Irkçılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Irkçılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2017 Pazartesi

Boerler ve Cecil Rhodes

Boerler ve Cecil Rhodes

https://www.britishbattles.com/first-boer-war/battle-of-majuba-hill/
Birinci Boer Savaşı'nda Majuba Tepesi Savaşı
Ümit Burnu’nun keşfinden sonra Doğu’ya giden yeni ticaret yollarını bulan Portekizliler, önünden sık sık geçmelerine rağmen Güney Afrika'yla İlgilenmediler. 17. yüzyılın başında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin baharat ticaretinin tekelini eline almasından sonra Güney Afrika’ya yerleşen Hollandalılar Kap bölgesinde bir koloni oluşturdular. Başlangıçta sadece sefer halindeki gemilerin durak noktası olan Kap, zamanla metropolden akın eden göçmenlerin Boer adını alarak çiftçilik yaptıkları verimli bir araziye dönüştü. Flemenkçeden türetilen Afrikaner dilinin benimsenmesinden sonra, tarım üretiminin doyum noktasına ulaşmasıyla Boerler koloni çevresindeki topraklara yayılmaya başladılar. Kısa bir müddet sonra geniş bir alanda yarı göçebe hayvancılığa dayanan bir yaşam biçimi oluştu.
Kolonileştirilmiş Afrika

Siyahlarla çatışmaların başlangıcı bu yarı göçebe çiftçilerin koloni yönetimine karşı çıkmalarıyla at başı gitti. 18. yüzyılın sonuna doğru Doğu Hindistan Şirketi'nin mali zorluklar içine düşmesi İngilizlerin bölgeye girmesini kolaylaştıran bir zemin oluşturdu. İngilizler ticari yaşamı canlandırmada oldukça başarılı oldularsa da karışıklıkların üstesinden gelemediler. İngilizler önceleri yerel yönetime dokunmayarak sınırlı reformlara giriştiler. Büyük Balık Irmağı civarına beş bin İngiliz yerleştirildi. Önceki göçmenler gibi Afrikanerler arasında erimeyen ve ticaretle uğraştıklarından güçlü bir konum elde eden bu yeni göçmenlerin baskısıyla; yönetim, yasama, yargı ve eğitim alanında yeni kurumlar ortaya çıktı.
Bir Boer birliği, 1900
İngiltere'deki liberal çevrelerin girişimiyle kölelik 1833’te kaldırıldı. Önceleri izlenen ilhakçı politika terkedilerek siyah kabile şefleriyle uzlaşma yoluna gidildi. İngiliz yönetiminin izlediği politikalardan hoşnut olmayan Afrikanerler kuzeydeki topraklara yerleşmek üzere büyük bir göç hareketi başlattılar. Siyahlarla çatışarak Natal’e ulaşmayı başaran göçmenler 1838’de Güney Afrika Cumhuriyeti adı verilen kısa ömürlü bir devlet kurdular. İngilizlerin 1843’te Natal’i ilhak etmesi üzerine Oranj'a yönelen topluluk Oranj Bağımsız Devleti’ni kurdu.

1860’da ise Transvaal'da Güney Afrika Cumhuriyeti canlandırılarak belirli bir uyum sağlandı. Göç sırasında Kap Kolonisindeki Afrikanerler zamanla İngiliz yönetimine uyum sağladılar. Siyahların denetim altına alınması ve yeni göçmenlerin gelmesiyle Kap Kolonisi 1872’de içişlerinde bağımsız bir birim haline geldi. 1868'de elmas, 1886'da altın yataklarının bulunması ekonomide ciddi bir dönüşüm yarattı. Göçmen nüfus artarken demiryolu ağı hızla yayıldı. Düşük ücretle çalıştırılan siyahlar, beyazların gördüğü kalifiye işler dışında madenlerin başlıca işgücü kaynağı haline geldi.
Güney Afrika'daki cumhuriyet ve kolonileri tahta bağlı özerk bir federasyon altında toplamaya yönelen İngilizlerin, Transvaal’da giriştikleri ilhakçı politika sert bir direnişle karşılaştıktan sonra İngilizler 1884’te Transvaal’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar.
Elmas madeninde çalışan Zululu çocuklar

