darbeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
darbeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2008 Perşembe

1973 Şili Darbesi

1973 Şili Darbesi








1973 Şili Darbesi, 11 Eylül 1973'te sosyalist başkan Salvador Allende'nin devrilip General Pinochet'in iktidara geldiği askeri darbedir. ABD'nin onayı ve desteği ile yapılan bu darbeyle dünyanın seçimle başa gelmiş ilk sosyalist hükümeti devrilmiş ve yerine 17 yıl sürecek bir diktatörlük kurulmuştur.





Şili'de Allende Dönemi




Salvador Allende, 1970 başkanlık seçimlerinde oyların %36.3'ünü alarak Şili 'nin başkanı oldu. Başkan olduktan sonra geniş çaplı reformlara girişti. Bu reformlardan en önemlileri olan endüstrilerin (özellikle bakır endüstrilerinin) devletleştirilmesi ve toprakların yeniden dağıtılması; Şili'deki toprak sahipleri ve diğer zenginlerin tepkisini çekti.
Allende'nin ekonomik reformları, ilk yılında çok başarılı oldu ve Şili ekonomisi 8.6% büyüdü. Ancak bu başarı ertesi sene devam etmedi ve 1972'deki 140%'lık enflasyon yıkıcı sonuçlar doğurdu. Yiyecek sıkıntısı başgösterdi ve karaborsacılık yaygınlaştı. 1971 ve 1972 yılları boyunca bakır fiyatlarının düşmesi, ihracatının neredeyse tamamı bakır olan Şili ekonomisine ağır bir darbe daha vurdu.
1971'de Küba devlet başkanı Fidel Castro, Şili'yi ziyaret etti. 4 hafta süren bu ziyaret, başta Amerika olmak üzere birçok kapitalist çevrelerde Şili'nin Küba gibi olacağı korkusunu güçlendirdi.
Kötüleyen ekonomik göstergelere rağmen 1973 seçimlerinden Allende güçlenerek çıktı ve oyunu % 43'e çıkardı. Fakat rakipleri muhafazakarlar, milliyetçiler ve Hristiyan demokratlar birleşerek Demokratik Koalisyon'u kurdular. 1973'de Allende ile muhalefet arasındaki çekişme, Şili'de birçok siyasi krize yol açtı.
22 Ağustos 1973'de Hristiyan demokratlar ile muhafazkarların kontrolündeki Şili Meclisi, Şili Demokrasi'sinin kırılmakta olduğunun bildirgesi adlı kararı kabul etti. Meclisin aldığı kararda Allende'nin anayasayı delmekte olduğu iddia ediliyor ve Allende bir diktatörlük kurmaya çalışmakla suçlanıyordu. Sorunu çözmek ve demokrasiyi yeniden işler kılmak için ordunun yönetime el koyması isteniyordu. Allende, iki gün sonra verdiği cevapta bu kararı alanların "ülkenin dışarıdaki itibarını bozmak ve iç karışıklıklar çıkarmak" amacında olduğunu söyledi.

Darbe


11 Eylül 1973'de General Pinochet önderliğindeki silahlı kuvvetler yönetime el koydu. Önce Şili hava kuvvetleri başkanlık sarayı La Moneda'yı bombaladı, daha sonra ise kara birlikleri saraya girdi. Darbe sırasında başkan Allende öldü. Darbeyi yapan cunta tarafından intihar ettiği açıklanmış olsada ölümü hakkında tartışmalar sürmektedir.
Darbenin ardında Şili kara kuvvetleri komutanı ve darbecilerin başı Augusto Pinochet devlet başkanı ilan edildi. Böylece Şili'de Pinochet'in 1990 yılında iktidardan ayrılmasına kadar sürecek olan diktatörlük dönemi başladı.

Salvador Allende elindeki makinalıyla ölmeden önce çekilmiş son fotoğrafı çatışarak öldüğüne bir kanıt niteliği taşımaktadır.

