ders notu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ders notu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2019 Pazar

Bu Seride Yer Alan Osmanlı Tarihi Ders Notları Konuları, Kaynaklar

Bu Seride Yer Alan Osmanlı Tarihi Ders Notları Konuları, Kaynaklar

Dilara Kahyaoğlu


Osmanlı Tarihi Ders Notlarım İçinde Yer Alan Konular ve Linkleri

Anadolu Beyliklerinden Önceki Dönemin Belli Başlı Olguları


Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Hızlı Büyümeden Parçalanmaya

Osmanlılar Yeniden Toparlanıyor: Çelebi Mehmet Dönemi ve Şeyh Bedrettin


Osmanlı'nın Anadolu Siyaseti Değişiyor: "Maniyi Gazaya Gaza, Gazayı Ekberdir"

Balkanlarda Sarsılan Hakimiyeti Pekiştirme Çabaları: II. Murat Dönemi 1421-1451

Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu: Bütün Yönleriyle Fatih Dönemi

Klasik Dönemde Osmanlı Toplum Yapısı ve Daire-i adliye

Klasik Dönemde Osmanlı Ordusu

Osmanlılar: Klasik Dönemde Devlet Yönetimi

Klasik Dönemde Osmanlılarda Eğitim ve Öğretim

Avrupa Tarihi: Bilim ve Teknikte Gelişmeler, Coğrafi Keşifler

Avrupa Tarihi: Antikitenin Keşfi, Hümanizm ve Rönesans

Avrupa Tarihi: Dinde Reform Hareketleri

II. Bayezit Dönemine Genel Bir Bakış

Klasik Osmanlı Düzeninin Çöküşü

"Duraklama Dönemi" Uluslararası Olayları 1577-1700 SAVAŞLAR ve ANTLAŞMALAR

17. Yüzyıl Osmanlı'sında İsyanlar

17. Yüzyılda Islahat Çabaları

Osmanlılarda Gerileme Dönemi: 18. Yüzyıl Gelişmeleri ve Lale Devri

II. Mahmut Dönemi Olaylarının Kronolojisi

II. Mahmut, Ayanlar ve Senedi İttifak

Osmanlı'yı Sarsan Bir Milliyetçilik Hareketi: Yunan Ayaklanması ve Savaş

Vakayı Hayriye ve II. Mahmut'un Islahatları

Mısır'ın Osmanlı'dan Kopuşu ve Dönüm Noktası Sözleşmeler

Balta Limanı Ticaret Antlaşması

Tanzimat Fermanı ve Tanzimat Dönemi Islahatları

Kırım Savaşı (1853-1856) ve Paris Antlaşması (1856)

Islahat Fermanı (1856) ve Ardından Çıkan Olaylar

Avrupa Tarihi: Almanya ile İtalyanın Siyasi Birliklerini Kurmaları


İstibdat, Jön Türkler ve II. Meşrutiyet


Kaynaklar

*1860-61 Suriye Buhranı, Haluk Ülman, AÜSBF yayınları, 1966
*Eşkıyalar ve Devlet, Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi, Karen Barkey, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 1999
*Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, Gilbert Sinoué, Doğan Kitap, 1999
*İstanbul Seyahatnamesi,Josephus Grelot, Turizm, 1998
*Osmanlı Beyliği 1300-1389, E. A. Zachariadou (ed.), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997
*Osmanlı Çalışmaları İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Taner Timur, İmge Kitabevi, 1996
*Osmanlı Devleti Tarihi, Hammer,Üçdal Neşriyet, 1983
*Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Efsaneler ve Gerçekler Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Tartışma- Panel Bildirileri, İmge Kitabevi, 2000 
*Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme, Şevket Pamuk, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994
*Osmanlı Gayrimüslümlerinin Askerlik Serüveni, Ufuk Gülsoy, Simurg, 2000
*Osmanlı İmparatorluğu Tarihi,Robert Mantran, cilt 1 ve 2, 1992
*Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Stanford J. Shaw,  E Yayınları, 1. ve 2. cilt, 1994
*Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Halil İnalcık, cilt 1, 1300-1600, Eren Yayıncılık, 2000
*Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, H. Adams Gibbons, 21. Yüzyıl Yayınları, 1998
*Osmanlı İmp'da Devlet ve Taşra Toplumu, Dina Rizk Khoury, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999
*Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, Suraiya Faroqhi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997
*Osmanlı Türklerinde İlim, A. Adnan Adıvar, Remzi Kitabevi, 1982
*Sicili Osmani, Mehmed Süreyya Bey, Küğ Yayınevi, 1969
*Türk Kimliği, Bozkurt Güvenç, Remzi Kitabevi, 1996
*Türkiye Tarihi: Osmanlı Devleti, Cem Yayınevi, 2. ve 3. ciltler, 1989
*Türkler 18. Yüzyılda, Baron De Tott,  Tercüman Yayınları, 
*Türklerin Tarihi (1-5 cilt), Doğan Avcıoğlu, Tekin Yayınevi 1995
*Yanya Sultanı Tepedelenli Ali Paşa, William Palmer, Milliyet Yayınları, 1997



-AnaBritannica, İlgili Maddeleri, Ana Yayıncılık, 1988
-Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı, Sayı 19, YKY, 1996
-Salı Toplantıları: Anatomi Dersleri, Osmanlı Kültürü, 93-94, YKY
-Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansk., İletişim Yayınları, 1985
-Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi  (1. ve 2. cilt), YKY, 1999


İstibdat, Jön Türkler ve II. Meşrutiyet

İstibdat, Jön Türkler ve II. Meşrutiyet



Ve ders notlarımın son konusu olan şunu da daha önceden yayımlamıştım. Bunun da linkini veriyorum. Bkz.

