İtalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İtalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2021 Cuma

G20 Zirvesi Roma'da yapılacak, G20 nedir hangi özellikleri vardır,Hangi ülkeleri var

G20 Zirvesi Roma'da yapılacak, G20 nedir hangi özellikleri vardır,Hangi ülkeleri var



"G20 Liderleri, dünyada öne çıkan sorunları görüşmek üzere Roma'da bir araya geliyor Dünyanın önde gelen 20 büyük ekonomisinin liderleri, İtalya'nın ev sahipliğinde yarın ve pazar günü Roma'daki zirvede bir araya gelecek. İtalya'nın dönem başkanı olduğu

19 Şubat 2018 Pazartesi

Faşist İtalya'da Korporasyon Sistemi

Faşist İtalya'da Korporasyon Sistemi

Murat Sarıca & Rona Aybay
http://occupyforaccountability.org/?q=node/772
Korporatizm: Günümüzden bir yorum...

Faşizm, devletin dışında her hangi bir grup kabul etmediği için bağımsız sendikalara da yer vermiyordu. Faşizmin ekonomik görüşünü incelerken de açıklamaya çalıştığımız gibi, faşizm devleti her türlü ekonomik çıkarları uzlaştırıcı bir kurum olarak görmekte ve ekonomik düzende «ulusal bir uyuşum » kurmaya çalışmaktadır. Faşizmin bu uyuşumu kurmak bütün ögelerini devletin sıkı denetimi altında bulunan bir örgütte birleştirmek faşizmin amacı olmuştur.


Faşizm, korporatif sistemini yavaş yavaş kurmuştur. Bu işde, önce bağımsız sendikaları ortadan kaldırıcı bir yol tutulmuştur. Bağımsız sendikalar yasalarla ve yasa dışı baskılarla yavaş yavaş ortadan kaldırılmıştır. Böylece, işçi sınıfının bağımsız örgütler kurmasına ve bilinçlenmesine engel olunmuştur.

3 Nisan 1926 tarihli kanunla sendikalar «yasayla onaylanmış» olanlar ve olmayanlar şeklinde iki bölüme ayrılmışlardır. Bir sendikanın «yasayla onaylanmış » olabilmesi için, aranan diğer koşulların yanında yöneticilerinin « sağlam ulusal bağlılık inancası (teminatı) » göstermeleri gerekir. Bu kanunun getirdiği en önemli hüküm, her iş kolunda işverenler ve işçiler için yalnız bir tek sendikanın yasayla onaylı olabileceği hükmüdür. (Madde 6 ) . Böylece her iş kolunda bir tek olmak üzere ayrıcalıklı (imtiyazlı) sendikalar yaratılmış olmaktadır. Yasayla onaylanmış sendikalar, kendi bölgelerinde, üyesi olsun olmasın kendi dallarındaki bütün işçileri veya işverenleri temsil eder. Üyesi olsun olmasın kendi iş kolundaki bütün işçiler ya da işverenlerin komün vergilerinin toplanması usulüyle aidat toplayabilir (Madde 5) .

Bu durum, Büyük Faşist Meclisince kabul olunan Çalışma Bildirisinde de belirtilmektedir. Bu bildirinin 3.maddesi « sendika ve meslek örgütleri serbesttir, fakat sadece yasayla onaylanmış ve devletin denetimi altındaki sendikanın, kendi iş koluna girenler için ortaklaşa iş sözleşmeleri yapmaya, üyelerine yüküm yüklemeye ve bunlara karşı kamu yararına görev yapmaya hakkı vardır» demektedir.

Böylece, bağımsız sendikaların ortadan kaldırılması için yasa yoluyla açık bir baskı yapılmaktadır. Öte
yandan, 3 Nisan 1926 tarihli kanun lokavt ve grevi de yasaklamaktadır. Bu kanunla iş  uyuşmazlıklarının çözülmesi için iş mahkemeleri de kurulmuştur.

Ancak, 1926 ve 1927 tarihli bu belgelerde kurulması öne sürülen korporasyonların kurulmasıyla ilgili kanun ancak 1934 de çıkmıştır. Korporasyonlar kurulmadan önce « Korporasyonlar Ulusal Meclisi » kurulmuş bulunuyordu. Korporasyonlar Ulusal Meclisi'nin görevi, korporatif sistemin gelişmesine ve ulusal ekonominin gereklerine uygun olarak, Çalışma Bildirisindeki ilkeleri gerçekleştirmek amacıyla çalışmak ve yasa teklifinde bulunmaktı.

Böylece, uzunca bir hazırlık döneminden sonra 5 Şubat 1934 tarihli, Korporasyonların kuruluşu ve
görevleri yasası kabul edildi.

Korporasyonlar hükümet başkanının kararnamesiyle kurulur ve aşırı ölçüde merkeziyetçi bir rejime
bağlıdırlar. Bir çok meslekleri içine alan her ekonomik faaliyet kolu için, biri patronların, biri işçilerin olmak üzere iki sendika federasyonu vardır. Her ekonomik faaliyet kolundaki bu iki sendika federasyonu bir korporasyon teşkil eder.

Bütün İtalya böylece 22 korporasyona ayrılmış bulunuyordu. Bu korporasyonlardan, örneğin tahıl
korporasyonu, buğday yetiştirmek, değirmenlerde öğütmek ve ekmek pişirmek gibi çeşitli iş kollarıyla ilgili herkesi içine alıyordu.

Hükümette de bir korporasyonlar bakanlığı kurulmuştu. Sonuç olarak ortaya çıkan tablo şöyledir. Bir yanda işçiler sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar biçiminde örgütlenmişler, bunlara karşılık işverenler de paralel sendika, federasyon ve konfederasyonlar kurmuşlardır. Bu iki grup arasında uzlaştırıcı durumda devlet örgütü yer almıştır. Devletin bu işle ilgili örgütünün başında, Korporasyonlar Bakanlığı vardır. Bundan sonra, Korporasyonlar Ulusal Meclisi, işçi ve kapitalistlerin temsilcilerini içine alan 22 korporasyon ve iş mahkemeleri yer alır.

Böylece, devlet işçiler ve kapitalistler arasında yer alarak anlaşmazlıkları çözücü bir görev almaya
çalışmaktadır.

Ancak, faşist devletin bu uzlaşmayı gerçekleştirebildiği söylenemez. Gerçi, korporasyonlar içinde hem
işçiler, hem işverenler toplanmak istenmiştir. Ama, hukuk alanında sağlanan bu birleşme, bunlar arasındaki ekonomik çelişmeleri ortadan kaldıramamıştır. Daha önce de gördüğümüz gibi, faşist devlet örgütünün işleyişi, her zaman çalışanların aleyhine sonuç vermiştir.