Amerika'nın Rolü



Washington'daki Amerikan yönetimi, Salvador Allende yönetiminin iktidara gelmesinden hiçbir zaman memnun olmamıştı. Allende'nin Amerikan şirketlerinin elinde olan bakır endüstrisini devletleştirmesi bu memnunsuzluğu daha da arttırdı. ABD başkanı Nixon'un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger'in 5 Kasım 1970 tarihinde raporunda Allende'nin iktidara gelmesi "bu yarımkürede karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri" olarak tanımlanıyordu.[1] Bu sebeple Amerika, Allende'yi devirmek için çalışmalar yapmıştır.
1970ler boyunca CIA, Allende'nin rakiplerini mali yardım yapmak suretiyle desteklemiş ve Allende'nin seçilmesini engellemek istemiştir. Bunu başaramayınca da askeri darbe ile Allende'nin yönetiminden kurtulmaya çalışmıştır. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda[2] Şili'de darbe yapılması için çalışmalara başlanması emrediliyordu.
Amerika Birleşik Devletleri, 1964-1970 yılları arasında Şili'ye yaklaşık 1 milyar $'lık ekonomik yardım yapmıştı. 1970'de Allende'nin başa gelmesiyle bu yardımlar kesilmiştir. 72-73 yıllarında bakır fiyatlarının düşmesiyle bu yardımların kesilmesi birleşince Şili ekonomisinde büyük sorunlar başgöstermişti.
9 Ekim 1973'de Nixon ile danışmanı Kissinger arasında telefon görüşmesinde Nixon, darbenin başarıya ulaşmış olmasındaki mutluluğu dile getiriyor ve "darbenin başarılı olması için gerekli koşulları yarattıklarını" söylüyordu.



Darbe hakkındaki sözler



"Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir." Henry Kissinger, ABD başkanı Nixon'un ulusal güvenlik danışmanı, daha sonra dışişleri bakanı bu sözleriyle ABD'nin çıkarları için ülke halkı kararlarını bile gözetmeyeceklerini belirtmiştir.











Yanda CIA'in darbe konusundaki karar belgesini görüyorusunuz.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

1967-1974 Yunanistan Askerî Cuntası

1967-1974 Yunanistan Askerî Cuntası


1967-1974 Yunanistan Askeri Cuntası, o yıllar arasında Yunanistan'da iktidarı ellerinde bulunduran bir dizi sağ-kanat askeri hükümete verilen isimdir. Aynı zamanda Albaylar Rejimi (το καθεστώς των Συνταγματαρχών) ya da sadece Cunta (η Χούντα) olarak da bilinir.

Askeri yönetim, 21 Nisan 1967 sabahı yapılan darbeyle başladı. Darbe Yunan Ordusu'ndan bir grup albay tarafından yapılmıştı. Askeri yönetim 1974 yılının temmuz ayında sona erdi.

Darbe Öncesi Siyasi Durum

Haziran 1963'te Kral Paulos'la çeşitli konularda anlaşmazlığa düşen Konstantinos Karamanlis'in istifa ederek ülkeden ayrılmasından sonra Yunanistan'da yeni bir siyasi dönem başladı.Kasım 1963'teki seçimlerin ardından kurduğu hükümetle güvenoyu alamayan Georgios Papandreu, Şubat 1964'te yeterli bir çoğunluk elde ederek hükümetin başına geçti.Yeni hükümetin giriştiği reformlar çok geçmeden tutucu çevrelerin tepkisine yol açtı.Paulos'un ölümüyle Mart 1964'te tahta çıkmış olan oğlu II. Konstantinos, orduya solcuların sızmasına göz yumduğu gerekçesiyle Temmuz 1965'te Georgios Papandreou'yu görevden aldı.Kralın bu tutumu büyük ölçüde Merkez Birliği'nin sol kanadına dayanarak önemli görevlere yükselen Georgios Papandreou'nun oğlu Andreas Papandreou'nun girişimlerinden kaynaklanıyordu.Birbirini izleyen kararsız hükümetler dönemi ülkedeki siyasal bunalımı daha da derinleştirdi.Sonunda seçime gitmek üzere oluşturulan geçici hükümet Nisan 1967'de bir askeri darbeyle devrildi.

Askeri Rejim

Darbeden sonra kralın ısrarıyla Yüksek Mahkeme başsavcısı Konstantinos Kollias'ın başbakan olarak yer aldığı hükümette kilit mevkiler darbeci komutanların eline geçti.İzleyen dönemde geniş çaplı siyasal tutuklamalara gidilerek katı bir sansür kondu ve anayasal haklar askıya alındı.Rejimi yıkmaya çalışmaktan yargılanan Andreas Papandreou 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı.1967 sonbaharında ordu, bürokrasi ve eğitim kurumlarında büyük çaplı bir tasfiye hareketi başladı.Aralık ayında silahlı kuvvetleri ve halkı cuntayı devirmeye çağıran kral, girişiminin boşa çıkması üzerine Roma'ya kaçmak zorunda kaldı.Cuntanın buna gösterdiği tepki General Georgios Zoitakis'i naipliğe, Albay Georgios Papadopulos'u da başbakanlığa getirmek oldu.Bu arada siyasal tutuklular için çıkarılan afla serbest bırakılan Andreas Papandreou ülkeden ayrıldı.Göz hapsine alınan babası ise Kasım 1968'de öldü.