İstibdat, Jön Türkler ve II. Meşrutiyet




Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html
Birinci Meşrutiyet, Genç Osmanlılar, Tersane Konferansı ve 1877-78 Savaşı

Birinci Meşrutiyet, Genç Osmanlılar, Tersane Konferansı ve 1877-78 Savaşı



Bunu daha önceden yayımlamıştım, sırayı bozmamak için buraya da not aldım.
Linke bkz.
Birinci Meşrutiyet, Genç Osmanlılar, Tersane Konferansı ve 1877-78 Savaşı



Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html
Avrupa Tarihi: Almanya ile İtalyanın Siyasi  Birliklerini Kurmaları

Avrupa Tarihi: Almanya ile İtalyanın Siyasi Birliklerini Kurmaları

Dilara Kahyaoğlu
Viyana Kongresi 1815, Sanatçı: Jean Godefroy
Kim kimdir? Lejanta bakmak için tıklayınız.
Ben sadece bir kaç önemli ismi yazıyorum
1. Wellinton Dükü; 6. Metternich; 21. Prusya Prensi Karl; 22. Talleyrand
Avrupa'nın 19. yüzyılı uzun bir yüzyıldır. Çünkü bu yüzyılın kendine has, diğer yüzyıllarda bulunmayan karakteristik özelliklerini göz önünde bulundurursak görürüz ki başlangıç noktası bizleri 1789 Fransız İhtilali’ne kadar götürecektir. Günümüze kadar etkisini sürdüren çeşitli siyasal fikir akımlarının, insan hakları söyleminin, ulusçuluğun, demokrasinin vb. evrensel bir anlayışla ortaya çıkışı hep 1789 Fransız İhtilali’ne gelip dayanır. Bu ihtilal yeni bir yüzyılın, yeni bir çağın habercisidir. Bir anlamda 19. yüzyıl Fransız İhtilali ile başlamış ve sonuçları 19. yüzyıl boyunca bütün çarpıcılığı ile devam etmiştir.

Diğer yandan, 19 yüzyıl hemen 1899’da bitmez, süreç devam etmektedir, bu yüzyıla son noktasını koyan olay da 1914 de meydana gelen I. Dünya Savaşıdır. Bu savaşla birlikte yepyeni bir dönem başlamaktadır. Aslında Avrupa'daki gelişmelere bağlı olarak bu durum Osmanlılar için de geçerlidir. Osmanlılar için de 19. yüzyıl uzun bir yüzyıldır..

Bu uzun yüzyılı kendi içinde üç evreye ayırarak incelemek gerekir, bunlar;
a. 1789 Fransız Devrimi ile 1815 Viyana Kongresi arasındaki dönem

b. 1815 Viyana Kongresi ile 1871 Almanya ve İtalyanın kuruluşu arasındaki dönem

c. 1871 ile 1914 I. Dünya Savaşı arasındaki dönem

Şimdi ana hatlarıyla ilk evreyi inceleyelim;

a. 1789- 1815 arasındaki dönem; 1789 Fransız Devrimi, öncelikle Avrupa'daki toplumların siyasal düzenini yıkan bir devrimdir. Fransız İhtilali sırasında yayımlanan İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi’ni incelemek, ihtilalin ruhunu ve özünü anlamak açısından önemlidir, nitekim buna göre;

*İnsanlar, hakları bakımından özgür ve eşit doğarlar ve öyle kalırlar. Bu haklar; Özgürlük, mülkiyet, ve zulme karşı direnme haklarıdır.
*Her türlü egemenlik esas olarak milletindir.
*Kanun, millet egemenliğinin ifadesidir.
*Her vatandaş özgür bir şekilde konuşabilir, yazabilir ve yayımda bulunabilir.
*Kamu düzenine dokunmadıkça, kimse dini ve siyasi inançlarında dolayı kınanamaz.

Görülüyor ki bu bildirge, insanın insan olmaktan dolayı daha doğduğu andan itibaren bir takım hak ve özgürlüklere sahip bulunduğunu ortaya koyuyordu. Hükümdarın otoritesini de bu temel hak ve özgürlüklerle sınırlıyordu. Fakat bu hakların bildirgede yer alması yetmiyordu, bu haklar anayasada yer almadıkça, bu hakların nasıl kullanılacağı ve yetkilerin neler olduğu belirtilmedikçe, hakların bir liste halinde bir bildirgede yer almasının çok da fazla bir anlamı yoktu. Bu hakların anayasa ve yasalar ile teminat altına alınması gerekiyordu. İşte bu yüzden bundan sonraki mücadeleler bu yönde yapılacaktır, elbette ki mutlak hükümdarlara, mutlakiyetçiliğe karşı. Savunulan bu fikir akımına siyasi liberalizm, anayasacılık vb. isimler verilmektedir. Bu akım sonraları modern demokrasi düşüncesinin de kaynağını oluşturacaktır.

Milliyetçilik İlkesi
de kaynağını Fransız İhtilali’nden almıştır. (Dikkat! Burada milliyetçiliğin ilk kez Fransız Devrimiyle birlikte ortaya çıktığı söylenmiyor. İlkeden ve evrensel bir  durumdan 
bahsediliyor.)  Bir bakıma kişi özgürlüğü ilkesininin millete de uygulanmasıdır yani milletlerin özgürlüğü, milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkı, her ulusun kendi devletini kurup, kendi kendisini yönetme hakkı, ulusçuluk ilkesi… Nasıl bir insan, insan olmasından dolayı bir takım temel hak ve özgürlüklere sahipse, bir millette, bir bütün olarak, özgürlüğüne yani bağımsızlığına sahip olabilmelidir, diye düşünüldü. Özellikle Napolyon savaşlarında Fransa; Avrupa devletlerinin topraklarına girerken, bu topraklardaki milletleri bağlı oldukları devletlere karşı ayaklandırmış, Fransa’nın bu milletlere özgürlük getirdiğini söylemişlerdir. Bu eylem etkili olmuş ve özellikle bu savaşlar sırasında milliyetçilik ilkesi daha hızla Avrupa ülkelerine yayılmıştır.