Murat Sarıca & Rona Aybay, Faşizm, İzlem Yayınları1962, s. 56-60

17 Şubat 2018 Cumartesi

Faşizmin Doğuşu

Faşizmin Doğuşu


Murat Sarıca - Rona Aybay
https://www.discogs.com/Fasci-Di-Combattimento-Camicie-Nere/master/815603
1914 -1915 yıllarında İtalya'da kendilerine Fasci di combattimento » adını veren bir takım topluluklar ortaya çıkmıştı. Bu toplulukların amacı İtalya'nın Birinci Dünya Savaşına katılmasını sağlamaktı. Bunun için, İtalya'nın savaşa katılmasını istemeyenlere karşı zora başvuruyorlar ve karışıklıklar çıkarıyorlardı.


İtalya tarihinde 1893 de Sicilya'da «fasci» adı altında ortaya çıkan, sonuçsuz bir köylü hareketi de vardır. Ama faşizmin kaynağı, «fasci di combattimento» hareketidir. İtalya’nın Birinci Dünya Savaşına girmesini sağlamak için çalışan bu toplulukların yöneticilerinin çoğu, savaştan sonra faşizm hareketinin de yöneticileri olmuşlardır. Nitekim sonradan İtalyan Faşizminin bir numaralı adamı olan Mussolini de bu topluluklarda çalışmıştı.

Mussolini, siyasete ilk olarak bir sosyalist partisi üyesi olarak atılmıştır. Mussolini, Sosyalist Partisi içinde kendine iyi bir yer sağlamış ve partinin başlıca gazetesi olan «Avanti» nin başyazarlığına kadar yükselmiştir.

1914 sıralarında Sosyalist Partisi İtalya’nın savaşa katılmasına karşı idi. Nitekim Mussolini de 1914 Ağustosundan Ekimine kadar Sosyalist Partisinin harbe karşı açtığı kampanyaya katıldı. Ama daha sonra, Bolonya'daki bir parti toplantısında, İtalya'nın savaşa girmesinden yana olduğunu açıkladı. Mussolini’nin bu düşüncesine, Sosyalist Partisi içinde hemen hemen hiç kimse katılmamıştı. Bu durumda Mussolini'ye Sosyalist Partisinden istifa etmek düşüyordu. Mussolini de istifasını verdi.

Mussolini'yi, 15 Kasım 1914'te Popolo d'İtalia gazetesinin başında görüyoruz. Mussolini, Popolo
d'İtalia'da yayınlanan yazılarıyla, İtalya'nın savaşa katılmasının yerinde olacağını savunuyordu. O sıralarda, Fransa ve İngiltere, İtalya’nın kendi yanlarında savaşa katılmasını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu yüzden, Popolo d'İtalia gazetesinin Fransız sermayesiyle kurulduğu söylenir.

İtalya, 25 Mayıs 1915 de Avusturya - Macaristan'a savaş ilan etti. Böylece Birinci Dünya Savaşına, İngiltere ve Fransa'nın yanında katılmış oldu.

Savaşın bitmesinden sonra, Mussolini eski askerleri, işsizleri, esnafları, bazı işçileri ve üniversite öğrencilerini yine fasci di combattimento'larda toplamıştı. Bu toplanmayı sağlayan etmenler, belirsiz bazı reform istekleri, aşırı milliyetçilik ve özellikle sosyalist komünist hareketine karşı savaş düşüncesiydi.

Bu yıllar, İtaya için büyük güçlükler, sıkıntılar ve uzlaşmaz çekişmeler yıllarıydı. Savaş sonrası, birçok ekonomik sıkıntılar getirmiş, savaştan dönen eski askerler işsizlikle karşılaşmışlardı. Para değeri günden güne düşüyordu. Bu durum, işçilerle kapitalistler arasındaki çekişmeleri arttırıyordu.

1848 tarihli Anayasanın sağladığı sınırlı monarşi ve liberal demokratik kurumların yetersizliği açıkça ortaya çıkmıştı.

Savaş sırasında, savaşın gereklerini sağlayabilmek için geniş bir üretime geçen endüstriyi barış ekonomisine uydurmak, çözümü çok güç bir sorundu. Öte yandan, İtalyanlar, uluslararası konferanslarda ileri sürdükleri isteklerin kabul edilmemiş olmasından dolayı da umutsuzluğa düşmüşlerdi. Bilindiği gibi, İtalya, müttefiklerin yanı sıra Birinci Dünya Savaşına katılmıştı. Ama zaferde kendilerinin de bir payı olduğuna inanan İtalyanlar, barış konferanslarında ileri sürdükleri istekleri elde edememişlerdi. İtalyan halkı, savaşta müttefikleri olan Fransız ve İngilizlerin, barışta kendilerini aldattığına inanıyordu. İtalyanlara göre, İtalya savaşta zaferi sağlamış, ama barış konferanslarında yenilgiye uğramıştı.

İç ve dış politikada başarısızlığa uğrayan hükümetin otoritesi sarsılmıştı. Bütün bunlar, sosyalistlerin günden güne kuvvetlenmesine yol açıyordu. Çünkü Sosyalist Partisi İtalya’nın savaşa girmesine, baştan beri karşıydı. Savaşın getirdiği sıkıntılar, sosyalistleri haklı çıkarıyordu. Sosyalistler, İtalya’nın savaşta sanki bir yenilgiye uğramış olduğunu ve bu durumun Rusya'da olduğu gibi bir devrime yol açacağını ileri sürüyorlardı.

İtalyan Sosyalist Partisi, 1919 Kasımında yapılan genel seçimlerde büyük bir başarı sağladı. Sosyalist partisi gerçekte 500'ü aşan sandalyeden sadece 156’sini kazanmıştı ama en çok oy alan ve en çok sandalyesi olan parti de Sosyalist Partisi idi.

Sosyalist Partisi milletvekilleri Parlâmentonun ilk toplantısına, yakalarına birer kırmızı karanfil takarak girmişler ve Kral açış söylevini vermek üzere içeri girer girmez hep birden dışarı çıkmışlardı.