Güdümlü bir halkoylaması sonunda Eylül 1968'de yürürlüğe koyduğu göstermelik anayasayı bile uygulamayan cunta, özellikle Avrupa'da yaygın bir diplomatik baskıyla karşı karşıya geldi.Öte yandan yurtdışındaki siyasi sürgünlerin örgütlediği güçlü bir muhalefet ortaya çıktı.Mart 1972'de Zoitakis'in yerine geçen Papadopulos, cuntanın Haziran 1973'te monarşiye son vermesinden sonra cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi ve sivil yönetime dönüş hazırlıklarını başlattı.Halk arasında desteği zayıflamış olan rejime prestij kazandırmak isteyen cuntanın girişimleriyle 1974'te Kıbrıs'ta enosis'e yönelik bir darbe düzenlendi.Ama darbenin ardından Türk birliklerinin Kıbrıs'a çıkmasıyla doğan bunalım cuntanın hızla çökmesine yol açtı.

1 Şubat 2008 Cuma

27 Mayıs İhtilali

27 Mayıs İhtilali

27 Mayıs İhtilali, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askeri müdahale. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri içersinde bir grup subay 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. Bir çok subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi bu harekat ile anayasa ve TBMM'ni feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere bir çok Demokrat Parti'liyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun da tutuklananlar arasındadır.
Müdahalede, Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Milli Birlik Komitesi üstlendi. Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Bu müdahalenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri müdahalelerden farkı,Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıdır. Dönemin genelkurmay başkanının da tutuklanması bunun göstergesidir.

Müdahalenin nedenleri

Müdahalenin nedeni Menderes hükümetinin uygulamaları ve çıkardığı yasalardır. MBK'ya göre ihtilal kardeş kavgasını durdurmak için yapılmıştır.

DP iktidarının tarım burjuvazisine ve büyük toprak sahiplerine imtiyazlar sağlaması, kent ağırlıklı büyük ticaret ve sanayi burjuvazisini muhalif bir konuma iter. Kötüye giden ekonomi, yüksek enflasyon, kamu çalışanlarına ödenen düşük maaşlar DP'ye karşı kitlesel hareketlerin oluşumuna neden olur.
CHP muhalefeti DP'yi anayasa ihlalleriyle itham eder. Üniversite çevreleri ve bazı aydınlar bu eleştirilere destek verirler. İhtilalden bir ay önce İstanbul Üniversitesi'nde DP karşıtı eylemler zorlukla bastırılır. Bu eylemlere müdahaleler esnasında ordunun isteksiz tavrı ordunun da DP'den hoşnutsuz olduğu iddialarını doğrular.

DP hükümetinin sansür politikaları basınla olan ilişkilerini de büyük oranda zedelemiştir.
Bazı iddialara göre ihtilalin arkasında başta Amerika olmak üzere Batılı devletler vardır. Menderes, iktidarının son günlerinde uyguladığı Amerikan politikalarının ülke sanayisini çökerttiğini görmüş ve bunu önlemek için Rusya'yla yakınlaşmıştı. Bu amaçla Rusya'ya üst düzey ziyeretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Rusya ile yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmaktaydı.

27 Mayıs İhtilali'ne giden süreç

1957 genel seçimleri

27 Ekim 1957 seçimleri oldukça sert bir hava içersinde yapıldı. DP seçimler öncesinde yasal düzenlemeler yaparak, muhalefetin bütünleşerek seçimlere bir cephe halinde girmesini engelledi.milletvekili çıkardı. İsmet İnönü'nin başında bulunduğu CHP %41 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı. Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi dörder milletvekilliği kazandılar.
Muhalefetin oy miktarı DP'yi geride bırakıyordu. Demokrat Parti azınlığın iktidarı konumundaydı. Seçimlerden sonra siyasi ortamdaki gerginlik hızını arttırarak sürdü. CHP yurt çapında destek görmeye başlamıştı.