Bu fikirler sadece Fransa’da kalmayıp tüm Avrupa’ya yayılınca işin rengi değişir. Çünkü Avrupa’daki hükümdarların bu fikirleri kabul etmesi beklenemezdi. Kendi mutlak hükümdarlıklarını korumaya çalışan bu anlamda siyasi liberalizme karşı çıkan Avusturya, Prusya, Rusya ve İngiltere ile Avrupa’nın küçük devletleri de dahil hepsi, ilk günden itibaren Fransız İhtilali’ne cephe aldılar, bu yüzden bu ihtilal, Fransa ve Avrupa devletleri arasında 1815’e kadar devam eden savaşlara yol açmış, aynı şekilde, Avrupa ülkelerinin içinde de Fransa’dan etkilenerek başlayan iç ayaklanmalar ve ihtilaller görülmüş ve bunların çoğu bastırılmıştır. Fransa’nın, Avrupa ile giriştiği savaşlar Napolyon döneminde bütün Avrupa’nın Fransız egemenliği altına alınmak istenmesi gibi bir niteliğe bürünmüşse de, sonuçta Fransa yenilmiş ve kaderinin Viyana Kongresinde belirlenmesine razı olmak zorunda kalmıştır. Ama yine de bu savaşlar Fransız ihtilali fikirlerinin Avrupa’ya yayılmasını kolaylaştırmıştır.
1815 Viyana Kongresi'nde belirlenen sınırlar. Büyütünüz.
Kaynak
b. 1815 Viyana Kongresinden, Alman ve İtalyan devletlerinin kurulmasına;
İngiltere, Rusya ve Prusya’nın düzenlediği Viyana Kongresinden sonra Avrupa’da yeni bir dönem, düzen başlıyordu, şimdi önemli gelişmelerinin başlamasına neden olan 1815 Viyana Kongresi kararlarını genel yaklaşımları açısından inceleyelim, Bu kararlara göre;

*Fransa, ihtilalden önceki sınırlarına geri sokuluyor ve Avrupa’nın haritası yeniden bu üç devletin istediği şekilde, milliyetçilik ilkesi dikkate alınmadan çiziliyordu. Örneğin Polonya toprakları Avusturya, Rusya ve Prusya arasında paylaştırılıyor ama önemli bir parçası Rusya’ya bırakılıyordu. Oysa Napolyon, Varşova Büyük Dükalığı adı altında bağımsız bir Polonya devleti kurdurmuştu.

*Söz konusu Avrupa devletleri bundan böyle patlak verecek herhangi bir özgürlükçü hareketi beraberce bastıracaklardı.

Fakat Viyana Kongresinde alınan kararlar halkların tepkisini çekmekte gecikmedi, bunun arkasından 1830, 1848 ihtilalleri patlak verdi, ihtilaller liberal eğilimler taşımakla birlikte esas olarak ulusçu, milliyetçi ayaklanmalardı. Örneğin 1830’da Rus sınırları içinde yaşayan Polonyalılar bağımsızlıkları için ayaklandılar ama ayaklanma Ruslar tarafından bastırıldı. 1848-49’da ise Macarlar, Avusturya’ya karşı ayaklandılar, Avusturya, isyan ile başa çıkamayınca Rusya’dan yardım istemiş ve isyan ancak böylelikle bastırılabilmişti. Kırım Savaşı konusunda da bahsettiğimiz gibi kaçan Polonyalı ve Macar mülteciler Osmanlılara sığınmış ve bu durum “mülteciler sorunu”na yol açmıştı.

Viyana Kongresinin en önemli meselesi Alman ve İtalyan birliklerinin kurulmasına engel olmaktı. Milliyetçilik karşıtı karar alınmasını sağlayan devletlerin başında Avusturya geliyordu. Tıpkı Osmanlı devleti gibi bir imparatorluk olan Avusturya, milliyetçilik hareketlerini özellikle Alman ve İtalyan birliklerinin oluşturulmaya çalışılmasının kendisi için ciddi bir tehlike olduğunu farkındaydı. Bu durum Avusturya’yı tamamen dağıtıp küçük bir devlet haline sokabilirdi.

Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun 360 devleti, Viyana Kongresi ile ancak 36 devlete indirilmişti. Yani Almanya’da 36 ayrı devlet bulunuyordu. Bu 36 devlet Germen Federasyonunu oluşturuyor ve bunların başında da bir Avusturyalı prens bulunuyordu. Aynı şekilde İtalya denilen topraklar üzerinde de bir çok krallık bulunuyor ve bazı krallıkları Avusturya imparatorluk ailesinden prensler yönetiyordu. Yani Avusturya bu yolla hem Almanya’yı hem de İtalya’yı kendi denetimi altında tutmaya çalışıyordu.

Ama bu noktada Avustruya ile ters düşen iki devlet vardı, bunlardan Prusya, Alman birliğini kurmaktan yanaydı, Piyemonte ise İtalyan birliğini kurmaktan yana. Onun için Avusturya 1815’ten itibaren her iki devletle de ciddi bir mücadele içine girmek zorunda kalmıştır.

1848’de Macarların, Avusturya’ya karşı başlatığı milliyetçi ayaklanma sırasında Almanlar da kendi birliklerini sağlamak için harekete geçtiler ve lider olarak da Prusya’yı seçtiler.

Ama Avusturya’nın şiddetli tepkisi ile karşılaşınca savaşı göze alamadılar. Aynı şekilde Piyemonte 1848-49 yıllarında Avusturya ile iki kere savaşa girdi, ama her ikisinde de yenildi. Bu iki yenilgi Piyemonte’ye bir şey öğretmişti, siyasi birliğini kurmanın yolu Avusturya’yı bir savaş meydanında yenmesinden geçiyordu, ama küçük Piyemonte’nin bu işi tek başına yapması imkansızdı, o halde diğer Avrupa devletlerinden destek bulmalıydı. Bu amaçla harekete geçen Piyemonte sırf Avrupa’nın desteğini sağlamak için Kırım Savaşı’na da küçük müttefik olarak katılmak zorunda kalmış ve İngiltere ile Fransa’nın sempatisini sağlamıştır. Özellikle Fransa’yı yanına çeken Piyemonte 1859 yılında Avusturya’ya yeniden savaş açtı bu sefer yalnız değildi. Fransa ile birlikte Avusturya’yı savaş meydanında iki defa yenilgiye uğratan Piyemonte’ye diğer İtalyan devletleri de katıldı. Böylelikle 1861 yılında Torino’da ilk İtalyan parlemantosu açıldı ve İtalyan krallığı ilan edildi. 