Sosyalistler, devrimci tutumlarını her yerde gösteriyorlardı. 1920 yılının Eylülünde Kuzey İtalya'da işçilerin fabrikalara el koyması, başlamış bulunan karışıklığı daha da arttırdı. Yarım milyon işçi 600 fabrikayı ele geçirerek silahlı koruyucularla sardılar, denetleme komisyonları kurdular. Bir İtalyan yazarı o çağı şöyle anlatıyor: «Bankerler, büyük endüstriciler ve büyük toprak sahipleri sosyal devrimi kurbanlık koyun gibi bekliyorlardı.»

Ama Sosyalistler için başarı ile başlayan, fabrikalara el koyma kampanyası başarısızlıkla sonuçlandı. Sosyalistler bu yolla iktidarı ele geçirememişlerdi. Bu hareket artık elinden fırsatı kaçırmıştı. Sosyalist Partisi içinde bölünmeler ortaya çıktı. 1921’de Komünistler, 1922’de de Reformcular, Sosyalist Partisi içinde ayrı bölükler olarak görülüyorlardı.

Sosyalist Partisi, barışın kurulduğu 1918 yılından, emekçilerin fabrikalara el koyduğu 1920 Eylülüne kadar İtalyanın tek sağlam örgütlü ve halkça tutulan partisi olduğu halde, niçin iktidara gelememişti? Bunun nedenleri neydi?

İtalyan sosyalist yazarlarından Pietro Nenni, İtalya’nın o sıralarda içinde bulunduğu durumu şöyle yorumlamakta ve Sosyalist Partisinin iktidara gelememesini şöyle açıklamaktadır: 
«Sosyalistler, ülkenin bütün ilerici ve halkçı güçlerini kendi çevrelerinde toplayabilecek yetenekten yoksun bulunuyorlardı. Emekçiler, geniş halk yığınlarının çıkarlarını temsil edecek ve öncü olabilecek olgunluğa erişememişlerdi. Sosyalist Partisi, kendini 1915 yılının polemik havasından kurtaramamıştı. Hala, savaşa girmekten yana olanlar (interventista) ile tarafsızlıktan yana olanlar arasındaki çekişmeleri sürdürüyordu. Oysa savaş artık bitmiş, yeni sorunlar ortaya çıkmıştı.
 Ayrıca, Sosyalist Partisinin gerçekleştirmek istediği şeyler konusunda belirli ve kesin bir programı da yoktu. Sosyalistlerin Reformcu kolu, Cumhuriyetin ve parlamenter bir demokrasinin kurulması dışında belirli bir istek ileri sürmüyordu. Bir grup sosyalistler ise, elde edilebilecek olan her şeyi koparmaktan yanaydılar. Bunlar Sosyalist Partinin Maximalist grubuydu. Maximalistler, proletarya diktatörlüğünü endüstri işçilerinin tek başlarına gerçekleştirebilecekleri gibi dogmatik bir görüş içindeydiler. Komünistler ise, gözlerini Moskova'ya çevirmişlerdi. İçinde bulundukları koşulları kavramaktan uzaktılar.
 Öte yandan, endüstri işçileri ile tarım işçileri arasında da kuvvetli bağlar kurulamamıştı. Özellikle, endüstri işçileri ile yarıcılar ve küçük toprak sahipleri arasındaki bağlar yok gibiydi. Ülkenin kuzeyindeki ve güneyindeki hareketler birbirinden ayrı olarak gelişiyordu. Kısacası, sosyalist hareket birlikten yoksundu.
 İtalyan sosyalistleri, liberal demokratik düzenin işlemesine engel olabilecek güçte olduklarını göstermişlerdi. Ama bu düzeni yıkıp yerine yeni bir düzen de kuramıyorlardı, güçleri buna yetmiyordu.
 Bu durumda, İtalya’yı üçüncü bir çözüm yolu bekliyordu. Bu da sağcı bir diktatörlük getiren karşıdevrim olacaktı.»

Karşı - devrimi yapacak olan faşistler, bir sosyalist devrimi olacağı konusunda uyanan korkuları durmadan işliyorlardı. Faşistler, özellikle, sosyalist devrim korkusunun en yaygın olduğu orta sınıflar üzerinde etkili oluyorlar ve büyük sermayedarlardan yardım görüyorlardı.

İşçilerin fabrikalara el koyması karşısında hükümetin güttüğü politika bir «karışmama» politikasıydı. Bu arada, çoğu Katolik olan işçilerin de başladıkları hareketi sonuna kadar götürmekten çekindikleri, devrimci gücü yitirdikleri göze çarpıyordu.

Bu olaylar işçi sınıfının devriminden korkan sınıfları birleştirmişti. Hükümet ve liberal burjuva çevreler, Faşistlerin kuvvetlenmesini, sosyalist devrimi önleyecek bir çare olarak görüyorlar ve kendi yararlarına kullanmak istiyorlardı.

Faşizmin iktidara gelmesinin, hükümet otoritelerinin yardımı ve desteği ile olduğunu faşistler de kabul etmişlerdir. Özellikle, mahkemeler ve polis örgütü, faşistlerin korkutma ve sindirme hareketlerini hoşgörü ile karşılamışlardır. 1920’de, liberal Giolitti kabinesi faşist saldırganlıklarının, sosyalist ve komünistlerin kuvvetini kıracağını düşünüyordu. Bu yüzden ordu kumandanlarının faşistlere silâh ve kamyon vermelerine ve emekli subayların onlara kumanda etmelerine göz yumdu.

O zamana kadar pek adları duyulmamış olan faşistler yavaş yavaş gelişmeye başladılar. Başlıca dayanakları komünizm korkusu olan faşistler, sürekli olarak korkutma hareketlerine girişiyorlardı. 1921 yılı Ocak ayında Bolonya'da Sosyalist Partisi merkezini basarak yaktılar. Bu olaydan ve polisin bu işe karışmamasından güven kazanan zengin sınıf, faşistlere yardımı daha da arttırdı.

Faşistler düzenli bir örgüt kurarak, yakıp-yıkmalarına devam ettiler ve güçleri günden güne arttı.
1919 da Parlamentoda bir tek üyesi olmayan faşistler, 1921 seçimlerinde 35 sandalye kazandılar. Bu büyük bir başarı değildi. Faşistler için de normal seçim yolları büyük bir önem taşımıyordu.

Faşistler için önemli olan, parlâmento dışı yollardı. Zor kullanarak ve korkutarak mahalli yönetimleri ele geçirmek onlar için daha önemliydi. Polisin göz yummasından yararlanan faşistler, sosyalist toplantılarını dağıtıyor, sendika çalışmalarına engel oluyorlardı. Ayrıca, faşistler işçi sendikalarına sızmak yoluyla da başarı sağlıyorlardı.