Bu arada Kap Kolonisi'nde Afrikaner Bond* ile ittifak kurarak 1890’da hükümetin başına geçen Cecil Rhodes, İngilizlerle işbirliği içinde Siyahların oturduğu toprakları ele geçirmeye yöneldi. Rhodes Güney Afrika şirketi kurarak Rodezya** adı verilen toprakları da ele geçirdi. Altın yataklarının bulunması Transvaal'e kalabalık bir göçmen topluluğunun yayılmasına yol açtı. Hükümet göçmenlerin yönetimde ağırlık kazanmasına engellemek amacıyla oy hakkını kısıtlama yoluna gitti. Kap Kolonisi'nde İngiliz karşıtı bir eğilim gelişmeye başladıktan sonra Transvaal ve Oranj bağımsız devleti arasındaki yakınlaşma ve Alman desteğinin gündeme gelmesi bölgede yeni bir gerilim yarattı. Alman müdahalesinin bertaraf edilmesinden sonra yabancılara haklarını iade eden İngilizler 1899'da Boer Savaşı adı verilen savaşın patlak vermesini engelleyemediler. Savaşın başında gerilla taktikleri uygulayan Boerlerle baş edemeyen İngilizler, sivil halkı da içeren bir terör dalgasıyla 1902'de savaşı kazandılar. Boer cumhuriyetleri böylece bağımsızlıklarını yitirdiler.

*Güney Afrika'da faaliyet gösteren bir parti. 
** Güney Rodezya bugünkü  Zimbabwe; Kuzey Rodezya ise bugünkü Zambiyadır. Rodezya adı Cecil Rhodes'tan dolayı verilmiştir. 

Metnin Kaynağı; Sosyalizm ve Top. Müc. Ansk., İletişim Yayınları, s. 1277

20 Aralık 2017 Çarşamba

Sosyal Darvincilik ve Irkçılık

Sosyal Darvincilik ve Irkçılık

Alaeddin Şenel
1921 yılındaki II. Uluslararası Öjeni Konferansının logosu
Öjeni, birçok farkı alanı birleştiren bir ağaç olarak düşünülmüş.

Kapitalist toplumun rekabetçi dünya görüşünün etkisiyle, bazı düşünürler, Darwin'in doğal ayıklanma kuramından önce bile yaşamı güçlülerin kalıp zayıfların elendiği bir kavga olarak gören görüşler geliştirmeye başlamışlardı. Darwin'den sonra Sosyal Darvincilik olarak nitelenecek olan bu görüşlerin ilk örneklerinden birini ünlü İngiliz filozofu Herbert Spencer (1820-1903) en popüler biçimiyle sunmuştu. Spencer, Darwin'den önce Buffon, Lamarck ve Charles Darwin'in dedesi Erasmus Darwin tarafından işlenmiş bulunan biyolojik evrim kuramını toplumlara uygulamıştı ve (1852 yılında) "en uygun olanın yaşamda kalışı"* deyimi ile doğal ayıklanma yasasının insan topluluklarının evrimini sağlayan bir yasa olduğunu açıklamıştı.
Evrim düşüncesiyle birleştirilen "varolma savaşımı" ve "en uygun olanın yaşamda kalması" terimlerini ortaya atan Spencer idi[93]. 1855'te (Darwin'den dört yıl önce) Principles of Psychology (Psikolojinin İlkeleri) adlı yapıtında, biyolojik evrim gibi toplumsal evrimin de doğal ayıklanma ve en uygun olanın varlığını sürdürmesi, ötekilerinin elenmesi düzeneğiyle işleyeceğini öne sürmüştü. Temel toplumsal ve kültürel değişikliklerin, aynı derecede temel biyolojik değişiklikleri gerektireceklerini de söylemişti. Sınırsız bir rekabet ortamında varlığı sürdürebilmenin savaşıma ve irade gücüne bağlı olduğunu ileri sürerek, rekabetçi dünya görüşünün, üzerinde ırkçı düşüncelerin de boy atabileceği toplumbilimsel, felsefi temellerini döşemişti[94]. Savaşın, toplumların ilkel dönemlerinde, "aşağı ırkların yok edilmesiyle" öjenik bir etki yaratıp, üstünden yana işleyen bir denge kurduğunu; ama toplum endüstri toplumuna doğru geliştikçe, zayıfların ayıklanmasının askeri savaşla değil "endüstri savaşı" yoluyla olacağını söylemişti[95]. Bununla birlikte, Spencer ırkçı değildi; tersine, ırkı, üzerine bir tarih felsefesinin dayandırılabileceği en çürük temel olarak görüyordu[96]. Ne var ki Sosyal Darvinciler, özellikle ırkçılar, Spencer'den eğilimlerine uyan düşünceleri seçip alacaklardı, öte yandan, tarih felsefesini ırka dayandırmamakla birlikte, Spencer'in ırklar arası eşitsizliğe değinen birçok düşünce üretmekten geri kalmadığını da biliyoruz[97].