İtalyan birliğinin kurulmasını Alman Birliğinin kuruluşu takip etmiştir. Bu birliğin kurucusu, mimarı Prusya’nın başbakanı olan Bismarck’tır. Alman birliği de üç ayrı savaş sonucu gerçekleşmiştir. Bunlar; 1864 Danimarka - Prusya savaşı ki, bu savaş sonucu galip gelen Prusya, Danimarka’nın elindeki bazı Alman topraklarını geri alıp Germen Konfederasyonu’na kattı. İkinci savaş 1866 yılında Avusturya ile yapıldı. Böylelikle Avusturya, Germen Konfederasyonundan elini çekmek zorunda kaldı. Ama hala birlik kurulamamıştı çünkü Fransız nüfuzu altında yaşayan Alman devletleri birliğe yanaşmıyorlar ve Fransa’nın desteğini alıyorlardı, anlaşılacağı gibi Alman birliği önünde Fransız engeli de vardı. Bunu bertaraf etmek isteyen Bismarck önderliğindeki Prusya, 1870- 1871 savaşında Fransa’yı yendi ve bu galibiyet ile Alman İmparatorluğu’nun doğuşu gerçekleşmiş oldu (18 Ocak 1871).

1871 yılında olanlar artık yeni bir dönemi işaret etmektedir, çünkü Almanya bu süreçten sonra hızla Avrupa politikasında sivrilecek ve birliğini kurmakta geç kalmış olan İtalya ve özellikle Almanya’nın sömürge arayışına girmeleri, dünyanın yeniden paylaşılmasını talep etmeleri, Avrupa'daki ve dünyadaki dengeleri alt üst edecek, yeni savaşlar çıkacaktır. Bu savaşlar silsilesinin en sonunda hepinizin bildiği gibi I. Dünya savaşı vardır.

c. 1871- 1914 arasındaki dönem: Dünya diplomasi tarihinden bir örnek “Bismarck diplomasisi”

Avrupa’da dengeler, siyasetler değişiyor, I. Dünya Savaşına doğru gidiş…

Almanya, siyasi birliğini oluşturduktan sonra iki sorunla karşı karşıya olduğunu biliyordu.
a. Bazı Alman devletleri birliğe gönüllü değil, zorla girmişlerdi.
b. Fransa, 1871 yenilgisinin ve kaybettiği iki toprağın (Alsace ve Lorraine) acısını unutacak bir devlet değildi, elbette bu topraklarını geri almaya çalışacaktı.

Bu durumda Bismarck, ülkesinin içine ve Fransa’ya bakarak şu kararı verdi; Fransa yalnız olduğu sürece tek başına bir şey yapamazdı, ama Almanya’nın da kendi iç birliğini sağlamlaştırmadan Fransa ile mücadele edecek hali yoktu, o halde içeride birliğin sağlamlaşması devam etmeli ama dış politikada da barışı savunmalıydı, Fransa ile yeni bir savaş daha olmamalıydı, bunu için de Fransa’nın diplomatik ilişkiler yoluyla yalnız bırakılması şarttı , Fransa tek başına Almanya ile yeniden bir savaşı göze alamazdı.

Bismarck’ın aklına hemen ilk planda Avusturya geldi, çünkü Avusturya, Almanya ve İtalya’ya yenildiğinden ülkesinin güneyi ile işi bitmişti. Buraları Avusturya’nın egemenliğini kurabileceği hedef alanları olmaktan kendi isteği dışında çıkmıştı. Bu yüzden Avusturya’nın önünde tek bir hedef vardı. Balkanlar... Özellikle Selanik yolu ile Ege denizine inmek ve Adriyatik’e çıkarak denize ulaşabileceği kapılar açmak. Ama işte bu noktada önünde bir engel vardı. Rusya… O da Balkanları ve Boğazları ele geçirip güneye inme politikası uyguladığı için Avusturya ve Rusya’nın çıkarları Balkanlar üzerinde çatışıyordu. Bir diğer nokta da Rusya Panslavizm politikası uygulayarak, Slavların birliğini sağlamaya çalışıyor ve bu durum Avusturya’yı rahatsız ediyordu, çünkü kendi sınırları içinde oldukça fazla sayıda Slav yaşıyordu. Panslavizm'in kendi sonunu hazırlayan bir politika olduğu açıktı. Bu durumda yalnız kalan Avusturya’nın, kurulmasına engel olamadığı hatta savaştığı Almanya ile birleşmek, ona dayanmaktan başka seçeneği kalmamıştı. Böylelikle Pangermen Blok oluştu.

Fransa’nın birleşebileceği ikinci bir devlet İtalya idi, ama o sırada İtalya ve Fransa, Nice ve Savoie yüzünden çekişme halinde olduklarından, Fransa ve İtalya’nın birleşmesi olanaksız gözüküyordu.

Bismarck’ın en büyük korkusu ise Fransa’nın, Rusya ile birleşmesi idi (Bismarck’ın Kabusu). Çünkü bu durumda Almanya, hem kuzeyden hem de güneyden iki devletle birden savaşmak zorunda kalacak ve araya sıkışacaktı (nitekim I. Dünya Savaşı’nda Bismarck’ın kabusu gerçek olacaktır). İşte bu yüzden Fransa’nın yalnız kalması ve özellikle Rusya ile asla birleşmemesi gerekiyordu. İngiltere- Fransa birleşmesi ise o sıralar imkansızdı çünkü bu iki devlet Mısır yüzünden birbirleriyle çatışma halindeydiler. Genel çerçevesi ile anlatmaya çalıştığımız bu siyaseti hayata geçirmek isteyen Bismarck çeşitli kombinezonlar denedi.

Örneğin; İlk önce 1872’de Avusturya ve Rusya’yı bir araya getirerek “Üç İmparatorlar Ligi” denilen antlaşmanın imzalanmasına öncülük etti. Ama bu ittifak 1877 –78 savaşında Avusturya ile Rusya’nın, Balkan toprakları konusunda anlaşamamaları üzerine dağıldı. Bunun üzerine Almanya, sadece Avusturya ile 1879 yılında bir ittifak daha yaptı. Yani Pan-Germen blok bozulmamıştı, devam ediyordu.