1959 yılı bahar aylarında CHP önderi İsmet İnönü Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı.Muhalefet lideri Uşak'ta taşlı saldırıya uğradı. Birçok illerde CHP-DP arasında olaylar patlak verdi.1960 başlarında basına sansür artmıştı,gazeteler sansür nedeni ile beyaz sayfalarla çıkıyordu.Cezaevleri tutuklu gazetecilerle doluydu.2 Nisan 1960'ta Kayseri gelen İsmet İnönü'nün treni durduruldu,muhalefet liderinin kente girmesine engel olunmaya çalışıldı.Kurulan barikatları elleri ile yararak Kayseri'ye gelen İnönü'yü elli bin kişi karşıladı.Bütün bunlar DP iktidarını daha da hırçınlaşmaya ve baskıyı arttırmaya itti.Nisan 1960'ta TBMM'de basını ve muhalefeti incelemek üzere Tahkikat Komisyonu kurulunca gerilim tavan yaptı.Öyleki kurulan komisyona,gazete kapatma,tutuklama gibi yetkiler verilmiş hatta komisyon çalışmalarının haber yapılması,eleştirilmesi yasaklanmıştı.18 Nisan 1960 günü CHP Genel Başkanı İsmet İnönü,bunun demokratik yönetimden çıkıp bir baskı rejimine geçmek olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı ve son sözünü söyledi:"Bu yolda devam ederseniz,ben de sizi kurtaramam".Ancak bu konuşmanın ardından CHP liderine 12 oturum TBMM toplantılarına katılmama cezası verildi,kararı protesto eden CHP milletvekilleri meclisten polis zoru ile uzaklaştırıldı.28-29 Nisan'da İstanbul ve Ankara'da çıkan öğrenci olayları şiddetle bastırıldı,ölenler oldu,kan döküldü.Bunun üzerine hükümet bu illerde sıkıyönetim ilan etti.Başbakan Menderes'in radyoda yaptığı konuşmalar "Kahrolsun diktatörler" sloganları arasında duyulmaz oldu.Harp okulu öğrencileri sessiz yürüyüş yaptı.3 Mayıs 1960'ta Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Cemal Gürsel hükümete bir uyarı mektubu gönderdi.Ancak hükümet uyarıya kulak asmadı ve Cemal Gürsel'in emekli olması istendi.

555K Eylemi

555K, 5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemidir. Adını 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay'da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihinin ilk "sivil itaatsizlik" eylemi olarak da anılır. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda iki öğrencinin hayatını kaybetmesi ülkedeki ortamı iyice germişti[kaynak belirtilmeli]. DP mitingi için Kızılay Meydanı'na gelen dönemin başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu. Rivayete göre, o zamanlar öğrenci olan, şu anki CHP lideri Deniz Baykal, şair Cemal Süreya'nın aktardığına göre ise Vedat Dalokay, Menderes'in “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine başbakanın yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes ise şu soruyla cevap vermişti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”[kaynak belirtilmeli] 555K eyleminden 3 hafta sonra 27 Mayıs İhtilali gerçekleşti.

Milli Birlik Komitesi (MBK) iktidarı

27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle de facto iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri artık, başlarda kimlerden kurulu olduğu gizli tutulan 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçmiştir. MBK ülkeyi ilk zamanlar yayımladıkları tebliğlerle idare etmişlerdi.
MBK’nın ilk bildirisi sokağa çıkma yasağı ilanı ve vatandaşları ona uymaya davettir. 3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında,

“Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” demektedir.
Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur:
“Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”

Yargılamalar

27 Mayıs İhtilali sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve aralarında Milli Mücadele'nin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy'un da olduğu bazı milletvekilleri yakalanarak Yassıada'da yargı önüne çıkarıldılar.
Sivil ve askerlerden oluşan özel bir cunta mahkemesinde yargılanan siyasîler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlandılar. Adnan Menderes hakkında açılan davalardan sadece "bebek davası" denilen davadan berat edebildi. "Devletin yüksek menfaatlerine ve istihbarat işlerine sarfedilmek üzere emrine tahsis edilen paraların bir kısmıyla opera sanatçısı Aydan Ayhan'a ev aldığı" suçlaması da dahil diğer tüm suçlamalardan mahkum oldu. Dava, eski başbakan Adnan Menderes'in 17 Eylül 1961 günü saat 2:31'de; eski dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve eski maliye bakanı Hasan Polatkan'ın ise İmralı adasında 16 Eylül 1961 günü idam edilmeleri ile sonuçlandı.

Sonuçları ve etkileri

27 Mayıs İhtilali'nin en büyük sonucu Türkiye'de askeri müdahalelerin meşru olduğu intibasını yaratması ve diğer askeri müdahalelerin yolunu açmasıdır.

İhtilal Bildirisi

27 Mayıs 1960 sabahı erken saatlerde radyolardan Milli Birlik Komitesi üyesi AlbayAlparslan Türkeş tarafından okunan bildiri:

"Sevgili Vatandaşlar, Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimizin, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.

Girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz, hiç kimse hakkında şahsiyata müteallik tecavuzkar bir fiile müsaade etmeyeceği gibi edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş; kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin, aynı soydan gelmiş evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle ve anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlığımızın selameti için zaruri görülmektedir.
Kabineye mensup şahsiyetlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sığınmalarını rica ederiz. Şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır.
Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. Gayemiz, Birleşmiş Milletler Anayasası'na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir. Büyük Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' prensibi bayrağımızdır.

Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz 'Yurtta sulh, cihanda sulh'tur."