Darwin'in düşüncelerindeki hataların nasıl Sosyal Darvinci görüşlere yol açabileceğini görmüştük. Ancak, evrimi "değişme ve ayıklanma" ikili düzeneğinin ürünü olarak gören Darwin'in düşüncesiyle yetinmeyen, onun görüşlerini düzeltip geliştirdiklerini söyleyen Yeni Darvincilerle birlikte Sosyal Darvinciler, biyolojik evrimin ağır işlediği, toplumların evrim yolundaki gelişkinlik derecelerinin biyolojik evrimle saptandığı, dolayısıyla gelişmeyi devrimci, hatta reformcu girişimlerle hızlandırmaya kalkmanın ters sonuçlar doğuracağı düşüncesiyle, değişmeyi ikinci plana atıp insanlar ve toplumlar arası ilişkilerde "yaşam kavgasını" ve elenmeyi", ayıklanmayı ön plana geçirdiler. Yaşam kavgasının uluslararası ilişkilerdeki görünümü olarak gördükleri savaşı, Nietzsche'nin yaptığı gibi, yücelttiler. Savaşı, üstün ulusların, üstün ırkların yaratılmasının yolu olarak gördüler. Bu yoldaki görüşlerini, Mendel'e dayandırarak, kalıtsal plazmanın her türlü dış etkilerden yalıtlanmış olduğunu, dolayısıyla türlerin değişmeyle değil, daha çok ayıklanmayla evrim geçirdiklerini ileri sürdüler[98].

Sosyal Darvinci diyebileceğimiz düşünürlerden biri olan Tille, yoksulluğu önlemeye kalkıp yenilmiş sınıflara yardım etmenin, evrimi sağlayan doğal ayıklanma yasasına set çekmek anlamına geleceğini söylemişti. Charles Pearson, uygar uluslar arasındaki yaşam kavgasının bilimin, endüstrinin, uygarlığın silahlarıyla yapıldığını, ama onların aşağı uluslara karşı yaptıkları yaşam kavgasını toplarıyla yapma hakkına sahip olduklarını söyleyecekti[99].

Böylece Darvinizmin insan sorunları alanına sokulması üzerine, yarışma koşullarının yumuşatılmasının ve düşünce ürünleri ile bedenin korunmasının, doğal ayıklanmanın bedenlerimiz üzerinde işlemesini engelleyerek insan ırkının fizik olarak yozlaşmasına yol açacağı ileri sürülen [bilimsel] görüşler ortaya atıldı. Bunlardan İngiliz filozofu Samuel Butler (1835-1902) Erewhon (1872) adlı yapıtında, makinelerin yaşamın sertliğini azaltarak, fizikçe aşağı birçok kimsenin elenmekten kurtulup kendi aşağılıklarını yeni kuşaklara geçirmelerine olanak verdiği yolunda bir düşünce geliştirdi[100]. Düşünceleriyle Nazileri etkileyen Oswald Spengler'in (1880-1936) tıptaki gelişmelerin ayıklanmayı engellediği, ırk gücünün barbarlıkla bir gittiği, tarihin ırk yararı söz konusu olduğu zaman adaleti harcadığı yolundaki düşüncelerini[101] de Sosyal Darvinci görüşler sayabiliriz.