Almanya yani Bismarck, 1881 yılında yeniden üç devleti bir araya getirmeyi başardı. Çünkü hala kafasında Fransa ve Rusya’yı birleştirmeme fikri vardı. Böylelikle “II. Üç İmpararorlar Ligi” de imzalanmış oldu, ama bu ittifak da 1885-86 Bulgaristan olayları yüzünden dağıldı, sebep yine bildik bir sorundu, çünkü Avusturya ve Rusya;  Bulgaristan’ı kendi denetimleri altına almaya çalışıyorlardı…

Bu son dağılmadan sonra Bismarck, İtalya ile ilişkiye geçti. Bu arada İtalya sömürge kazanma peşindeydi ve deniz aşırı yerlere göz dikemediği için, kendi ülkesine yakın mesafedeki hedefleri kolluyordu. O sıradaki hedefi ise Tunus idi. Fakat 1830’da Cezayir’i alan Fransa, 1881’de de Tunus’u alınca Fransa - İtalya ilişkileri iyice gerildi ve İtalya eğer sömürge elde edecekse bunu tek başına yapamayacağını, mutlaka sırtını güçlü bir devlete dayaması gerektiğini anlamıştı. Böylelikle o da Almanya’ya yanaştı, işte 1882’de “Üçlü İttifak” adı verilen blok Almanya, Avusturya ve İtalya arasında böylece kurulmuş oldu (Dikkat; I. Dünya Savaşı’nın “Üçlü İttifak grubu”ndan söz ediyoruz).

Fakat 1890 tarihinde Bismarck’ın başbakanlıktan ayrılması üzerine Almanya’nın izlediği siyaset de değişti. İmparator II. Wilhelm için önemli olan Alman- Avusturya ittifakıydı. Rusya gözden çıkarılabilirdi, böylelikle Rusya kaybedilmiş oldu. Ayrıca Fransa’yı yalnız bırakma politikası bırakıldı ve denizaşırı yerlerde sömürgecilik politikası başladı. Bu bir anlamda dışarıda sürdürülmeye çalışılan barış politikasına son vermek anlamına geliyordu çünkü izlenen bu politika ile Almanya diğer devletlerle artık doğrudan çatışmayı göze alıyor demekti.

İşte bu şartlarda, İngiltere, Fransa ve Rusya bir araya gelmeye başladılar. Onlar da Avrupa’nın savaşa doğru gittiğini ve Üçlü İttifak'ın hızla silahlandığını, yeni sömürgeler aradıklarını, yeni bir güç dengesi peşinde olduklarını elbette görebiliyorlardı.

İlk ittifak tahmin edebileceğiniz gibi 1894 yılında Fransa ile Rusya arasında yapıldı bu İngiltere’yi de telaşlandıran bir ittifaktı, Avrupa’da bloklar oluşurken kendisi bu durumun dışında yalnız kalamazdı, O da yıllardan beri sömürgecilik yüzünden savaştığı Fransa ile 1904 yılında sömürgeler üzerine bir antlaşma yaptı, buna göre; Fransa; Mısır’ın İngilizlere ait olduğunu kabul ediyordu ama buna karşılık İngiltere de, Fransa’nın Fas’ı ele geçirmesine ses çıkarmayacaktı.

Bunun arkasından diğer antlaşmalar serisi geldi, 1907 yılında İngiltere ile Rusya arasında sömürge antlaşması imzalandı, buna göre; İran üçe bölünüyordu, Kuzey İran’ı Rusya, Güney İran’ı ise İngiltere alıyor, orta kısım ise tampon bir bölge olarak bırakılıyordu. Aynı antlaşmada Asya'daki paylaşıma ilişkin maddeler de vardı. Ayrıca 1908 yılında İngiltere ile Rusya arasında yapılan Reval toplatısında İngiltere; Rusya’nın Balkan siyasetine karışmayacağını belirtti.

İşte böylelikle “Üçlü İtilaf” bloğu da yapılan bu tek tek uzlaşmalar (itilaf uzlaşma demektir) sonucu oluşmuş oldu.

1904-1914 arasındaki dönemde Avrupa, bloklar arası çatışmalara sahne olacak ve nihayet bu süreçte gerilen ipler I. Dünya savaşında kopacaktır…

Kaynak göstermeden yayımlanamaz

Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html

30 Mayıs 2019 Perşembe

Islahat Fermanı (1856) ve Ardından Çıkan Olaylar

Islahat Fermanı (1856) ve Ardından Çıkan Olaylar

Dilara Kahyaoğlu
Alman uzmanların hazırladığı bu harita 1860 yılı Ortadoğu'sunu gösteriyor
Harita 1860 yılında yayımlanmış
kaynak
Viyana’da kabul edilen önkoşullardan biri de Osmanlı Devleti’nin Hristiyanlara tanımış olduğu hakları yeniden ve “kendiliğinden” bir şekilde onaylamasıydı. İşte bu gereği yerine getirmek üzere 18 şubat 1856 tarihinde Islahat Fermanı ilan edildi. Yalnız bu haklar eski hakları teyit etmenin çok ötesine gidiyordu. Buna göre;

*Müslüman olmayanlar da askeri ve sivil tüm okullara girebilecekti.
*Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasındaki ceza ve ticaret davalarına laik mahkemeler bakacak (muhtelit divan) bunlar için yeni kanunlar hazırlanacaktı.
*Müslüman olmayanlar bedelini ödemek şartıyla askerlik yapmayabilecekti.
*Yerli mevzuata uymak şartıyla yabancılara da gayrimenkul edinme hakkı tanınıyordu.
*İltizam Usulü'ne son verilecekti (ki bu benzeri maddeler Tanzimat Fermanı'nda da aynen yer alıyordu).
*Müslüman olmayanların cemaat kurumlarında da demokratikleşme ve laikleşme sağlanmaya çalışılıyordu.

Tanzimat fermanı da eşitliği ilan eden bir fermandı ama bunu bu kadar açıktan yapmamış, yapamamıştı. Bu fermanda vurgu tamamen azınlık haklarına olduğu için tepkiler hemen kendini gösterdi.