O günlere değin az çok dağınık olarak çalışan faşistler, daha sıkı bir birlik kurabilmek için 1921 Kasımında Roma'da bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda, sıkı disiplinli «Ulusal Faşist Partisi» kuruldu.

Faşistler, orta sınıftan daha çok destek sağlayabilmek amacıyla bir program yayınladılar. Bu programda, üretimin arttırılması üzerinde duruluyor ve orta sınıfa verilen önem belirtiliyordu.

1921 Aralık ayında Bolonya'da bir komün meclisi toplantısında çıkan bir karışıklıkta, muhariplerin temsilcisi savaş sakatı Giordani tabancayla öldürüldü. Faşistler, Giordani'yi öldürenlerin sosyalistler olduğu düşüncesini yayarak, kendi güçlerini arttırmaya çalışıyorlardı.

Faşistlerin kuvvetli bir milis örgütü vardı. Silahlı faşist milisleri her yerde korkutma ve sindirme hareketlerine girişiyorlardı.
Roma'ya doğru yola çıkan Faşistler

Hükümet, düzeni sağlayamaz bir duruma girmişti. Faşistler, 1922 Ekiminde Roma'ya yürüyeceklerini bildirdiler. Binlerce faşist Roma'nın kuzeyinde Civitaveccia'da toplandılar.

Buna karşı, normal olarak parlâmento desteğini sağlamakta güçlük çeken Başbakan Facta güvenliği ve düzeni kurması için 28 Ekim günü parlâmentoda desteklendi. Hükumet, düzeni sağlamaya kararlı olduğunu belirten bir bildiri yayınladı. Bütün bakanların imzasını taşıyan bu bildiri Roma sokaklarında duvarlara yapıştırıldı.

Öte yandan, ajanslar sıkıyönetimin ilân edilmek üzere olduğunu ve bütün yönetimin askerî otoritelere geçeceğini de bildiriyorlardı.

Roma yürüyüşüne katılmayıp, Milano'da sonucu bekleyen Mussolini, hareketin başarıya ulaşamamasından kuşkulanmaya başlamıştı. Ama bir kaç saat içinde durum değişti. Çünkü Kral, hükümetin düzenlediği sıkıyönetim kararnamesini imzalamaktan kaçınmıştı.

Bu durumda, Roma'ya yürüyecek faşistlerin önünde bir engel kalmamış oluyordu. 29 Ekimde 50 bin faşist milisi Roma'ya girdi. Roma yürüyüşünü yapan faşistler, altı generalin komutası altında bulunuyorlardı. Kral, hükumeti kurmak üzere Mussolini'yi çağırdı. Milano'da sonucu bekleyen Mussolini, Kralın çağrısını alınca «yarın İtalyanın bir kabinesi değil, bir hükumet olacaktır! » diyerek bunu kabul etti. Mussolini, bu sözüyle, parlamenter rejimi ve onun bir öğesi olan kabineyi küçümsediğini gösteriyor, kendisinin sağlam ve güçlü bir «hükumet» kuracağını anlatmak istiyordu.

Mussolini'nin ilk kabinesinde sadece dört faşist bakan vardı. Mussolini kabinesi 90'a karşı 275 oyla güveni sağladı. Mussolini'nin ilk önemli yasa tasarısı, seçim yasasının değiştirilmesi konusundaydı. Bu tasarıya göre, oyların en az % 25'ini almış olmak şartıyla, en fazla oy kazanan parti, meclisteki Sandalyelerin üçte ikisini elde etmiş olacaktı. Meclisteki sandalyelerin geri kalan üçte biri aldıkları oy oranına göre, öbür partiler arasında paylaşılacaktı. Parlamento, bu tasarıyı kabul etti.

Meclisin feshi üzerine, 1924 Nisanında yeni genel seçimler yapıldı. Faşist Partisi bu seçimde, aktif propaganda ve parti milisinin yasa dışı çalışmalarının etkisiyle şaşırtıcı bir başarı sağladı. Faşistler oyların hemen hemen üçte ikisini aldılar. Ancak, faşistlerin sağladığı bu çoğunluk, muhalefet partileri milletvekillerinin Parlamentoda hükümeti tenkit etmelerine engel olamadı. Mussolini, bütün iktidarı
Hükümette toplamak istiyordu.

Parlamento'da faşistlerin bu isteklerine karşı koyan ve 1924 seçimlerinde yapılan yolsuzluklara açıklayan milletvekilleri arasında özellikle sosyalist milletvekili Matteotti göze çarpıyordu. Matteotti, meclis kürsüsünde, faşist milletvekillerinin bütün saldırmalarına karşın seçimlerdeki yolsuzlukları parlak bir biçimde ortaya koydu. Seçimlerin yenilenmesini istedi.

1924 Haziranında Matteotti öldürüldü. Polis buna seyirci kaldı.

Bu olay üzerine, İtalya'da yine karışıklıklar çıktı. Muhalefet grupları parlamentodan çekildiler.

Mussolini tutumunu sertleştiriyordu. Muhalefet arasında ayrılıklar çıkmasından da yararlanarak faşist yönetimi tam olarak gerçekleştirme yoluna girdi. Basına sansür konuldu, muhalefet ezildi.

1925 den başlayarak artık Mussolini'nin fiilen gerçekleşen diktatörlüğünü hukuken de gerçekleştiren bir sıra yasa çıkarıldı. Ama 1848 Anayasası ve krallık rejimi görünüşte yine yürürlükte kaldı.

Mussolini’nin 1929 da Katolik Kilisesi ile anlaşmayı gerçekleştirmesi faşizmin siyasî gücünü arttırdı. Faşizmle kilise arasındaki anlaşmazlık da böylece ortadan kalkmış oldu.

Faşist yönetim altında İtalya Habeşistan’a savaş açtı. Saldırganlık, faşist dış politikasının temel ilkesi oldu. İtalya, İkinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında katıldı.

İkinci Dünya Savaşının İtalya’nın yenilgisiyle sona ereceğinin açıkça belli olduğu bir sırada, 1943’te Mussolini görevden uzaklaştırıldı. Kral onun yerine Müttefiklerle İtalya’nın teslim anlaşmasını yapan Mareşal Bodoglio'yu tâyin etti.

Mussolini, nezaret altına alındığı bir dağ otelinden Alman paraşütçülerince kaçırıldı. Almanların desteğiyle, İtalya’nın kuzeyinde, başında Mussolini’nin bulunduğu «Cumhuriyetçi Faşist Partisi» kuruldu. 1945 Nisanında, Mussolini’yi İtalyan partizanları ele geçirdiler ve öldürdüler.

