Sultan Mehmet Han etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sultan Mehmet Han etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2020 Cuma

Fatih Sultan Mehmet Neden Ayasofya Camisinin Mozaiklerini Sökmedi Kırmadı? İşte Gerçek Cevap

Fatih Sultan Mehmet Neden Ayasofya Camisinin Mozaiklerini Sökmedi Kırmadı? İşte Gerçek Cevap

Haçlar devrildi,aziz ve azizelere ait tasvirler dışarı çıkarıldı.
Fatih’in mimarları,gözü önünde kubbedeki renkli mozaikleri sökmeye başladılar.Padişah:

Ayasofya Camisinin Mozaikleri Neden Kapatıldı?

Ayasofya Camisinin Mozaikleri Neden Kapatıldı?

Kaynaklar bizlere mozaiklerin ilk kez Fatih Sultan Mehmed Han’ın emriyle sıvandığını göstermekte. Aksini iddia edenler 16. ve 17. yüzyılda İstanbul’a gelen gayrimüslimlerin tablolarını gösteriyorlar. Fakat;

Fatih Sultan Mehmet Han Rivayetler Ayasofya Mozaikleri, Solakzâde

Fatih Sultan Mehmet Han Rivayetler Ayasofya Mozaikleri, Solakzâde

Solakzâde;
Cuma namazından önce mihrab, minber ve mahfil hazırlandığını, duvarlarda bulunan tasvirlerin kaldırıldığını, Cuma hutbesini Akşemseddin’in irat 
Ayasofya Camisinin Mozaikleri ve Sultan Mehmet Han Rivayetleri 1

Ayasofya Camisinin Mozaikleri ve Sultan Mehmet Han Rivayetleri 1

“İlk Cuma namazını burada kılmak isteğinde bulunan Fatih üç gün içinde binada yapılması lazım gelen mihrap, minber gibi şeylerle hristiyanlığa ait olupta 

Ayasofya Camisinin Mozaikleri neden kapatıldı?

Ayasofya Camisinin Mozaikleri neden kapatıldı?

Haçlar dışarı çıkarılıp mâbet birçok resimlerden, hıristiyanlar arasında mukaddes sayılan şeylerden, kısacası yerlilerin tapındıkları her şeyden temizlendi. Padişah okuduğu Latince Farsça yazılmış tarih kitaplarından

Geçmiştwn Günümüze Ayasofya Mozaikleri

Geçmiştwn Günümüze Ayasofya Mozaikleri

Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’un fethinin hemen ardından mozaiklerin sıvayla kapatılarak mabedin İslami açıdan uygun olmasının ve hazırlanmasının emrini verdi.
2-Sultan Abdülmecid Han döneminde Ayasofya 

19 Aralık 2010 Pazar

Sultan Vahidettin'den bir hatıra(san remo-İtalya)

Sultan Vahidettin'den bir hatıra(san remo-İtalya)



Bir gün San remo'daki köşkün bahçesinde oğlu Ertuğrul Efendi ile torunu Neslişah Sultan , Türkiye'de ağızlarına takılan Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa şarkısını söylüyorlardı.Sonra yanlarına bir kalfa yanaştı ve şöyle dedi; --Yaşa Mustafa Kemal Paşa derseniz Şahbabanız kızar "kahrolsun Kemal paşa diyeceksiniz" dedi ve çocuklarda öyle söylediler.(bu olayda Ertuğrul 12 , Neslişah ise 6 yaşında)
Kahrolsun Kemal Paşa şeklinde söyledikleri şarkıyı Sultan Vahidettin duyar ve odasının balkonundan oğlunu ve torununu yukarı çağırır.
Sultan Vahidettin;
--(kızgın bir sesle)Bu şarkı yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa diye söylenmiyormuydu?Niye kahrolsun Kemal paşa diye söylediniz?
Ertuğrul efendi;
--Bi kalfa geldi ve şarkıyı bu şekilde söylerseniz Şahbabanız kızar "kahrolsun Kemal Paşa" diye söyleyeceksiniz dedi.
Sultan Vahidettin;
--Mustafa Kemal Paşa iyi bir askerdir.O vatanımızı kurtardı.Düşmanla savaşıp düşmanı yurttan attı.Bir daha o şarkıyı öyle söylemeyeceksiniz.dedi