Sosyal Darvinciliği en açık biçimde dile getiren ve onu uluslararası, ırklar arası ilişkilere uygulayan kişi Alman tarihçisi Heinrich von Treitschke'dir (1834-1896). Emperyalist ve kuvvet politikasından yana olan bu düşünür aynı zamanda imparatorluk Almanyası'nın en hızlı ırkçısı ve Yahudi düşmanı olarak, Alman aydınlarını ve gençlerini, Nazilerin üzerinde yükselecekleri kültürle donatırken, şoven, emperyalist, militarist görüşlerin kapsamlı bir ideoloji oluşturmak üzere nasıl eklemlendirilebileceği hakkında bir önörnek sunmuş oldu: Ulusların ancak Darwin'in yaşam kavgasına benzer biçimde şiddetli bir rekabetle gelişip gönençlerini artırabileceklerini söyleyen Treitschke, bunun da sürekli ve kaçınılmaz savaş demek olacağını ekledi. Ona göre kılıç ile fetih, uygarlığın barbarlığa, aklın bilgisizliğe üstünlük sağlamasının bir yolu idi. Treitschke'nin değerlendirmelerine göre, sarı uluslar sanat yeteneklerinden ve siyasal özgürlük anlayışından yoksundurlar. Siyah ırkların yazgısı beyazlara hizmet etmek ve sonsuza dek beyazların tiksintilerine hedef olmaktır. Uluslar ve ırklar arası ilişkileri böyle algılayan Treitschke, ulusal alanda da dayanışmanın sınıflı bir toplumsal yaşamı gerektirdiğini belirttikten sonra, her iki alan için son sözünü söyler: yamaklar olmaksızın hiç bir kültür var olamaz, kitleler sonsuza dek kitleler olarak kalacaklardır[102].

Sosyal Darvincilerin savaşı yüceltmeleri yolundaki tutumları sözde kalmadı. Avrupalı düşünür ve devlet adamlarıyla sınırlı kalmadı. Amerika'da içlerinde Başkan Theodore Roosevelt'in de bulunduğu birçok düşünür ve devlet adamı, savaştan, yayılmacılıktan, emperyalizmden yana düşüncelerini ve politikalarını, toplumlar arası, ırklar arası varoluş kavgası savlarıyla desteklerlerken, bu savları Amerika'nın Küba'yı ele geçirme amacıyla 1898'de İspanya'ya karşı açtığı savaşta kullandıklarını görüyoruz. Sosyal Darvinciler bu savaşı, dünyaya gelecekte Anglosakson uygarlığının mı, Slav uygarlığının mı egemen olacağını gösterecek önemli bir olay olarak gördüler[103].