Cidde’de Hac mevsiminde Hristiyanlara saldırıldı ve araya girmek isteyen İngiliz ve Fransız konsolosları da öldürülünce İngiliz ve Fransız donanmaları Cidde önlerine gelerek eşraftan ileri gelen on kişinin asılmasını sağladılar (1858).

Diğer önemli tepki ise “Kuleli olayı” diye bilinen olaydır. Süleymaniyeli Şeyh Ahmet gizli bir örgüt kurar, amaçları Abdülmecit’i ve bazı devlet adamlarını şeriat adına öldürmektir. Ama mesele ortaya çıkınca yakalanır ve idama mahkum olurlar, yalnız padişah idamları daha sonradan küreğe çevirmiştir.

Ayrıca Lübnan’daki Müslüman Dürziler ve Katolik Maruniler arasında süren sorun, bu ferman ve Cidde olaylarından sonra yeniden alevlendi. Dürziler bir çok Maruni köyünü yağmalar, halkı kılıçtan geçirir.  Ölenlerin 7000 ile 12000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Olaylar daha sonra Şam’a (Suriye) sıçradı, Amerikan ve Hollanda konsolosları dahil bir çok Hristiyan öldürüldü.

Fransız kuvvetleri Lübnan’a gelmeden önce Osmanlı Devleti olaya ancak bu boyutlara varınca 3000 askerle müdahale etti ve 185 kişi idama mahkum edildi. Fransızlar gelmeden önce ortalık temizlenmişti ama Lübnan bundan böyle imtiyazlı müstakil bir sancak oldu ve başına da üç yıllığına Hristiyan bir mutasarrıf atandı. Buraya yapılacak yeni atamalarda Osmanlı Devleti büyük devletlerin rızasını alacaktı. Lübnan’da bu düzen 1914 tarihine kadar sürmüştür.
Aynı kaynaktan başka bir harita
Burada Osmanlı Devletinin neredeyse tamamını görmek mümkün (Arabistan eksik)


Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html

29 Mayıs 2019 Çarşamba

 Kırım Savaşı (1853-1856) ve Paris Antlaşması (1856)

Kırım Savaşı (1853-1856) ve Paris Antlaşması (1856)

Dilara Kahyaoğlu
Franz Roubaund'un yağlı boya tablosuSivastopol kuşatması(1904)
bkz. 
Kırım harbinin çıkmasına neden olan sorunlardan bir tanesi Kudüs’teki kutsal yerler meselesiydi. Kudüs, üç büyük tek tanrılı dinin kutsal saydığı bir yerdir. Bunun nedeni de tahmin edilebileceği gibi söz konusu olan dinlerin (Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık) doğduğu topraklar buralarıydı. Bu üç dine de ait olan kutsal eserler de buradaydı. Özellikle o yıllarda Hristiyanlığın iki mezhebi olan Ortodoks ve Katolikler buraya sahiplenmek konusunda birbirleriyle çekişme halindelerdi. Osmanlı yönetiminde olan bu topraklar Osmanlı’nın zayıflaması ile her iki tarafın da kendi siyasi meselelerini çözmek, burada kazanacakları prestiji, iç ve dış siyaset arenasında bir malzeme olarak kullanmak istemelerinden kaynaklanıyordu. Bu sıralarda Osmanlıların yarı bağımlı durumda olması bu tip müdahaleleri olanaklı kılabiliyordu.

O sırada Napolyon, Fransız Katolik köylülerinin oyları ile cumhurbaşkanı sonra da imparator olmuştu. Bu yüzden Fransız hükumeti bu davaya yeniden sarılma ihtiyacı duydu. Ruslar da konumları gereği Ortodoks dünyasının hamiliğini üstlenmişlerdi ve izledikleri Ortodoks yanlısı, onların haklarının savunan bir politika ile Ortdoks dünyasında prestij ve siyasi güç sağlayacaklarını böylelikle Balkan halkları üzerindeki nüfuzlarını arttıracaklarını düşünüyorlar ama özellikle o tarihlerde bu mesele Ruslar açısından daha acil bir gündemdi çünkü mülteciler meselesi yüzünden kaybettikleri denetimi Balkanlardaki Ortodoks halklar üzerinde yeniden sağlamayı planlıyorlardı.
Mülteciler meselesi nedir? 1848 yılı Avrupa’da bir çok ihtilalin çıktığı bir yıldır. Önce Fransa’da başlayan bu ihtilaller; Lehistan, Bohemya, İtalya, Avusturya Macaristan ve Eflak ile Boğdan’a da yayılmış, hatta Fransa’da kısa süreli de olsa sosyalist bir rejim dahi kurulmuştu. İhtilallerin hepsi de demokratik/liberal ve ulusçu bir karaktere sahipti. Dolayısıyla hükümdarlar (mutlakiyetçi ve feodal güçler) bu ayaklanmaları büyük bir şiddetle ezmeye çalışmışlardır. Özellikle bu ihtilalleri kanlı bir şekilde bastıran devletlerin başında Avusturya ve Rusya geliyordu. İsyanları, Rusya tarafından bastırılan ve kaçmak zorunda kalan bir çok Leh ve Macar mülteci Osmanlı’ya sığınmak zorunda kaldılar. Osmanlılar, mültecileri geri vermeyi reddetti, Fransa ve İngiltere’de Osmanlıları destekleyince mülteciler Osmanlı topraklarında kalmış, Rusya geri adım attığı için mesele antlaşma ile sonuçlanmış ve mesele o an için bitmiş gözükmüştü.

İşte Rusya ve Fransa açısından kutsal yerler meselesinin gündeme getirilişi böyle bir siyasi ortam sonundadır.