Kaynak;Murat Bardakçının hazırlayıp sunduğu ve 3 hafta boyunca çarşamba günleri Kanal D televizyonunda yayımlanan "Son  Osmanlılar"  adlı belgeselde anıda adı geçen Neslişah Sultan kendi ağzıyla anlatmıştır.Milliyet yayınlarının yayınladığı "Son Padişah Vahidettin" adlı kitapta da bu anıya yer verilmiştir.
BİR İNGİLİZ HANIMEFENDİSİ’NİN - LADY MONTEGU- GÖZÜYLE OSMANLI KADINI

BİR İNGİLİZ HANIMEFENDİSİ’NİN - LADY MONTEGU- GÖZÜYLE OSMANLI KADINI

BİR İNGİLİZ HANIMEFENDİSİ’NİN - LADY MONTEGU- GÖZÜYLE
OSMANLI KADINI
Yrd. Doç. Dr. Songül ÇOLAK
Mustafa Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Özet
Osmanlı Devleti’nde kadınların sosyal hayat içindeki konumlarına dair yabancı seyyahların
yazdığı eserlerde birtakım bilgiler mevcuttur. Ancak bu eserler Osmanlı dini, sosyal yaşamı ile
bağdaşmayacak bazı önyargılar içermektedir. Lady Montegu’nün mektupları bu noktada
kendisinden önceki seyyahların yazdıklarından farklılıklar gösterir. Montegu, eşinin Osmanlı
Devleti’ne elçi tayin edilmesinden sonra onunla beraber Doğu yolculuğuna çıkmıştır. Değişik
şehirlerde ve ülkelerde -Lahey, Nürnberg, Viyana, Prag v.b- bulunduktan sonra Petervaradin,
Belgrad, Edirne yoluyla İstanbul’a ulaşmış, geçtiği güzergâhlarda gördüklerini mektuplar halinde
kaydederek dostlarına göndermiştir. Türkler hakkında ilk mektubunu 12 Şubat 1717 tarihli olarak
Belgrad’dan yollamıştır. İstanbul’da 1717-1718 tarihleri arasında bir yıl kalmıştır. Bu müddet içinde
de Osmanlı ülkesi, askeri, halkı, iklimi, tarihi ve kültürel değerleri hakkında yazmaya devam etmiş
özellikle bir bayan olması dolayısıyla diyaloga geçebildiği Osmanlı kadınları hakkında ayrıntılı
açıklamalar sunmuştur. Montegu’nün mektupları 18. yüzyıl Osmanlısı için ana kaynak değerindedir
ve mektuplarını özel kılan Doğu’yu ziyaret eden ilk Hıristiyan bayan olması dolayısıyla, bir kadın
inceliği ve merakı ile gördüklerini yazmasıdır.
Anahtar Sözcükler: Lady Montegu, Seyahat mektupları, Osmanlı kadınları.
Giriş
Osmanlı Devleti’nde kadınların sosyal hayat içindeki konumlarına dair yabancı
seyyahların yazdığı eserlerde birtakım bilgiler mevcuttur. Ancak verilen bilgilerin
Osmanlı kültürel hayatıyla bağdaşmayacak şekilde önyargıları içerdiği -özellikle de
harem konusunda- bizzat Batılı bir asilzade olan Lady Montegu tarafından dile
getirilmektedir. O (Montegu, 1933:27) bu hususta: “…Türklerin dini ve ahlâkı
hakkında ki malûmatımız pek eksiktir; çünkü memleketlerine, ya kendi işlerinden
başka bir şeyle meşgul olmayan tacirler ve yahut doğru ve tam malûmat alamayacak
derecede az oturan seyyahlardan başka kimse gelmez” demektedir.
Anlaşılacağı üzere Osmanlı coğrafyasına gelenler belirli bir merak icabı değil,
işleri gereği gelmekte ve bu kişiler işlerinden arta kalan zamanlarında edindikleri
bilgileri kendilerine yansıyan haliyle eksik, yansımayanları da hayal ürünü olarak
yazmaktaydılar. Lady Montegu’nün mektuplarında Osmanlılar hakkında kendilerini
yanlış bilgilendiren bu yazarlara karşı sıkça şikâyetlere rastlanır. Bu bağlamda o,
Belgrad Köyü’nden yazdığı 17 Haziran 1717 tarihli mektupta şarka dair yazılan
seyahatnâmelerin hepsinin yalanlar ve saçmalıklar ile dolu olduğunu (Montegu,
1933:97) ifade etmekte bu durumu tecrübeleri ile sabitlemektedir. Meselâ saçma
bulduğu hususlardan biri, kendisinin Mösyö Hill diye bahsettiği “Histoire des Turcs
(1603)” adlı eserin sahibi İngiliz’in yazdıklarıdır. Hill, Ayasofya’da terleyen bir sütunun
varlığından ve bu sütundan akan suyun baş ağrılarına şifa olduğundan emin bir
suretle bahsetmiş; fakat Montegu, Ayasofya ziyaretinde böyle bir sütunun olmadığına
ve hatta böyle bir rivayetin bile halk arasında bulunmadığına hayretle şahit olmuştur
(Montegu,1933:130).
Montegu’nün İngiltere’de iken okudukları ile Osmanlı ülkesine geldikten sonra
yaşayarak öğrendikleri arasındaki fark, gözlemlediği her şeyi mümkün olduğunca
aksettirmeye çalışma gayreti şeklinde ortaya çıkmıştır. Nitekim bu hususu: “…Benim
maksadım kadınlara has bir tezat fikirle bunların söyledikleri şeylerden bir çoğunun