Böylece, yirmi yıldan fazla bir süre İtalya’yı tek başına yöneten Mussolini ortadan kalkmış oldu. İkinci Dünya Savaşından sonra İtalya'da cumhuriyet kuruldu. 1948 İtalyan Anayasası Faşist Partisinin ne biçimde olursa olsun yeniden kurulmasını yasak etti. Anayasanın «Geçici ve Son Hükümler»  bölümündeki XII. maddesi faşist rejimin sorumlu şeflerinin, kanunla, beş yıllık bir süre için seçme ve seçilme haklarından yoksun bırakılabileceklerini de belirtmiştir.


Murat Sarıca & Rona Aybay, Faşizm, İzlem Yayınları1962, s. 13-24

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Çocuklara Faşist Propagandanın Bir Yolu: Oyun

Çocuklara Faşist Propagandanın Bir Yolu: Oyun

Milano 1936-37
Faşist propagandanın bir yolu da çocuklara resimli kitaplar hazırlamaktı. 
Bu örnekte görüldüğü gibi,
Habeşistan'ın işgali, propaganda amacıyla; oyun/okuma/yarışma kitabı olarak tasarlanmış.


Sağ tarafı üstte, hikayeye buradan başlanıyor.

Aşağıda sol tarafı üstte

Resimler aşağıdaki öyküyle bağlantılı.

ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.cartesio-episteme.net/calcio/santagostino/santagostino.htm

11 Ağustos 2017 Cuma

"Faşist Otoriteye İtaat ve İman Görevi"

"Faşist Otoriteye İtaat ve İman Görevi"

Mussolini, 1929'da Devlet Özel Savunma Mahkemesi üyelerini kabul etti.
Özel Mahkeme, silahlı kuvvetler ve Faşist milis memurlarından oluşuyordu.
http://dizionaripiu.zanichelli.it/storiadigitale/p/voce/4293/mussolini-benito#!prettyPhoto
"Faşist iktidar yerleşip, kendi devletini kurmaya  başladığında, daha siyasal partiler kapatılmadan, La Giustiza, Corriera della Sera gibi gazeteler kapatıldı  veya kaba kuvvetle ele geçirildi. 31 Aralık 1925 tarihli  yasayla, Sindacato Naziollale Fascista del Giornalisti  (Gazeteciler Faşist Sendikası) kuruldu ve bu sendika üyesi olmayanların gazetecilik hakkı ellerinden alındı.  Böylece, özgür haber dolaşımı ve halkın gerçekleri öğrenme hakkı önlendi.

İtalya dışına kaçan antifaşistlerin yurttaşlıktan çıkartılıp, mallarına el konulabilmesi, 31 Ocak 1926 tarihli yasayla sağlandı.

Mussolini faşizminde eşcinseller hasta olarak
 kabul ediliyor,
hapishane veya tımarhaneye gönderiliyor,
meslekleri ellerinden alınıyordu.
Özel Bir Gün filmi bu temayı işliyor.
http://dasandere.it/il-mussolini-privato-e-il-reato-
della-pederastia-
le-ragioni-di-una-sconfitta-2/
Aynı tarihte, hükümete "kanun hükmünde kararname"  yayınlamak hakkı tanınarak, siyasal iktidar yasama organının denetimi dışına çıkartıldı ve bu yetkiyi kullanan hükümet, toplu iş sözleşmelerini yürürlükten kaldırıp, grevi yasakladı; 3 Nisan 1926'da, toplu sözleşme yapmak yetkisi faşist sendikalarına özgü bir hak sayıldı.

5 Kasım 1926'da, faşizmden yana olmayan tüm gazeteler, siyasal partiler kapatıldı,  dernekler dağıtıldı, Faşist milis komutanların emrinde "gizli polis örgütü''nün kurulması, milletvekillerinin seçim belgelerinin iptali, faşist olmayan sendikaların kapatılması, antifaşistlere pasaport verilmemesi, türünden karar ve uygulamalar da 1926 yılı Kasım ayında gerçekleştirildi.

Böylece, siyasal örgütlenme, düşünce açıklamak, düşünce etrafında birleşmek, emeğin sendikal örgütlenmesi, grev hakları yok edilirken, faşizme siyasal iktidar alternatifini engellemek, özgür siyasal katılma olanaklarını önlemek amacıyla, tek Faşist Partisi'nin değişmez/tartışılamaz mutlak iktidarını sistemleştiren yasal düzenlemeler de gerçekleştirildi, Faşist siyasal iktidar düzeni oluşturulurken, karşıt davranışların cezalandırılmasına yönelik La Legge per la Difesa dello Stato (Devletin Korunması Yasası) 25 Kasım 1926'da kabul edildi.

Faşist devlet anlayışına karşıt eylem ve düşünce açıklamalarını suç sayan, Duce 'ye karşı eylemi ölüm cezasıyla cezalandıran, insan hakları kapsamında olmasına rağmen faşizmin yasaklarına aykırı davranışları suçlayan yasa, faşist düzenin kurulmasında büyük etkenlik sağladı, Yasaya aykırı fiileri yargılamak için, ''Tribunale  Speciale per la Difesa delle Stato" adını taşıyan özel mahkeme kuruldu. Bir faşist generalle, beş faşist milisten oluşan mahkeme, kararlarında; "faşist otoriteye itaat ve iman görevi”ne uygun davranılıp, davranılmadığını ölçü olarak kullanıyordu.  Demokrasi adını da taşısa otoriter siyasal biçime yönelen ülkelerde özlemi duyulan bu "özel mahkeme", 4671 İtalyan vatanseverini mahkum etti. Bu mahkemelerde hüküm giyenlerin yaş ortalaması 30'dan aşağıdır, 4671 kişiden 4042'si sosyalist; 323’ü ise antifaşisttir. Verilen ceza toplamı 28 bin 115 yıla ulaşmaktadır. 

"Devleti Koruma Özel Mahkemesi"  hiçbir hukuksal kurala bağlı olmaksızın, devlet adına faşist iktidarı korumak amacıyla vatanseverleri cezalandırırken, esasen, yargı bağımsızlığı ve güvencesi de giderilmiş, yargıçlar Faşist Partisine bağlanmıştı. 1931’de tüm yargıçlar Faşist Partisine bağlılık yeminine çağrılmış ve yemin etmeyen azınlıktaki yargıçlar görevlerinden atılırken diğer yargıçlar Faşist Partisi'ne üye yazılmıştı.