Sosyal Darvinci düşünceler, karakter farklılıklarına dikkati çeken, azme, güce kuvvete, harekete ve savaşıma önem veren "dramatik" yapılarından dolayı, birçok edebiyatçı, romancı tarafından benimsendi; "ucuz", "çekici" bir "kamu felsefesi" oldukları için, birçok yapıtın felsefi temelini oluşturdu. Böylece, 19. yüzyıl sonuyla 20. yüzyılın başının Batı romanlarında, uluslar, ırklar arası ilişkilere Sosyal Darvinci açıdan bakan, "savaş baltasının işlemeyeceği kadar kalın kafalı Kızılderililer" gibi önyargılarla dolu romanlar görüldü. Gossett**, bu romancıların en ünlülerinin Hippolite Taine (1828-1893) Frank Norris (1870-1902) Rudyard Kipling (1865-1936) Jack London (1876-1916) Owen Wister (1860-1938) olduklarını söyleyip, ırksal karakterler çizen, yapıtlarının baş kahramanlarını hep Beyaz, Beyazın da Nordik sarışınları olarak sunan, varolma savaşımını vurgulayan, Beyaz adamın dünyaya uygarlığı, gerekirse zorla yayma görevinden söz eden, zencileri ve öteki renkli ırkları aşağılık karakterler olarak çizen yapıtlarından örnekler verir, örneğin bu yazarlardan Jack London'ın, Sosyalist Parti kongresinde, ırkçı görüşlerinden dolayı eleştirildiğinde, "ben önce bir beyazım, sonra sosyalistim"; diye gürlediğini anlatır[104]. Bu yapıtların ırk önyargılarını pekiştirmede, nitel ve nicel olarak sözde bilimsel yapıtlardan çok daha etkili olduklarına kuşku yok.

Amerikalı düşünür David Starr Jordan'ın 'yoksulluğun, pisliğin ve suçluluğun" nedenini, sahip olunan insan malzemesinin yoksulluğunda görmesinin de gösterdiği gibi, Sosyal Darvincilerle birlikte "öjenikçiler" de, yoksulluğun kalıtımsal, dolayısıyla ırksal olduğu görüşündedir[105.]

Dipnotlar 
* İng. "survival"; artık "yaşarkalma" olarak çevriliyor.
** Thomas F. Gossett

93 Gossett. Race, s. 146.
94 Harris. "Race", International Encyclopedia of the Social Sciences (1968) cilt 13. s. 264-267.
95 Gossett, Race, s. 146.
96 Oppenheimer. Devlet, s. 170.
97 Gossett. Race. s. 145-151. Spencer, devrimlerin ya da devletin amaçlarla "endüstri savaşı"na karışmasının ters sonuçlar doğuracağını ileri sürdü. Halkın devlet okullarında eğitilmesine, parasız kitaplıklara, hükümetin yürüteceği posta hizmetlerine bu nedenle ve "sosyalistçe" politikalar olarak görüp karşı çıkmakla kalmamış, hıfzısıhha (kamu sağlığını koruma) önlemlerine. zorunlu aşılamalara da kendi sağlıklarını düşünüp gerekli davranışla göstermeyecek kadar "aptal" insanların, bunun sonuçlarına katlanmaları gerektiğini söyleyerek karşı çıkmaktan çekinmemiştir. İdeal Toplumda bu tür toplumsal yasalar, yoksullara yardım edeyim derken doğal ayıklanma yasalarına ters düşen yasalar bulunmayacaktı (Spencer. The Man versus the State. NewYork, 1884'den. Gossett, Race. s. 147-148).
98 Uygarlık ve düşünce tarihçisi Eric Voegelin'in, 19. yüzyılın birinci yarısında ekonomik malzemeye dayalı simgeler geçerliyken, ikinci yarısında evrim ve genetik kavramlanyla ilişkili simgelerin moda olduğuna dikkati çekmesi (bak. Gossett. Race. s. 144) çağın düşünce "iklimi" hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
99 Nazım Hikmet. Faşizm Sınıflar ve Emperyalizm, s. 27-30.
100 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, l, s. 363-364.
101 Burns. Çağdaş Siyasal Düşünceler 185O-1950, s. 279.
102 Burns. Çağdaş Siyasal Düşünceler 1850-1950, s. 446.
103 Gossett. Race, s. 115.
104 Fazla bilgi için Gossett. Race. IX. Bölüm. s. 198 vd'na bakınız. Bu tür edebiyatın etkisi konusunda. Kipling'in 1899'da basılan "Beyaz adamın görevi" üzerine ünlü şiiri ile, bir İngiliz'in yazıp. 1920'den beri Avrupa. Amerika (ve televizyonda çizgi filminden sonra tüm dünya) çocuklarını eğlendiren öptüğü "uyuyan güzel" yüzünü görünce korkup kaçtığı için, uyuyan güzelle evlenemeyen, onu yeniden bulup uyandırmadan beyaz olmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olan zenci çocuk prensin tipinin bulunduğu Dr. Doolittle öykülerinin, gençlerin ve çocukların kafalarında bırakabileceği etkilerin derinliğini kestirmek kolay olmasa gerek (bak. Baxter ve Sandom (ed.) Race and Social Difference içinde. Oliver Cromwell Cox, "Race and Exploitation: A Marxist View", s. 211 ve Harold R. Isaacs, "Blackness and Whiteness". s. 149-150).
105 Gossett. Race. s. 159.