KAYNAK:WİKİPEDİA

31 Temmuz 2007 Salı

12 EYLÜL

12 EYLÜL



Ülkemiz siyasi hayatındaki en önemli olaylardan biri de 12 eylül ihtilalidir. çok partili hayata geçişten itibaren, geleneksel olarak, her on yılda bir gerçekleşen darbe/muhtıraların son ayağı olan bu darbe, siyasi hayatı kökünden değiştirmekle kalmamış, türk halkını, etkilerini günümüze kadar sürdüren bir durumla karşı karşıya bırakmıştır.



Darbenin ana nedeni olarak sağ – sol çatışmaları görünse de asıl nedenler daha eskilere dayanmaktadır. darbenin sebebinin incelenmesi, 1974 petrol bunalımı ile başlayabilir. işbu petrol bunalımı nedeniyle, başta enflasyon olmak üzere, oluşan ekonomik olumsuzluklar, özellikle sol meslek gruplarını ve sendikaları halkın tepkilerini yansıtmaya zorladı. oluşan huzursuzluk ortamı, sağ - sol kavgalarını tırmandırdı. hükümetin, huzuru sağlamak için, 1977’de devlet güvenlik mahkemelerini kurmaya çalışması, chp ve sendikaların yoğun protestosu üzerine mümkün olmadı. tam bu arada meydana gelen 1 mayıs katliamı ve olay faillerinin yakalanamaması, hükümetin tutumunun bir göstergesi sayılmıştır. bu olayların sonunda, mutabakata varılarak erken seçime gitme kararı alındı fakat seçim sonuçları çoğunluk sağlayacak bir parti olmadığını gösteriyordu. 21 temmuz 1977’de msp – mhp – ap hükümeti kuruldu. bu koalisyona karşı çıkan milletvekilleri yüzünde çoğunluğu yitiren koalisyon, chp’ye katılan bu milletvekillerinin verdiği bir gensoru önergesiyle düşürüldü, chp, tek başına iktidar oldu.başbakan olan bülent ecevit, giderek tansiyonu artan olaylarla başa çıkamadı. malatya’da nisan, kahramanmaraş’ta aralık aylarında mezhep ayrılıkları yüzünden çıkan çatışmalarda yüzden fazla kişi öldü, on üç ilde sıkı yönetim uygulamasına geçildi (adana, ankara, bingöl, elazığ, erzincan, erzurum, gaziantep, istanbul, kars, malatya, kahramanmaraş, sivas, şanlıurfa).ekim 1979’da yapılan ara seçimle, mhp ve msp’nin de dışarıdan desteklediği bir azınlık hükümetiyle tekrar süleyman demirel hükümeti başa geliyordu. tam bu sıralarda ülkenin genel durumundan rahatsız olan genelkurmay başkanı kenan evren ve kuvvet komutanları, 27 aralık 1979’da, cumhurbaşkanına bir açık mektup yazıyor (türk silahlı kuvvetleri’nin görüşü), particiliğin bir tarafa atılarak ülkenin sağlam adımlarla, kaos ortamından düze çıkarılması gerektiğini öneriyordu ki bu darbenin ilk sinyallerinden sayılabilir. iktidara yeni gelen ap, bu mektubun kendilerini bağlamadığını söylerken, chp ise topu demirel’e atarak, kendisinin de aynı uyarılarda bulunmuş olduğunu belirtiyordu.demirel, sorunların kaynağının iktisadi olduğunu düşünerek bir dizi önlem almaya girişmiştir. “24 ocak kararları” adı verilen bu önlemler, imf’in önerdiği bir paket çerçevesinde uygulandı. düasyon yapıldı, sıkı para politikası uygulandı, iç talep kısılarak, satımlar dışa yönlendirilmeye çalışıldı, fakat bu sistem çok partili demokrasiyle beraber yürümedi.tüm olanların üzerine bir de cumhurbaşkanlığı seçimi eklendi. 6 nisan’da fahri korutürk’ün görev süresinin dolması üzerine, 15 gün öncesinden yeni cumhurbaşkanının seçilmesi gerekiyor ancak hiçbir parti 2/3 çoğunluğu sağlayamıyordu. turların iyice uzaması hem yönetim kademesini hem de vatandaşı çıkmaza sokmuştu. durum öyle bir hal almıştı ki sandıktan zeki müren ve türkan şoray isimlerinin çıktığı bile söylenmeye başlanmıştı. seçimlerdeki bu belirsizlik hem askerin, sivil yönetime güvenini kırıyordu hem de 1982 anayasası’nda, cumhurbaşkanlığı seçimini sağlam temellere dayandıracak adımların atılmasına neden olacaktı.terörist eylemlerin bir iç savaş ortamı yarattığı, günde ortalama on kişinin öldürüldüğü bu dönemde (ağustos 1980’de 258 ölü, 468 yaralı) 6 eylül günü msp’nin düzenlediği “kudüs’ü kurtarma yürüyüşü”nde anti – laik sloganlar atılmış, şeriat düzenine duyulan özlem gösterilmiştir.nihayet beklenen oldu ve ordu, aylardır beklenen; zaten ordu içerisinde de planlanmakta olan hamlesini yaparak, tüm emir – komuta zinciri içerisinde , saat sabaha karşı 03:00’de, bayrak harekatı’nı uygulamaya koydu ve saat 04:00’da milli güvenlik kurulu’nun ilk bildirisi radyodan yayımlandı:
“yüce türk milleti; büyük atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bir bütün olan, türkiye cumhuriyeti devleti, son yıllarda izlediğimiz gibi dış ve iç düşmanların tahrikiyle, varlığına rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. devlet, başlıca organları ile işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumları ile devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşmüştür. atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
aziz türk milleti; işte bu ortam içerisinde türk silahlı kuvvetleri, iç hizmet kanununun verdiği türkiye cumhuriyetini kollama ve koruma görevini yüce türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünü ile el koymuştur. girişilen harekâtın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır. parlamento ve hükümet feshedilmiştir. parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır. vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur. bu kollama ve koruma harekâtı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'teki türkiye radyoları ve televizyonunun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. vatandaşların sükûnet içinde radyo ve televizyonları başında, yayımlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan türk silahlı kuvvetlerine güvenmelerini beklerim"bu açıklamanın ardından genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının oluşturduğu mgk, ülkeyi yönetmeye başlamıştır. kenan evren, ilerleyen günlerde yaptığı açıklamalarda, hızlı kalkınmanın gerçekleştirilmesi, yönetimin tarafsızlaştırılması, işçilerin – mevcut koşullar dahilinde – haklarının korunması gibi önlemlerle ülkenin huzura kavuşacağını bildirmiştir.parlamento ve hükümet feshedildi, üyelerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, siyasi partilerin faaliyetleri durduruldu ve genel başkanları gözetim altına alındı. emekli oramiral bülent ulusu yönetiminde bir hükümet oluşturuldu (bu hükümetin ekonomi bakanı, 24 ocak kararlarını da hazırlayan turgut özal’dır.). 24 ocak ile başlayan ekonomi politikası sürdürüldü, daha sonra ise mgk kararıyla kurucu meclis kuruldu ve anayasa başta olmak üzere bir çok temel yasa hazırlanmaya başlandı. ekim 1981’de hazırdaki tüm siyasi partiler feshedildi. hazırlanan anayasa, 6 kasım 1982’de bir referandumla, ezici bir çoğunlukla (% 93 - % 7) kabul edildi. aynı referandum ile mgk ve genelkurmay başkanı kenan evren de cumhurbaşkanı seçildi.bir not olarak belirtmek gerekir ki 1982 anayasası, 1961’de çok daha farklı özellikler taşımaktaydı. 1961’in nispeten liberal anlayışını bu anayasada görememekteyiz. progresif bir özgürleşme hareketinin görüldüğü dünyamızda bu anayasa, mustafa erdoğan’ın deyimiyle “anayasacılıkta atılmış geri bir adımdır”. öyle ki hazırlanan otoriter anayasa taslağı bile üst düzey komutanlarca beğenilmemiş, daha sert maddelerin koyulması istenmişti.uzun süren yasaklardan sonra nihayet mayıs 1983’te tekrar siyasi parti kurulma izni verildi. ilk olarak eski orgeneral turgut sunalp’in liderliğindeki milliyetçi demokrasi partisi (mdp), daha sonra ise 82’deki “banker olayı”ndan sonra bakanlıktan istifa eden turgut özal’ın anavatan partisi (anap), eski müsteşarlardan necdet calp’in halkçı parti’si kuruldu. haziran ayında ise erdal inönü’nün kurduğu sosyal demokrasi partisi’ni (sodep) ve yıldırım avcı’nın kurduğu, ap tabanına yönelen dyp’yi görmek mümkündür.6 kasım 1983’te yapılan genel seçimlere hp, anap ve mdp katıldı. dyp ve sodep ise mgk’nın vetosuna takıldı. seçimlerin sonuçlarına göre, birleştirici eğilimde olan anap oyların %45’ini alarak tek başına iktidara geldi., devletçi hp % 30 turgut sunalp’i12 n eylül rejimi takipçisi ve cunta tarafından desteklenen mdp’si ise beklenenin çok altında %23.2 oy aldı.sonuç olarak, darbenin hemen ardından, özellikle kenan evren’in cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra sivil yönetime doğru meyilleşen bir siyasi anlayış görülmektedir. nitekim bu anlayış 27 mayıs ihtilalinden ve 12 mart muhtırasından sonra da görülen bir anlayıştır ve uğur mumcu’ya göre “türk silahlı kuvvetleri, çok partili yaşama adımımızı attığımız günden bu yana oluşa gelen olaylar karşısında hiçbir zaman sürekli ve kalıcı bir askeri yönetim kurmayı düşünmemiştir. bu tutum, değeri çok sonra anlaşılacak bir büyük güvencedir.”

