halifelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
halifelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mart 2017 Cuma

Saltanatın Kaldırılması ve Mustafa Kemal'in Komisyondaki Konuşması

Saltanatın Kaldırılması ve Mustafa Kemal'in Komisyondaki Konuşması

Nutuk
Vahdettin ülkeyi terk ederken. 17 Kasım 1922

OSMANLI SALTANATININ KALDIRILMASI KARARININ VERİLDİĞİ GÜN;
TEŞKİLAT-I ESASİYE, ŞER'İYE VE ADLİYE KOMİSYONLARININ ORTAK TOPLANTISI

Efendiler, 31 Ekim 1922 günü Meclis toplanmadı. O gün Müdafaa-i Hukuk Grubu toplantısı oldu. Bu toplantıda, Osmanlı Saltanatı'nın kaldırılmasının zaruri olduğunu anlattım. 1 Kasım 1922 günü yapılan Meclis toplantısında, aynı konu uzun tartışmalara uğradı. Mecliste de geniş bir konuşma yapmak gereğini duydum (Belge: 264). İslam ve Türk tarihinden örnekler vererek hilafeti ve saltanatın ayrılabileceğini, milli hakimiyet ve saltanat makamının Türkiye Büyük Millet Meclisi olabileceğini, tarihi olaylara dayanarak açıkladım. Hülagü'nün Halife Mu'tasım'ı idam ettirerek yer yüzünde hilafete fiilen son verdiğini ve 1517'de Mısır'ı alan Yavuz, unvanı halife olan bir mülteciye önem vermeseydi, hilafet ünvanının günümüze kadar miras kalmış bulunamayacağını anlattım.
       Bundan sonra bu konu ile ilgili önergeler üç komisyona, Teşkilat-ı Esasiye, Şer'iye ve Adliye Komisyonları'na gönderildi. Bu üç komisyon üyelerinin bir araya gelip, konuyu bizim güttüğümüz maksada uygun bir çözüme bağlaması elbette güçtü. Durumu yakından ve bizzat takip etmek gerekti.


KARMA KOMİSYONA ANLATTIĞIM GERÇEK
Üç komisyon bir odada toplandı. Başkanlığına Hoca Müfit Efendi'yi seçti. Konuyu görüşmeye başladılar. Şer'iye Komisyonu'nda bulunan hoca efendiler, hilafetin saltanattan ayrılamayacağını, bilinen safsatalara dayanarak iddia ettiler. Bu iddiaların yersizliğini ortaya koyup çürütmek için serbestçe konuşabilecek olanlar ortaya çıkar görünmediler. Biz, çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu şekildeki görüşmelerin istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık. Sonunda, karma komisyon başkanından söz istedim. Önümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu konuşmayı yaptım:
"Efendim, dedim, hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. Hakimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hakimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar. Meclis ve herkes meseleyi tabii olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat, belki de bazı kafalar kesilecektir.
İşin ilim yönüne gelince, hoca efendilerin merak ve endişeye kapılmalarına yer yoktur. Bu konuda "ilmi açıklamalarda bulunayım" dedim ve uzun uzadıya birtakım açıklamalar yaptım. Bunun üzerine, Ankara milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi, "Affedersiniz efendim, dedi, biz konuyu başka bakımdan ele alıyorduk; açıklamalarınızla aydınlandık" dedi. Konu karma komisyonca çözüme bağlanmıştı.

OSMANLI SALTANATI'NIN YIKILIŞ VE GÖÇÜŞ MERASİMİNİN SON SAFHASI
Sür'atle kanun tasarısı hazırlandı. O gün Meclis'in ikinci oturumunda okundu. Ad okunarak oya konması teklifine karşı, kürsüye çıktım. Dedim ki, "Buna gerek yoktur. Memleket ve milletin istiklâlini ebedî olarak koruyacak ilkeleri, yüce Meclis'in oy birliği ile kabul edeceğini sanırım." "Oya" sesleri yükseldi. Sonunda, başkan oya sundu ve "oybirliği ile kabul edilmiştir" dedi. Yalnız olumsuzluk bildiren bir ses işitildi:"Ben muhalifim!" Bu ses "söz yok" sesleriyle boğuldu. İşte Efendiler, Osmanlı Saltanatı'nın yıkılış ve göçüş merasiminin son safhası böyle geçmiştir.