Alaeddin Şenel, Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Bilim ve Sanat Yayınları, 1984, Ankara

6 Haziran 2016 Pazartesi

Nihal Atsız’ın Eğitimle İlgili Önerileri

Nihal Atsız’ın Eğitimle İlgili Önerileri



Bence Türk gençliğinin kahraman yetiştirmek için maarifte bazı değişiklik yapmak lazımdır. Fikrimce bunların ana çizgileri şunlardır:

1- İlkokullardan başlayarak yüksek tahsil müstesna olmak üzere bütün okullardan muhtelif tedrisatı kaldırmalıyız küçük sınıflarda kız ekseriyeti arasında kalan bazı erkek çocukların erkeklik ruhlarını kaybettikleri ve kısmen avareleştikleri muhakkaktır.

2- İlkokulların programları bizim talebelik zamanımızda olduğu gibi olgunlaştırılmalı, ikinci sınıfta başlayarak her yıl biraz daha mufassal olmak üzere Türk tarihi ve grameri gösterilmelidir.

3- İlkokul talebesine verilen sınırsız hürriyet derhal kaldırılacak çocuk sıkı bir disiplin muhiti içine alınmalıve hayatta disiplin denilen bir şeyin varolduğunu daha pek küçükken idrak etmelidir.

4- Ceza bütün şiddetiyle okullara girmeli ve kötü aile muhitlerinde yetişen veya şahsen fenalığa istidatı olan çocuklar yaptıkları hareketlerin mukabelesiz kalmadığını görmeli ve iyi çocukların da bozulmasının önüne geçilmelidir.



5- İyilerin ahlakını bozacak kabiliyette olanlar derhal okullardan çıkartılmalı ve bir kişi kazanmak için 40 kişinin önünden fena örnek bulunmasının önüne geçilmelidir.

6- Bütün oyunlar, ders kitapları, vazifeler, kahramanlar, Türkçülük, fedakarlık aşılayacak şekilde olmalıdır.

7- Kadın öğretmenler erkek talebeye ders vermemelidir. Bütün öğretmenler sade kılıkları ile talebeye örnek olmalıdır. Boyalı veya bob-stilhocalar derhal meslekten uzaklaştırılmalıdır.

8- Ortaokullarda askerlik dersi nazari ve ameli olarak çoğaltılmalıve ciddi tutulmalıdır. Talebe askeri kanunlara ve cezalara tabi olmalıve mektep üniformasını giymeğe mecbur edilmelidir. Ortaokullara girerken kendisinden ortaokul usullerine tabi olacağına dair imza alınarak söz ve mesuliyet ne demek olduğu kendisine anlatmalı ve nizamata aykırı gidenler tahsilden men edilmelidir.

9- Gramer, Türk tarihi, Türk coğrafyası, yurt bilgisi dersleri ortaokulun her üç sınıfına biraz daha genişletilmek üzere gösterilmelidir. Tekrar edilen derslerin ne kadar iyi öğrenildiği malumdur.

10- Ortaokulda milli sporlar başlamalı, kılıç, güreş, cirit gibi ananevi sporlar, yüzücülük, kürekçilik vesaire gibi savaşa yardımcı sporlar birinci mevkii tutulmalıdır.

11- Askerlik dersler ile sporlar en mühim dersler haline gelip her birinden ayrı not verme usulü konulmalı, gösteriş izciliği, caka resmi geçitleri kaldırarak yerine hakiki ve sert askerlik konulmalıdır.