30 Temmuz 2007 Pazartesi

SAYILARLA 12 EYLÜL DARBESİ

SAYILARLA 12 EYLÜL DARBESİ


TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.


* 650 bin kişi gözaltına alındı.


**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.


**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.


**7 bin kişi için idam cezası istendi.


**517 kişiye idam cezası verildi.


**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı) .


**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.


**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.


**98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi olmak' suçundan yargılandı.


**388 bin kişiye pasaport verilmedi.


**30 bin kişi 'sakıncalı' olduğu için işten atıldı.


**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.


**30 bin kişi 'siyasi mülteci' olarak yurtdışına gitti.


**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.


**171 kişinin 'işkenceden öldüğü' belgelendi.


**937 film 'sakıncalı' bulunduğu için yasaklandı.


**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.


**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.


**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.


**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.


**31 gazeteci cezaevine girdi.


**300 gazeteci saldırıya uğradı.


**3 gazeteci silahla öldürüldü.


**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.


**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.


**39 ton gazete ve dergi imha edildi.


**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.


**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.


**14 kişi açlık grevinde öldü.


**16 kişi 'kaçarken' vuruldu.


**95 kişi 'çatışmada' öldü.


**73 kişiye 'doğal ölüm raporu' verildi.


**43 kişinin 'intihar ettiği' bildirildi.




nedir.antoloji.com/12-eylul/
Adnan Menderes (1899 - 1961)

Adnan Menderes (1899 - 1961)




1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.
1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi. 14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.
27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.




ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI


Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.
Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:
"Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )
1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.




27 MAYIS DARBESİ


Sabah saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan yapılan bir anons nefesini tutan insanları bir anda heyecanlandırdı. Tek haberleşme aracı olan devlet radyosundan evlere ulaşan anonsta, ''Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır'' deniliyordu ve Türk halkı ihtilalle ilk defa tanışmış oldu.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde; Başbakan Adnan Menderes Kütahya'da gözetim altına alınıyordu. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleriyle DP milletvekilleri de bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okuluna gönderildiler.
Demokrat Parti iktidarı ile iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun başta olmak üzere üst rütbeli asker ve bürokratlar cezaevlerine konuldu. Ülkede ilan edilen sıkıyönetim sonucu tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecedeki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildiler.

DARBE HAKKINDA BİR YAZI
BÜYÜK GÜN (Çetin Altan-27 Mayıs 1960-Milliyet )
BÜTÜN Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedirler.
Çürümüş, sufli politik tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye'yi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akibetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, Milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır.
Kara ve şüpheli günler selamete ermiş ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin şahsında mukedderatına hakim olmuştur.
Silahlı Kuvvetlerimizi tam zamanında ve üstün bir anlayışla, Milletin kaderini, gitmekte olduğu kötü yoldan bir anda aydınlığa çıkarmıştır.
Her türlü yalan, baskı ve küçük oyunlardan uzak olarak, Kurucu Meclis'in koyacağı demokratik prensipler çerçevesinde, yakında serbest seçimlere gidilecektir.
Vatandaşların vakur bir anlayışla aynı milletin çocukları olduklarını hatırlamaları, Hukuk ve İnsan Haklarının koyduğu esaslar içinde, hür bir memlekette yaşayabilmek için birbirlerine kardeşce davranmaları bugün her zamandan ziyade milli bir vazife olmuştur.
Artık hiçbir partinin rozeti kanun dışı bir imtiyazın sembolü olmayacaktır. Güzel vatanımızda eşit ve hür olarak insanca yaşamanın saadetini paylaşacağımız dakikalar yakındır.
Kinsiz, baskısız ve zindansız kardeşce bir sevginin memleket üzerinde esas saadetini duyuyor ve bu büyük günü candan alkışlıyoruz.
Nefretlerin, kıskançlıkların ve ahlaksızlıkların uğursuz bulutları dağılmaktadır. Bütün vatandaşların bu yeni devrin kapısından bir tek vücut halinde girmeleri ve her türlü şahsi duyguların üzerinde, memleket menfaatlerini düşünmeleri en kutsal vazife olmuştur.
Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk'ün inkilaplarına bağlı olarak demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır.
Yaşasın Türk milleti yaşasın Türk Ordusu...