yanlışlığını size anlatmaktır” (Montegu, 1933:27) diye açıklar. Öyle sanıyoruz ki
Montegu’yü diğer seyyahlardan farklı kılan da budur. Entelektüel bir kadın
hassasiyeti ve merakıyla olayların her ayrıntısına vakıf olmaya çalışması ve yine bir
kadın bakış açısıyla özellikle Osmanlı kadınlarını fiziksel görünüm ve giyim tarzları ile
detaylarına varıncaya dek inceleyerek sunmasıdır. Hiç şüphesiz bunda İngiliz
sarayına mensup asil bir kadın ve diplomat eşi olmasının büyük rolü vardır. Zira
Avrupa’dan gelen erkek seyyahlar, içine giremedikleri yapıları sade dış görünüşlerine
bakarak iç karartıcı bulup, buradan yola çıkarak binaların iç mekânlarının da aynı
kasveti taşıdığına, orada yaşayan kadınların ise esaret altında olduklarına kanaat
getirmişlerdir. Bu durumu Montegu (1933:66-67) 1 Ağustos 1718 tarihli mektubunda
şöyle açıklar: “…İhtimal ki siz şimdi o bilmedikleri şeylerden bahsetmek için
kendilerini bir türlü zabt edemeyen adi seyyahların hatıralarındakinden büsbütün
başka bir şey gördüğünüze hayret edersiniz. Hâlbuki bir Hıristiyan, gayet mümtaz bir
Songül ÇOLAK
388
mahiyeti haiz veya büsbütün harikulâde bir fırsata malik olmadıkça, Türkiye’de kibar
bir adamın evine giremez. Hususiyle harem külliyen yasaktır. Bu sebepten o
seyyahlar ancak evlerin ale’l-umum o derece gösterişli olmayan dış taraflarından
bahsederler. Haremler ise daima geri de sokaktan görülemez. Görünen kısımları
yalnız bahçelerdir. ..”.
Avrupalı erkek seyyahların giremedikleri mekanlara bir kadın olarak girebilen
Montegu, Sultan II. Mustafa’nın (1695-1703) eşi Hafize Sultan ve diğer ekâbirin
hanımları ile görüşebilmiş, hanelerinde sohbet etmiş, hemcinslerini hamam gibi özel
alanlarda gözlemleyip tasvir edebilmiştir. Ancak Montegu’nün Sofya hamamında
gördüğü Türk kadınlarını güzellikleri ile açık ve ayrıntılı olarak anlatması bazı
yazarlarca (Sancar, 2009:12) onun hayalinin bir ürünü, ya da gördüklerini çarpıtması
şeklinde yorumlanmıştır.
Montegu, kendisine gelinceye dek hiçbir İngiliz kadının gerçekleştiremediği bir
seyahati gerçekleştirmiştir. Nitekim Montegu’nün kendisi de önceki seyyahlardan
farklı olduğunun bilincinde olarak mektuplarını kaleme almıştır. Meselâ 1 Nisan 1717
tarihli mektubunda o (Montegu, 1933:49): “ Birçok asırlardan beri hiçbir Hıristiyan’ın
gitmeğe cesaret edemediği bir memlekette bulunan bir kimsenin yazdığı mektupta
şüphesiz, gayet meraklı bir şey bulmak ümit edersiniz…” demektedir. Montegu, 18.
yüzyıl Osmanlı kadın yaşamına dair günümüz tarihçilerine önemli bir kaynak
sunmuştur. Bu kaynak Türkçede dâhil pek çok yabancı dile çevrilmiştir. Biz
makalemizde kaynak olarak İstanbul’da 1933’te Ahmet Refik tarafından Şark
Mektupları adı altında tercüme edilen kitap ile mektupların tamamının yer aldığı Hans
Heinrich Blumenthal’in 1931’de üzerinde çalıştığı Lady Mary Pierrepont Wortley
Montagu Reisebriefe 1716-1718 çevirisini kullandık.
Makalemizde, Osmanlı-Avusturya savaşlarının yaşandığı ve askerin iktidârı
belirleyen bir güç konumuna geldiği 18. yüzyılda -Montegu’nün gözlemleri esas
alınarak- Osmanlı askerî ve siyasî durumuna değinilerek, bu şartlar içerisinde
varlığını sürdüren müslim ve gayr-i müslim Osmanlı kadınlarının yaşam tarzı ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda kadınların yaşantısı erkeklerden bağımsız
düşünülemediğinden Montegu’nün bir bayan olması hasebiyle erkeklere dair verdiği
sınırlı bilgilerde değerlendirilmiştir.
Montegu’nün Mektuplarında Osmanlı Devleti’nin Askeri Durumu
Lady Mary, 1689 Mayıs’ında Nottinghamshir’e bağlı Thoresby’de dünyaya
gelmiştir. Babası Evelyn Pierrepont’un politik meşguliyetleri dolayısıyla Lady Mary,
daha küçüklükten itibaren kendi haline, babasının da arzusu doğrultusunda
kütüphanelerde çokça zaman geçirmiştir. Özellikle Latinceye karşı özel bir merakı
olup, bu konuda kendisini oldukça geliştirmiştir. Lady Mary, 16 Ağustos 1712’de
babasının onayı olmadan Wortley Montegu ile evlenmiştir. 1716’da eşi Wortley
Montegu İstanbul’a elçi tayin edilmiştir (Blumenthal, 1931: 10-11). Mary Montegu,