Carlo Rosselli sağ baştaki.
http://www.corriere.it/cultura/17_maggio_02/saggio-carocci-mussolini-giustizia-liberta-
marco-bresciani-1eb41132-2f59-11e7-88d3-be5206e98599.shtml
Özel Mahkeme kararıyla gönderildiği Lipari adasındaki toplama kampından kaçışından sonra Emilio Lussu,  Fausto Nitti, Carlo Rosselli  tarafından kurulan Giustizia o Liberta (Adalet ve özgürlük) hareketi önderlerinden Carlo Rosselli ve kardeşi Nella Rosselli önce tutuklanıp, zincire vurulduktan sonra sürgüne gönderildiler. Sürgün, Roselli kardeşleri 9 Haziran 1937'de Normandiya'da arabalarına konan bir bombayla ölmekten kurtaramadı.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, cilt 3, S. 762

ayrıca bkz.
https://www.youtube.com/watch?v=NsyMfYYbq10&t=1403s (Özel Bir Gün/Una giornata particolare (1977) 

10 Ağustos 2017 Perşembe

Benito Mussolini (1883-1945)

Benito Mussolini (1883-1945)

Evet, evet, evet.... Ve Mussoli'nin başı. 1934 seçimlerinden önce Roma'da Palazzo Braschi'nin ön cephesi https://timeline.com/these-photos-show-what-everyday-life-under-fascism-looked-like-72944c31f5ce

 Braschi Sarayı. İtalyan faşist döneminde, Benito  Mussoli'nin merkezi olarak kullanıldı, diktatörün dev heykeliyle süslendi. Savaştan sonra, 300 mülteci aileye ev sahipliği yaptı ve içerideki freskoların birçoğu ısınmak için yakılan ateşten çıkan yangınla ciddi hasar gördü. 1949'da sivil otoriteye devredildi,  1952'de kapsamlı bir restorasyondan sonra, müzeye dönüştürüldü. 
https://en.wikipedia.org/wiki/Palazzo_Braschi

Mussoli'nin doğduğu ev
http://www.gettyimages.co.uk/detail/news-photo/benito-mussolini-politiker-italien-1925-1943-45-diktator-news-photo/537149739#benito-mussolini-politiker-italien-1925194345-diktator-italiens-das-picture-id537149739
Siyasi mücadeleye sosyalist olarak katılan daha sonra İtalyan faşizmini kuran, diktatör Benito Amilcare  Andrea  Mussolini, 29 Temmuz 1883'te İtalya’nın kuzey bölgesindeki Forli eyaletinin Predappio kasabasına bağlı Varano di Costa köyünde doğdu. Mussolini'nin babası da sosyalist bir demirciydi. Bu nedenle birkaç kez tutuklanmış olan baba Mussolini, doğan oğlunun adını ünlü sosyalistlerin ve anarşistlerin adlarından esinlenerek takmıştı. Benito, ünlü Meksikalı isyancı Benito Juarez'den; Amilcare, bir anarşist olan Amilcare Caprini'den; Andrea, yerel bir sosyalist önder olan Andrea Costa'dan alınmıştı.

1892'de koyubir Katolik olan annesinin zoruyla papaz okuluna gitti. Ardından da Forli'deki öğretmen okulunu tamamladı (1901 ). Aynı yıl İtalyan Sosyalist Partisi'ne giren Mussolini,  1902'de öğretmen olarak Gualtier'de göreve başladı. Mussolini askerliğini yaptıktan sonra Varano di Costa 'da köylülerin eylemlerine karıştığı iddiasıyla tutuklandı. Bu arada Kant'tan Hegel’e, Kropotkin'den,  Marx’a kadar değişik görüşten birçok düşünürün kitaplarını okumuş ve eklektik bir dünya görüşüne sahip olmuştu.

Benito Mussolini, 1903'te İsviçre Bern'de 
İtalyan işçilerini ayaklanmaya kışkırttığı gerekçesi 
ile tutuklandı, daha sonra
sınır dışı edildi. 
http://silezukuk.tumblr.com/post/1372104924
 1909'da Trentino'da bir banka soygununa karıştığı öne sürülerek tutuklandı. Ancak duruşma sonunda beraat ederek bir yıl sonra İSP’nin [İtalyan Soyalist Partisi] Forli örgütünün sekreterliğine getirildi. Bu arada La Lotta di Classe (Sınıf Mücadelesi) adlı bir gazete çıkararak, kiliseye, devlet otoritesine ve milliyetçiliğe karşı yazılar yazdı.

1911'de ise İtalya’nın Trablusgarb'ta Osmanlı Devleti’ne karşı açmış olduğu savaşa karşı çıktığı için bir kez daha tutuklandı. 1912 deki parti kongresinden sonra partinin yayın organı Avanti'nin (İleri) yayın yönetmeni oldu, kısa sürede gazetenin tirajını arttırdı.
Avanti'nin karikatüristi Scalarini'nin hicvi.
http://www.scalarini.it/it/home

1. Dünya Savaşı patlak verdiği sırada savaşa karşı çıkan Mussolini, o yıllarda İtalya’yı sarsan işçi ayaklanmalarından, genel grevlerden korkan, bu nedenle hareketler sırasında pasif kalan iSP'yi eleştirerek, iktidarın alınabileceğini savundu. Ama kısa bir süre sonra bu tutumundan vazgeçerek savaşı savunması partinin yayın organından atılmasına yol açtı. Bunun üzerine kendi adına Poppulo d’Italia (İtalyan Halkı) adlı bir gazete çıkararak yıllardır savunduğu şeylerin tam zıddını yazarak milliyetçilik yapmaya başlayan Mussolini, hemen partiden atıldı ve hain ilan edildi. İtalya’nın savaşa girmesinden sonra cepheye gitti, burada yaralanarak geri döndü.