BEBEK DAVASI


Adnan Menderes'in gayri meşru çocuğu, Dr. Mükerrem Sarol tarafından alınarak öldürüldü." Gazetelerin kullandığı bu haberler Yassıada Savcılarınca delil telakki edilerek, Adnan Menderes hakkında tarihte Bebek Davası olarak anılan dava açıldı. bunun yanında Başbakanlık kasasından çıktığını iddia edilen kadın iç çamaşırı ve bir kutu da çıplak kadın fotoğrafı da delin olarak kullanıldı. Menderes ise bu tutum karşısında gönül ilişkisini yalanlamadığı gibi özür de dilemedi; çocuğun öldürülmediğini, doğum anında öldüğünü söyledi. Adnan Menderes'in gönül ilişkisine girdiği Ayhan Aydan, gerçekten de Menderes'ten hamile kalmış ancak bebekten kurtulmayı kesinlikle istemediği gibi, doğurmayı çok arzulamıştı. Doğuma giren Dr. Fahri Atabey de, "bebeğin boynunu saran kordon yüzünden ölü doğduğunu" saptamıştı.
Türk siyasi tarihinde, kaçamağı göze alan, evliyken yaşadığı bir ilişki yüzünden kendini kamuoyu önünde savunmak durumunda kalan tek başbakan Adnan Menderes oldu.
Ayhan Aydan ise, Yassıada duruşmalarında tanık olarak dinlendiği kürsüde şunları söylüyordu:
"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ancak hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin öldürülmesine razı olabilir?" Mahkeme başkanı tarafından sevgilisini kurtarmaya çalışmakla suçlansa da, kamuoyu düşüncesini değiştirmeye, bu yasak ilişkideki masumiyete inanmaya, hatta sempati duymaya başladı. Tarihe "bebek davası" olarak geçen bu duruşmaların sonunda Adnan Menderes beraat etti. Menderes'in beraat ettiği tek dava da buydu. Fakat "devletin yüksek menfaatlerine ve istihbarat işlerine sarfedilmek üzere emrine tahsis edilen paraların bir kısmıyla opera sanatçısı Aydan Ayhan'a ev aldığı" iddiasıyla açılan davada suçlu bulundu.




MENDERES'İN SON DAKİKALARI


İmralı'ya gelindiğinde, memleket içinde ve dış basında sıhhi durumu türlü spekülasyonlara yol açan Menderes, iskeleden konulduğu misafir salonuna kadar çiçek tarhları arasındaki 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımı olmadan rahatça yürüdü. Ayrıca misafir salonu ile darağacının bulunduğu yer arasındaki 80 metrelik yolu da, gene aynı rahatlıkla katetti.
İmralı Adasının etrafında ve içinde Örfi İdare Kumandanlığınca sıkı emniyet tedbirleri alınmıştı. İmralı Adasının etrafında donanmamıza mensup tekneler, içinde de deniz, kara ve hava askerleri görülmekteydi.


Menderes'e M.B.K.'nin tasdik kararı, kendisine tahsis olunan misafir salonunda tefhim edilmiştir. Cumartesiyi pazara bağlıyan gece saat 01.30'da Zorlu ve Polatkan için yapılan formaliteler, Menderes için tekrarlandı.
Menderes Egesel'i dinlerken Polatkan derecesinde olmamakla beraber gene korku ile sarsıldı. Fakat zamanla kendisini toparladı. Oturduğu yerde kamburunu çıkararak daha da küçülmüş ve son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi.
Verilen Yenice sigarasını içerken şunları söyledi:
- Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.
Menderes, sabaha karşı saat 02.31'de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılmak suretiyle idam edildi. Menderes'in de, Zorlu ve Polatkan gibi darağacına götürülürken, usule uygun olarak bilekleri arkasına bağlanmıştı.




61 NOLU TEBLİĞ


M.B. Komitesi İrtibat Bürosunun (61) numaralı tebliğidir:
1- Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Amiral Bristol Hastahanesi Dahiliye Servisi Şefi Dr. Nevzat Yeginsu ve Yassıada Garnizon Hastahanesi tabiplerinden Dr. Galip Bozalioğlu, Dr. Ahmet Karahaliloğlu, Dr. Zeki Kebapçıoğlu ve Dr. Sedat Yürütgen'den müteşekkil heyet tarafından düşük Başvekil Adnan Menderes'in sıhhi muayenesi yapılmış sıhhi durumunun tamamen normale döndüğü raporla tesbit edilmiştir.
2- Yüksek Adalet Divanınca verilen ve Milli Birlik Komitesince tasdik edilen idam cezası hükmü infaz edilmiştir. Tebliğ olunur.