12- Ortaokullarda hiçbir faydası görülmeyen, boşuna zaman, emek ve para harcamaktan başka bir şeye yaramayan ecnebi dili dersleri tamamen kaldırılarak bunun yerine askerlik ve spor dersleri konulmalıdır.

13- Lisenin ilk sınıfından itibaren edebiyat ve fen kolları ayrılarak yalnız bir tarafa istidatı olan pek çok değerli talebemizin parlak istidatlarının körleşmesinin önüne geçilmelidir.

14- Gramer ve yurt bilgisi dersleri bilhassa liselerde devam ederek talebenin kendi dilini ve memleketin kanunlarını kavraması temin edilmelidir. Geçen yıl liselerde okutulan gramer derslerinden benim aldığım iyi netice gramerin muhakkak liselerde de okutulması lüzumunu bana ispat etti. Böylelikle ilkokuldan itibaren gramer okumuş talebe liseyi bitirirken kendi diline tamamen hakim olacak ve artık memlekette “kuyu sokak, nur apartmanı” diyecek edebiyat öğretmenleri ve dil mütehassısları kalmayacaktır.


15- Askerlik ve spor liselerde daha sıkı olarak devam etmeli ve talebeler silahla toplu bir halde talime, hakiki süngü ve kılıçlarla hakiki mübarezeler yapmağa alışmalıdır. Zarar yok, aralarında tehlikeli yara olanlar bulunsun... Bu yaralar sinemaların, baloların yaptığı tahribat kadar zararlı değil; talebeyi tehlikeli azımsamağa alıştırmak bakımından faydalıdır.

16- Ortaokul ve liselerden en ufak ahlaki ve zaaf tartla ceza görmeli ve bu talebeler başka hiçbir okula alınmamalıdır.

17- Talebenin başına daima otoriter, seciyeli ve Türk öğretmenler getirilmelidir. Bizim talebemiz hatta kız talebemiz, gayri Türk öğretmenlere tahammül edememektedir.

18- Okullar birer kışla haline gelmeli, hatta liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır.

19- Okullar birbiri ile futbol gibi manasız ve voleybol gibi kadınca müsabakalar değil, askeri ve milli müsabakalar yapmalı. Türk kılıcı, okçuluk gibi milli sporlarımız ihya olunarak liselere sokulmalıdır. Bir stadyumda iki okulu temsil eden 22 gencin lastik top ardında koşması ile iki okulu temsil eden 200 gencin başlarında tulgalar, göğüslerinde zırhlar olduğu halde, hakiki kılıçlar veya süngüler çarpışmaları arasındaki farkı düşünün.

20- Bütün okul kitapları mütehassıs ve fedakar öğretenlere, milli ve askeri ruh göz önüne alınmak şartı ile  yeniden yazdırılmalı ve öğretmenler bu işin şerefi ile kanarak maddi kazanç beklememelidir.

21- Liselilerin fen kollarında laboratuar çalışmaları arttırılmalı ve talebe yurt için yaratıcılık kabiliyeti daha bu sıralarda inkişaf ettirilmelidir.

22- Askerlik ve spor derslerinde liyakat gösterenler için eski ananelerimizde olduğu gibi alplık ve batırlık unvanları, bilgide başarı gösterenler için bilgelik ve danışmanlık unvanları ihdas olunarak hakkaniyet dairesinde talebelere verilmeli, sıkı mücazat olduğu gibi büyük mükafatlar da bulunmalıdır.

***

Böyle sıkı şartlarla okullarımızda yeni bir ruh yaratmazsak yüksek kabiliyetli gençlerden ve kahramanlardan ümidimizi kesmeliyiz. 

Yazının başı için bkz 
http://kaynaklarlatarih.blogspot.com.tr/2015/12/turk-gencligi-nasl-yetismelidir.html

Çınaraltı dergisi, 21 Mart 1942, sayı:35 (?)