http://www.portalestoria.net/IMAGES%
20261/1922pnf.jpg
Savaşın kaybedilmesi İtalya'daki toplumsal bunalımın artmasına neden oldu. Fabrikalar işgal edildi, işçi sınıfının mücadelesi yükseldi. Mussolini ise 21 Mart 1919'da Milano'da bazı cumhuriyetçilerin, eski sosyalistlerin, cepheden dönen askerlerin anarşist ve sendikalislerin katıldığı  ilk faşist örgütü Fasci di Combattimento'yu kurdu. Mussolini Duce ( Önder) adını aldı. Bu örgütlenmeler kısa sürede İtalya’nın birçok kentine yayıldı. Karagömlek giyen örgüt üyeleri faşist diye adlandırılmaya başlandı. 15 Nisan 19l9'da Avanti gazetesini basan faşistler giderek terör yaratan bir kitle haline dönüştüler. Kasım 1919'da yapılan seçimlerde çok az oy almalarına rağmen 1921'deki seçimlerin sonucunda Mussolini  de olmak üzere 35 faşist meclise girdi. Daha önce silahlı çeteler kuran faşistler 9 Kasım 1921'de ise Roma'da toplanarakPartito Nazionale  Fascista adlı partilerini kurdular. 24 Temmuz 1922'de toplanan faşist kurultay iktidarı almak üzere Roma’ya yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün başında birçok köy, kasaba ve yerleşme yeri faşistler tarafından işgal edildi. Bu arada hükumeti  kurmakla görevli Salandra istifa edince faşistler için uygun bir ortam doğdu. Sonunda 31 Ekim 1922'de Kral Vittorio Emmanuel, Mussolini’yi Roma’ya çağırarak başbakanlığı verdi. İlk kabinesine Faşist Parti dışından da bakanlar alan Mussolini daha sonra seçim sistemini faşistler lehine değiştirdi. Bundan sonra seçim kampanyası sırasında estirilen terör ve düzenlenen saldırılar sayesinde Faşist Parti 1924 seçiminde büyük bir çoğunluk sağladı. Mussolini bundan sonra diktatörlüğünü ilan etti, bir yıl sonra Faşist Parti dışında diğer siyasal partileri kapattı.

Faşist liderler Roma yürüyüşünde.
https://it.wikipedia.org/wiki/Marcia_su_Roma
Mussolini diktatör olduktan sonra uyguladığı faşist politikayla İtalyan halkını tam bir baskı altına aldı. Dış politikada savaş kışkırtıcılığına başladı. 1935'te Habeşistan’a (şimdi Etiyopya) saldırdı. Savaşın sonunda kendisini imparator ilan etti. 
Bu propaganda kartpostalında ayaktaki çocuk İtalyayı, yerdeki çocuklar da
Habeşlileri temsil ediyor.
https://martinplaut.files.wordpress.com/2012/11/image1.jpg
1938'de Almanya ile birlikte Berlin-Roma Mihveri'ni kurdu. Almanya’nın; Avusturya, Çekoslovakya gibi ülkeleri işgal etmesinden sonra İtalya da Arnavutluk'a girdi. II. Dünya Savaşı çıkınca Mussolini bir süre savaşa katılmadı. Ancak Fransa’nın yenilmeye başlamasıyla birlikte Almanya’nın safında yer aldı. Hitler'e haber vermeden girdiği Yunanistan'daki direniş karşısında dayanamayan İtalyanlar, Kuzey Afrika'da yenilgiler aldı. Sonunda Temmuz 1943'te Müttefiklerin Sicilya’ya çıkarma yapması Mussolini'ninbalonunu söndürdü.

Kont Ciano ve Mussolini'ni kızı
 Edda'nın düğün törenleri
http://www.livornomagazine.it/
Silvestri/Giallo-trilussa-ciano.htm
Bir süre sonra toplanan Büyük Faşist Konsey Mussolini'nin görevden alınmasını kararlaştırdı. 25 Temmuz 1943'te yeni hükumeti Badoglio kurdu; Mussolini ise tutuklanarak, önce Ponza Adası’na daha sonra da Apeninlerde bir otele kapatıldı. Birkaç gün sonra Almanlar tarafından kaçırılarak Kuzey İtalya’da İtalyan Sosyal Cumhuriyeti'nin başına getirildi. Bu arada 3 Eylül 1943'te İtalya teslim oldu. Mussolini artık bir kuklaydı. Ocak 1944'te kendisine muhalefet eden ve aralarında damadı Kont Ciano’nun da bulunduğu Faşist Konsey üyelerini öldürttü. 17 Kasım 1945'te ise partizanlar tarafından yakalandı ve sevgilisi Clara Petacci ile birlikte Dongo'da kurşuna dizildi. Her ikisinin de cesedi Milano’ya getirilerek, ayaklarından asılarak teşhir edildi.

Mussolini'nin sonu
http://www.gettyimages.fr/%C3%A9v%C3%A9nement/benito-mussolini-italian-fascist-
leader-executed-52179578#28th-april-1945-from-the-ramp-of-a-big-gasoline-station-four-bodies-picture-id3293985

ayrıca bkz.
https://www.ushmm.org/wlc/tr/media_fi.php?ModuleId=0&MediaId=2105 (arşiv filmi, Berlin-Roma-Tokya Mihveri, Bu kayıt, Nürnberg mahkemelerindeki dava için Amerika Birleşik Devletleri tarafından hazırlanan ve duruşmalarda kullanılan “Nazi Planı” filminden alınmıştır.*)
https://www.youtube.com/watch?v=nrGZ_P2BZcM (Mussolini Hitler buluşması, 1944. Arşiv filmi)

Metnin Kaynağı: Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, cilt 3, S. 750-751

Görseller ve altyazıları bana aittir. DK

DİĞER bloglarıma da bkz. 

"MAYA MOR RASTGELE KARŞILAŞMALAR" TEFRİKA ROMAN
https://tefrika-mayamor.blogspot.com/

TARİH EĞİTİMİ
https://tarihegitimi.blogspot.com/

ANLATI, ÖYKÜ, OYUN

https://babillkulesi.blogspot.com/

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Rönesans Üzerine Notlar

Rönesans Üzerine Notlar



Ölü İsa/Ölü İsa Üzerinde Ağıt.  "The Lamentation over the Dead Christ" Andres Mantegna, 1490
"Kuzey İtalya'da ilk gerçek Rönesans sanatçısı Mantegna olarak kabul edilmektedir."
https://en.wikipedia.org/wiki/Andrea_Mantegna#/media/File:Andrea_Mantegna_-_The_Dead_Christ.jpg
Bugün Rönesans dendiğinde akla ilk gelen imgeler, Mantegna'nın, Boticelli'nin, Leonardo'nun, Raffaello'nun resimleri, Michelangelo'nun heykelleri, mimarideki göz kamaştırıcı teorik, teknik ve pratik ilerlemeler, çoksesli madrigallerin dünyevi neşesi, ilk opera deneyleri, kilise'nin kutsal Latince'sinde değil halk dillerinde yazılan bir edebiyatın doğuşu, Galileo'nun, Toricelli'nin bilimsel buluşları, Thomas More'un Campenella eserlerinde yansıyan ütopyacı düşünce,
Atlantik okyanusuna açılan gemilerin getirdiği servet üzerine olduğu kadar, bir idealin enkazı üzerine de kurulmuştu.


