yönleri ne kadar farklı değil mi?
Günlük hayatımızda sık sık adalet sorunlarıyla karşılaşarak yaşıyoruz bunu