Fransa, Prusya ve Avusturya’nın 1848 ihtilalleri sırasında zayıf düştüğünü hesaplayan Rusya bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Çar Nikola, İngiliz elçisiyle görüşerek Osmanlı’nın hasta bir adam olduğunu, mirasının gürültüsüzce paylaşılması için tedbir alınması gerektiğini söyledi. Buna göre Rusya; Eflak, Boğdan, Sırbistan ve Bulgaristan’ı alacak, İngiltere’de Mısır ve Girit’i ele geçirebilecekti. Çar Nikola’nın bu teklifini İngilizler reddettiler, çünkü o sırada İngiltere, mevcut durumu koruma politikası (statükoyu koruma) izliyordu, Osmanlı’nın, varlığının devamından yanaydılar ve hiç bir devlet o andaki mevcut durumunun dışında güçlenerek, Avrupa’daki dengeyi bozmamalıydı.

Rus Çarı İngiltere’yi dinlemeyerek, elçi olarak İstanbul’a Prens Mençikof’u gönderdi ve onun aracılığıyla Osmanlı’da yaşayan Ortodoks uyrukluların Rus himayesine girmesini teklif etti. Osmanlılar bu teklifi İngilizler’in de desteğiyle reddettiler.

Ruslar; Eflak ve Boğdan’ı işgal ederek Osmanlılara şantaj yaptılar, teklifleri kabul edilene kadar bu bölgedeki işgali sürdüreceklerdi. Osmanlı meclisi, medrese öğrencilerinin yaptığı gösterilerin de etkisinde toplanarak işgal devam ederse Rusya’ya savaş açma kararı aldı. İşgal devam edince Osmanlı savaş ilan etti, bunun üzerine İngiliz ve Fransız donanmaları İstanbul’a geldiler. Rus donanması Sinop Limanı’ndaki Osmanlı filosunu batırdı, Müslüman mahallelerini topa tuttu ve sivil halktan bir çok insan ölünce bu durum Avrupa kamuoyunda tepki gördü, üstelik bu olay, İngiliz ve Fransız donanmaları İstanbul’da iken olmuştu. Emperyalistler arası rekabet kızışmıştı ve İngiltere ile Fransa da,  Rusya’ya savaş ilan ettiler. Siyasi birliğini kurmaya çalışan Piyomento da müttefiklerin yanında yer aldı. Avusturya doğrudan savaşa girmedi ama müttefikleri destekledi ve Rusya’nın boşalttığı Eflak ve Boğdan’ı savaş bitene kadar elinde tuttu. Kırım, savaş alanı olarak seçilince buraya çıkartma yapıldı (1854). Yunanistan, Rusya’nın yanında yer almaya kalkınca Pire ve Atina bir kaç yıl Fransız işgali altında kaldı. Sivastopol 11 aylık kuşatmanın ardından düştü (1855). Rusya antlaşmaya yapmaya razı oldu. İşte bu antlaşmanın önkoşulları Viyana’da görüşülürken Osmanlı devleti de Islahat Fermanını ilan etti.

SORU
Defterinize veya bilgisayara; Kırım Savaşı'nın aşamalarını gösteren bir tablo yapınız. 


Paris Antlaşması 1856
Kırım Savaşı sonunda imzalanan bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren çok önemli kararlar alınmıştır. Bunların belli başlılarını şu şekilde sıralayabiliriz.

*Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya, Sardunya Osmanlı ülkesinin bütünlüğünü korumayı garanti ediyor ve buna uyacaklarını belirtiyorlardı.

*Osmanlı Devleti, Avrupa Devleti sayılıyordu ve Avrupa Devletler hukukundan yararlanabilecekti.

*Rusya ve Osmanlı Devleti, Karadeniz’de tersane ve donanma bulundurmayacaktı.

*Eflak, Boğdan ve Sırbistan Osmanlıların ve söz konusu olan devletlerin ortak garantisi ile özerk olacaklardı.

*Islahat Fermanı’ndan antlaşmada söz ediliyor, bu fermanı Osmanlı’nın “kendiliğinden” çıkarttığı belirtilerek, bu ferman hiç bir devlete, Osmanlı’nın içişlerine müdahale etme hakkı vermez deniyordu.

Paris Antlaşması dünya siyasetinde yeni bir dengenin kuruluşunu simgeler. Rusya artık ikinci plana düşmüştür ama artık Fransa uluslararası ilişkilerde daha ağırlıklı bir rol oynamaktadır. Osmanlı her ne kadar Avrupa ile eşit durumda gözükse de değişen bir şey olmayacak Osmanlı’nın dağılma süreci devam edecektir. Nitekim görüşmelerde Osmanlı temsilcisi kapitülasyonların kaldırılmasını teklif edince bu teklif donuk bir tepki ile karşılaşmıştır. Aslında garanti altına alınan Osmanlı’nın yarı sömürge durumunun devam etmesidir. Islahat Fermanı ile ilgili olarak yazılan maddenin de çok fazla bir anlamı olmamış, Islahat Fermanı Avrupa devletlerinin müdahalesine her zaman bir dayanak teşkil etmiştir. Paris Antlaşması ile şiddetlenen İngiliz ve Fransız çekişmesine Osmanlı paşaları da her zaman olduğu gibi dahil olmuşlar ve İngilizlerce desteklenen Mustafa Reşit Paşa ile Fransızlarca desteklenen Ali ve Fuat Paşalar arasındaki rekabet Fransa'nın siyasetteki gücü artınca daha belirgin hale gelmiştir. Saray, bu çekişmelerden Babıali paşalarının zayıflayacağını düşünerek çok da rahatsız olmuyordu desek sanırız yanlış olmaz.

SORU
AB ile ilgili tartışmalarda sık sık gündeme gelen antlaşma budur… “Aslında Türkiye bir zamanlar Avrupa devleti sayılmaktaydı” vb. iddialar… Paris Antlaşması, Türkiye’nin bir zamanlar Avrupa Devleti sayıldığının göstergesi olabilir mi? Tartışın ve Düşüncelerinizi yazın. Düşüncelerinizi argümanlarla desteklemelisiniz. 


Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html
 Tanzimat Fermanı ve Tanzimat Dönemi Islahatları

Tanzimat Fermanı ve Tanzimat Dönemi Islahatları

Dilara Kahyaoğlu
Dikilmeyen Tanzimat Âbidesi’nin 8 Eylül 1855 tarihli L’Illustration dergisinde
yayımlanan gravürü
kaynak

Bu belgeye Gülhane’de okunduğu için Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denilir. Fermanın çıkarılmasında Hariciye Nazırı olan ve İngiliz yanlısı olarak bilinen Mustafa Reşit Paşa’nın önemli bir payı vardır. Aynı zamanda Londra elçisi de olan Reşit Paşa, Abdülmecit’in cülusunu kutlamak üzere Ağustos başlarında İstanbul'a geldi ve Tanzimat Fermanı için çalışmaya başladı.

Ferman 3 kasım 1839 tarihinde ilan edilmiştir. Fermandaki maddeler kısaca şöyle özetlenebilir;
a. Can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması… Bununla müsadere ve siyaseten katl, resmen kalkıyor ve Mustafa Reşit Paşa kendisi ve kendisi gibi olanların hayati çıkarlarını güvence altına almış oluyordu.
b. Vergi herkesin kudretine göre belirlenecek ve bundan fazlası alınmayacaktı.
c. Askere alınmalar düzene sokulacak tarım ve ticaret işlerinin aksamasına yol açmadan bu işlemler yürütülecek ve askerlik süresi 4-5 yıl ile sınırlı tutulacaktı. Bu düzenlemeden Müslümanlar ve Müslüman olmayanlarda yararlanacaktı. Böylelikle bu maddeyle Müslüman ve Müslüman olmayanlar, hukuk önünde eşit statüde kabul ediliyorlardı.
d. Şeriat kanunlarına aykırı davrananların cezalandırılması için bir ceza kanunnamesi yapılacak ve yayınlanacaktı.
e. Kanunlar Meclis-i Ahkam-ı Adliye tarafından yapılacak ve bu kanunlara uygun davranılacağına dair başta padişah olmak üzere ulema ve vekiller yemin edeceklerdi.
f. Memurların maaşları yetecek hale getirilecek ve rüşvetin önüne geçilmeye çalışılacaktı.
g. Fermanın sonunda ise garip bir şekilde bu fermanın dost devletlerin elçilerine de resmen bildirileceğinden söz ediliyordu. Yani bunu yapmakla bu devletlere bir çeşit “garantör” işlevi yükleniyorlardı. Başka bir deyişle Tanzimat'ın yaptırımı Avrupa devletleri yoluyla oluyordu.
Tanzimat fermanının ilanında; devletin çaresizliğini, içine düştüğü durumdan kurtulmak ve Batılı devletlerin desteğini sağlamak için bu çareye başvurduğunu görmezlikten gelmek gerçekçi olmamakla beraber, bu Ferman ileride meşrutiyetlere  giden yolu açmış, padişahın mutlak yetkisi bu fermanla ilk kez kısıtlanmış ve Müslüman ile Müslüman olmayanların eşit olduğu ilk kez ifade edilmiş, tebaadan yurttaşa giden yolda önemli bir adım atılmıştır. Bütün bu nedenlerden ötürü bu ferman Osmanlı tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır da…

Bu dönemde mali alanda yapılan yenilik adeta bir ihtilal gibiydi, bu yüzden de yürütülemedi. Tanzimattan sonra çıkarılan bir fermanla vergi toplama işi valilerin ve mültezimlerin elinden alınarak merkezden gönderilecek olan vergi memurlarına bırakıldı. Her mahalli bölgede bir mahalli meclis kurulacaktı bu meclislerde varsa gayri müslümlerinde temsilcileri yer alacak meclisin başkanı okuma yazma bilen bir kişiden seçilecekti.

İltizam sisteminin kaldırılması adete bir ihtilaldi ama eski usulden çıkarları olanlar yeni usulü baltalamak için ellerinden geleni yaptılar. Bu yüzden vergiler toplanamadı. Hem de devletin en fazla paraya ihtiyacı olduğu dönemlerde. Bu yüzden Reşit Paşa’nın durumu sarsıldı. 1841'den sonra da azledildi (sonra tekrar göze girmiş 1845'te nazır 1846’da sadrazam olmuştur). Hemen arkasından iltizam usulüne geri dönüldü ve Cumhuriyete kadar da yürürlükte kaldı. Mahalli meclisler zaman zaman zayıflamakla beraber devam etti. 1840 yılında ceza kanunnamesi çıkarıldı. Kısmen Fransız hukukundan esinlenen bu kanunname ile Osmanlı uyruklarının yasa önünde eşitliği vurgulanıyordu. Bu kanunnamede devlet görevlilerinin işleyebilecekleri suçlara ve cezalara yer verilmesi de dikkat çekiciydi. Reşit Paşa 1840'da ticaret davalarına bakmak üzere yabancıların da mahkeme heyetine katıldığı karma ticaret mahkemeleri kurdurdu ve yine Fransa’yı örnek alarak bir ticaret kanunnamesi hazırlattı. Reşit Paşa’nın azline neden olan gelişmelerden biri olarak da bu ticaret kanunnamesi gösterilir ama çeşitli tepkilere rağmen bu kanunname 1850’de yürütlüğe girmiştir.

Askerlik alanında ise ordunun ismi yeniden değişti, “Asakir-i Nizamiye-i Şahane” oldu.

Eğitim işlerini yürütmek üzere “Meclis-i Maarif-i Umumiye” kuruldu. Rüştiye okulları açıldı. 1848’de darülmuallimin kuruldu. 1858'de ilk kız rüştiyesi açıldı. 1859’da idareci yetiştirmek için “Mekteb-i Mülkiye” kuruldu… 

Çalışma Soruları

1. Metni okuduktan sonra paragraflara isim verin. Tek kelimelik veya kısa bir cümlecikten oluşan bir isim. O paragrafta anlatılan nedir? Paragrafın ana fikri nedir? Buna göre o paragrafa “hangi ismi koymalıyım” diye düşününüz.

2. Fermandaki yenilikler ile Avrupa’da bir süredir devam eden yenilikler arasında benzerlik kurabilir miyiz? Bir tane örnek verin. 

3. Modern usulde vergi toplama işi neden başarılamamış? 


4. Ve VERGİ meselesine dikkat! Şimdiye kadar işlediğimiz bütün konularda karşımıza çıktı… Nasıl ve nerelerde?



Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html