devamı pdf dosya halindedir;
devamı

7 Eylül 2010 Salı

Mehmet Paşa(KÖPRÜLÜ)

Mehmet Paşa(KÖPRÜLÜ)

Mehmet Paşa, 1578'de Arnavutluk'un Berat Sancağı'nın Rudnik Köyü'nde doğmuştur.

Babası Vezirköprü eşrafındandı. Gençliğinde İstanbul'a getirilerek saraya alındı. Has odalı Hüsrev Ağa'ya bağlanarak, büyük odalı zümresine dahil oldu. Sonra hazine-i amire'de vazife aldı. Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın zamanında Mirahorluk payesi aldı. Daha sonra Mirmiranlıkla Şam'a vali tayin edildi. 1650'de kubbealtı veziri oldu. Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa'nın garazına uğradı ve bu yüzden rütbesi alınarak Köstendil'e sürüldü.

İpşir Mustafa Paşa'nın himayesi ile Trablus'a vali tayin edildi. Eskişehir'de karşılaştığı Boynueğri Mehmet Paşa ile birlikte İstanbul'a döndü.


Bu esnada bütün memlekette anarşi kol gezmekteydi. Zorbalık ve haksızlık almış yürümüştü. Devlet düzeni bozulmuştu. Ordudaki disiplin bozulmuş, askerler ahaliyi rahatsız etmeye başlamışlardı. Henüz çocuk olan IV. Mehmet'in duruma hakim olması mümkün değildi. Annesi Turhan Valide Sultan saltanat naibeliği yapıyordu.

İstanbul'da bulunan Köprülü Mehmed Paşa ise; yakın dostlarından Mimar Kasım Ağa, şair ve musikişinas Solakzade Mehmet Hemdemi Efendi ve Evliya Çelebi ile sohbet ediyor, devlet idaresi hakkındaki fikirlerini açıklıyordu. Mütevazı fıtratıyla tanınan, mevki ve makamda gözü bulunmayan Mehmet Paşa, devletin içerisinde olduğu durumdan ızdırap duyuyor ve yakın arkadaşlarına devletin kurtarılması için ne yapılması lazım geldiğini anlatıyordu.