Binyıllardır sıradan insanların nihai politik ufkunu oluşturan şehirlerin eşit yurttaşlar  tarafından yönetildiği komünlerin hepsi, Rönesans'ın altın çağlarının başlangıcı olarak kabul edilen 15. yüzyılın başında nihai bir şekilde yenilgiye uğramış, yerlerini prensliklere, signorialara, oligarşik yönetimlere bırakmışlardı. Yeni eşitsizliklere yol açan, onun maddi temelini oluşturan ticari servetin sıradan insanlar için bile açtığı ufuklarla, doğrudan demokrasinin yaşandığı ender tarihsel anılardan biri olan komün deneyimlerinin anısı arasındaki gerilim, Rönesans kültürünün dinamizmini, parlaklığını besleyen başlıca kaynaklardan biriydi.
Son Yargı (1534-41), "The Last Judgement", Michelangelo.
üzerine tıklayarak büyütünüz. 
Rönesans, bilinçli bir "yeniden doğuş"; klasik diye anılan Yunan ve Roma biçimlerini yeniden canlandırma çabasıydı. Paralellik, belki de daha çok  Atina'nın klasik çağı değil de Helen kültürü ile ve Roma'nın imparatorluk dönemi arasındaydı. Her iki dönemde de politik hayat, daha sonraki dönemlerde bir anarşi dönemi diye anılacak olan bir doğrudan demokrasi deneyiminin bastırılması üzerine kurulmuştu.
Dahası, kültürel tezahürler açısından da, Rönesans'ın ifadeciliği Yunan'dan çok Roma'nın sanatını çağrıştırıyordu. Boticelli örneğinde (aşağıda) olduğu gibi, resim bir ideal düzeni yansıtmaya yöneldiğinde bile, Yunan'dan çok kır hayatını yücelten Roma "pastoralizm"ini* çağrıştıran bir ürün ortaya çıkıyordu.
Dahası Boticelli'nin Primavera ve Venüs' ün Doğuşu kadar "pagan" ve bilinçli olarak klasik modellerin
benimsendiği resimlerinde bile Ortaçağ'ın ve Hıristiyanlığın dini içeriğinin değilse de kültürel mirasının izlerini sezmek mümkün. Boticelli'nin resmettiği insan gövdelerinin oranları, klasik modellerde gözlenebilen oranlar değil, Ortaçağ'da daha çok Kuzey Avrupa'da benimsenen Gotik tarzın ustaları tarafından kullanılan oranlardı. Boticelli'nin bu resimleri yaptığı dönemi, Rönesans'ın en dingin, tabiatta en barışık anını, temsil ediyorsa, Ucello ve aşağıda bir cehennem tasvirinden bir ayrıntısı görülen Signorelli gibi ressamlar da en tedirgin, en dinamik yönünü temsil ediyorlardı. Bugün Boticelli'nin dinginliği estetik olarak daha yüksek takdir topluyor da olsa, tarihsel olarak tercih edilen Signorelli'nin huzursuzluğu oldu. Boticelli'nin kendisi, 15. yüzyılın sonunda keşiş Savanarola'nın adıyla anılan dini reform hareketine katıldı. Bir süre klasik konulara terk ederek, çok kırık bir çizgisel üslupla resim yapmayı sürdürdükten sonra lüks eşyalara karşı başlatılan yakma kampanyası sırasında kendi resimlerini ateşe attı.
Primavera (1482)
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3c/Botticelli-primavera.jpg

San Romano Savaşı , 1450, üç panelden biri. ***
https://en.wikipedia.org/wiki/Paolo_Uccello

Luca Signorelli, Cehennemdeki Lanetliler, 1499-1505. "The Damned in Hell" https://en.wikipedia.org/wiki/Luca_Signorelli#/media/File:Luca_Signorelli_001.jpg
Rönesans döneminin ideal ve korkularını yansıtmak konusunda, İtalyan ressamlar; eşsizdiyse de, 15. ve 16. yüzyıllar hayatının gündelik ve gerçek yüzünü tasvir edecek bir üslup geliştirme konusunda kuzeyli ressamlar çok daha başarılıydılar. Aşağıda Avrupa2nın başlıca mali merkezlerinden biri olan Antwerp'te (Anvers)** 1465- 1530 yılları arasında yaşamış olan Quentin  Massys'in "Para Bozan Adam ve Karısı" tablosu.
The Money Changer and His Wife (1514)
https://en.wikipedia.org/wiki/Quentin_Matsys#/media/File:Quentin_Massys_001.jpg


Kuzey Rönesansı'nın en önemli temsilcisi Jan van Eyck'ın bir eseri (kardeşi Hubert ile birlikte)
 Saint Bavo Katedrali, Ghent, 1432'de tamamlanmış.
https://en.wikipedia.org/wiki/Jan_van_Eyck#/media/File:Lamgods_open.jpg

.......................
*Kırsal yaşamın ideal formunu konu edinen edebiyat ve sanat türü. DK
**Belçika'da bir liman kenti DK
***Paolo Uccello’nun (1397-1475), San Romano Savaşı (1432) isimli üç panosu, geç Ortaçağ'a aittir.  Uccello, Erken Rönesans ile Geç Gotik arasında köprü oluşturan ve yeni perspektif şemalarını kullanan ressamlardan biridir. Panolarda zırhlar içindeki şövalyeler süslü atların üzerinde savaşırken görülmektedir. Atların üzerindeki üzengilere dikkat ediniz. https://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2016/04/feodaliteyi-uzenginin-icad-m-dogurdu.html

ayrıca bkz.
https://commons.wikimedia.org/wiki/Raffaello_Sanzio (Rafael'in eserleri)
https://www.youtube.com/watch?v=uO7GVjnt3CU (Raffaello'nun "Atina Okulu" Freski)
https://www.youtube.com/watch?v=IGophiltTG8 (Leonardo'nun "Son Akşam Yemeği")
https://www.youtube.com/watch?v=_tQQGAS6ddQ (Botticelli'nin "Venüs'ün Doğuşu"
https://www.youtube.com/watch?v=Ctci_zhGhvY (Madrigal örneği, Monteverdi'nin)
https://www.youtube.com/watch?v=sNwK3g38Fu0 (Kuzey Rönesansı'ndan bir örnek, Jan van Eyck’ın "Arnolfini’nin Evlenmesi")

Metnin kaynağı: Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, s. 2620-2621