Nutuk, cilt 2, s: 691

27 Mart 2017 Pazartesi

Hz. Muhammed’den (s.a.v.) Sonra Devlet İdaresi

Hz. Muhammed’den (s.a.v.) Sonra Devlet İdaresi

Hz. Peygamber Allah’tan vahiy alan bir elçidir. Hicret sonrası Medine’de kurduğu devletin de başkanıydı. Devlet idaresindeki en temel ölçü Kur’an’ın ilkeleriydi. Kur’an-ı Kerim’de devlet idaresinde şûra prensibi emredilmektedir. Hak ve adalet ilkelerinin haklının lehine, insanların meşru ihtiyaçları noktasında gerçekleştirilmesi istenilmektedir.

Hz. Peygamber’in idare anlayışında da bu ilkeler esas alınmıştır. Hz. Peygamber vefatından önce Müslümanların başına geçecek olan devlet başkanını atamamıştı. Vefat ettiğinden sonra henüz defin işleminin gerçekleşmediği ilk gün, Müslümanlar ensar yahut muhacirinden kimin devlet başkanı olabileceğini tartışarak karara bağladılar. Ben-i Saide gölgeliğinde ensarın bir araya gelmesi ve muhacirlerden olan Hz. Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeydullah b. Cerrah’ın da sonradan katılması ile yapılan görüşmelerin sonucunda Hz. Ebubekir devlet başkanı(halife)olarak seçildi. Burada da şûra usulü uygulanmış ve halkın biati ile seçilen halife meşru bir hale getirilmiştir.

Hz.  Peygamber’den  sonra  devlet  idaresi;  “raşit  halifeler”  denilen  Hz.  Ebubekir,  Hz. Ömer,  Hz. Osman  ve Hz. Ali’nin  halifelik  yönetimi  ile  devam  etmiştir.  Her halifenin göreve gelmesi, İslam’ın koyduğu ölçüler içinde gerçekleşmiştir. Şura ve biat, seçim sisteminin temel ilkelerini oluşturur.

Hulefa-yi Raşidin Döneminde devletin idaresi, Hz. Peygamber’in yönetim anlayışı üzere devam etmiştir. Bu döneme reşid halifeler dönemi adı verilmiştir. Yönetimde adalet esas alınmış ve halkın mutlu olması için azami özen gösterilmiştir.

Dört Halife Dönemi’nden sonra devletin yönetiminde yeni tarzlar geliştirilmiştir. Hz. Osman’ın şehit olmasıyla başlayan ve Hz. Ali’nin halife seçilmesi ile devam eden süreçteki gelişmeler, daha sonra yeni bir idare şeklinin düşünce olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Şam bölgesinin valisi ve Hz. Osman’ın amcazadesi olan Hz. Muaviye; Hz. Osman’ın veliahtı olduğunu iddia ederek Hz. Ali’nin yönetimini tanımamıştır. Hz. Ali’nin beş yıllık hilafeti süresinde muhalefet etmiştir. Hz. Ali’nin şehadeti sonrası oğlu Hz. Hasan halife seçildi. Ancak Hz. Hasan, Muaviye’nin muhalefetlerine dayanamayarak, yapılan anlaşma ile halifelikten onun lehine çekildi. Hatta bu yıl İslam tarihinde “âmu’l-cemaa” (birlik yılı) olarak bilinmektedir. Bunun sonrasında ortaya çıkan yeni yönetim, bir aile ismi ile anılma-ya başlanacaktır. Mekke’nin Umeyye oğulları, İslam Devleti’nin idaresini ele geçireceklerdir. Muaviye b.Ebi  Sufyan’ın halife olmasıile devletin adıEmeviDevleti olmuştur. Hz. Muaviye, Hz. Hasan’dan ha-lifeliği  alırken  yapılan  anlaşma  gereği  kendisinden sonra halife seçimi şura ile tespit edilecekti. Fakat Hz. Muaviye vefat etmeden önce, kendi yerine oğlu Yezid’i  veliaht  yaparak  şura  sistemini  terk  etti ve  saltanat  sistemini  getirdi.  Bundan  sonraki İslam devletleri saltanat sistemiyle idare edilmiş olacaktır.