Turhan Valide Sultan'ın müşavirlerinden olan Mimar Kasım Ağa, Köprülünün fikirlerini Valide sultana anlatmış ve Köprülüyü sadrazam olarak tavsiye etmişti.

Valide Sultan Köprülü ile görüştü ve onu sadrazam yapmak istediğini bildirdi. O esnada 78 yaşında olan Köprülü, kendisine geniş yetkiler verildiği ve aleyhine hile koparanların sözlerine itibar edilmeyeceğine söz verildiği takdirde sedâreti kabul edeceğini bildirmiş ve kendisine çok geniş yetkilerin verilmesi üzerine 15 Eylül 1656'da sadrazamlığı kabul etmişti.

Mehmet Paşa idareyi ele alır almaz derhal anarşiyi bastırma yoluna gitmiş ve zorbaları birer birer yakalatarak cezalarını vermişti. IV. Murat gibi, ordu intizam altına alınmadan devletin kargaşadan kurtarılamayacağına ve huzurun temin edilemeyeceğine inanan Mehmet Paşa, ordudaki zorbaları temizleyerek, disiplini kurmaya muvaffak oldu.

İstanbul'daki karışıklıklarda, yeniçeri kiyafetine soktuğu Hristiyanlar vasıtası ile müslüman ahaliyi zarara uğratan Rum patriğini idam ettirdi.

İstanbul'daki ulema sınıfı arasındaki kargaşalığı önledi ve bu sınıfın huzurla hizmet görür hale gelmelerini sağladı.

Devlet bünyesinde asayişi muhafaza edip, huzur ve intizamı ikame ettikten sonra orduyu toplayarak sefere çıktı. Çanakkale Boğazını kapatmış olan Venediklilerin üzerine yürüdü.

Kaptan Topal Mehmet Paşa'nın denizden, kendisinin karadan yaptığı taarruz neticesinde Venediklileri boğazdan attı ve Venedik işgali altındaki Bozcaada ve Limni adalarını geri aldı.

Ardından, Eflak, Boğdan ve Erdel meselelerini ele aldı. Bu havalideki isyanları bastırdı. Anadolu'daki Abaza Hasan Paşa isyanını da başarıyla bastırdı ve Anadolu'da huzuru temin etti.

1661'de Edirne'de vefat eden Köprülü, İstanbul'a getirilerek Divanyolundaki türbesine defnedildi.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

İstanbul Fatih Sultan Mehmet Tarafından Fethedilmiştir

İstanbul Fatih Sultan Mehmet Tarafından Fethedilmiştir

Sultan Mehmet, Osmanlı tahtına geçmesinin hemen ardından İstanbul ve Çanakkale Boğazı’nin çevrelerindeki Bizans kalelerine sürekli baskı yapmış, 5 Nisan’da İstanbul’un fetih harekatını başlatmaya karar vermiştir.

Sayısı seksenbin ile ikiyüzbin arası değişen bir orduyla İstanbul’a hareket etmiştir. Konstantinapolis ise ikibini yabancı olmak üzere toplam yedibin kişilik bir orduyla savunulmaya çalışılmıştır. Kuşatma Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmının çevrede kalan Bizans kalelerini ele geçirmesi ve ağır Osmanlı toplarının da İstanbul surlarına ateş etmesiyle başlamıştır.

Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i, II. Mehmet komutasındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun kuşatmasının ardından gerçekleşmiş bir fetih hareketidir. Bizans İmparatorluğu ordusunun komutanı ise XI. Konstantin Palaiologos olmuştur. Kuşatma Osmanlı ordusunun, kesin zaferiyle son bulmuştur. Jülyen takvimine göre 5 Nisan 1453 yılından 29 Mayıs 1453 tarihine kadar sürmüştür. Bu olay önceden yaklaşık 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu’nun siyasal bağımsızlığını ortaya çıkarmıştır.

Zafer sonrafı Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’da namazını kılmış oranın ebediyen cami olarak kalmasını emretmiştir. Fakat inşasına saygı duyulmuş yerle bir edilmemiş, Osmanlılar Ayasofya’nın çan kulesini bile yıkmamışlardır.