Wilson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Wilson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2016 Pazar

Sevres Antlaşması'nda Kürdistan Meselesi

Sevres Antlaşması'nda Kürdistan Meselesi

Baskın Oran

2001
Sevres sonrası Osmanlı İmparatorluğundan ayrılması tasarlanmış bölgeler
Harita: Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I,  s: 127

Kürdistan ile iIgili Üç Madde 

Birinci Dünya Savaşından sonra kuzey Irak Kürtlerinin de yaşadığı Irak toprakları İngiltere'nin mandasına verildi. Sevresle saptanan Osmanlı sınırları içindeki Kürtlere ise, Sevres Antlaşmasının üç maddesi (md. 62-64) yerel (teritoryal özerklik getirmekte, bu özerkliğin bağımsızlığa dönüşmesini de ilk bakışta mümkün kılan bir ifade kullanmaktaydı. 

Md.62: "Fırat'ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan'ın güney sınırının güneyinde ve (...) Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde (...) üç üyeden [İngiliz, Fransız, İtalyan] oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. (...) 


Md.63: klasiktir: "Osmanlı Hükümeti, 62. maddede öngörülen [hükümlerle ilgili kararları] üç ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir." 

Md.64: "işbu Antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyetine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı tanımayı Türkiye'ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölge üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi, şimdiden yükümlenir. (...) 
"Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman, Kürdistan'ın şimdiye dek Musul İlinde kalmış kesiminde [İngiliz mandası altında] oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce [İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya] hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır."

Kürdistan'ın Bağımsızlığı Konusu 
Görüldüğü gibi md.62'ye göre Osmanlı sınırları içindeki Kürtler teritoryal özerkliğe kavuşmaktaydı. Yalnız, bu "özerk toprak"ın güney sınırı belli olmakla birlikte, kuzey sınırı belirsizdi. Çünkü bu sınır, aynı zamanda, kurulması kararlaştırılmış olan Büyük Ermenistan'ın güney sınırıydı ve sınırlar konusunu incelerken görmüş olduğumuz gibi, saptanması Sevres md.89 hükmü sonucu ABD Başkanı W.Wilson'a bırakılmıştı. (Wilson, daha ileride göreceğimiz gibi, Ermenistan'a Karadeniz'e açılma olanağı verecek bu saptamayı 22 Kasım 1920 tarihli bir belgeyle Müttefiklere ulaştıracaktır.) 

İşte, bu belirsizliktir ki, Sevres'in md.62 ile teritoryal özerklik  verdiği ve md.64'le bağımsızlık kapısını "açık" bıraktığı Kürtler, yine Sevres'in md.89'la getirdiği bu Ermeni tehdidi yüzünden, Ankara'nın yönettiği kurtuluş savaşına güçlü bir destek vereceklerdir.

En ilginç olan, md.64 idi, çünkü  Osmanlı Kürtlerine ilk bakışta büyük olanaklar getiriyor biçiminde yorumlanabilecek bu madde pek o kadar net değildi. Maddede, Osmanlı sınırları içindeki Kürtlerin bağımsız devlet kurabilmeleri için 2 koşul ileri sürmekteydi.

1) Osmanlı'dan bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak MC'ye başvurmak. 
Bu "kanıtlama"nın nasıl olacağı belli değildi. Bu bölgede pek bilinmeyen bir usul olan plebisit yapmanın zorluğu bir yana, böyle bir oylamanın sonucunun kimin tarafından "kanıtlama" olarak kabul edileceği de açık değildi. (Üstelik, aynı yönde bir oylama Lausanne'daki Musul görüşmeleri sırasında Ankara tarafından kuzey Irak için istendiğinde, Lord Curzon "Kürtler bir oy sandığını gördüklerinde bomba sanabilirler" diyecektir). Bununla birlikte, kesin olan bir husus varsa, o da bu konudaki saptamanın tamamen İngiliz etkisinde yapılacağıydı.

2) MC Konseyinin bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğuna karar vermesi ve Osmanlı devletini bu yönde bir kararı tanımaya çağırması. 
Bir kere, böyle bir kararın hangi ölçütlere dayanacağı tamamen belirsizdi. Bununla birlikte, ABD'nin MC'ye girmeyi kabul etmediği göz önüne alındığında ve Konsey'e tamamen İngiltere'nin egemen olduğu anımsandığında bu konuda da esas olarak İngiltere'nin etkili olacağı söylenebilirdi ve dolayısıyla Kürtlerin kaderi tamamen bu devletin eline verilmişti. İkincisi, bu durumda, böyle bir bağımsızlığın İngiltere'nin o sıradaki ulusal çıkarlarına uyup uymayacağı hususu önemli oluyordu. İngiltere gibi, "sürekli dostları veya düşmanları olmayan, yalnızca sürekli çıkarları olan" bir devletin ittifakları ise her an değişebilirdi. Nitekim, Kürtlere, güneydeki Suriye'ye egemen bir Fransa'nın etkisinde kalabilecek bir bağımsızlık vermektense, veya güneyde kendi mandası Irak'ta yaşayan Kürtlerle birleşerek güçlenebilecek bir Kürdistan yaratmaktansa, Sevres'le iyice zayıflamış bir Osmanlı'yı İngiltere tercih edebilirdi. 

işte, md.64'ün son fıkrasında yer alan ve ne anlam ifade ettiği açık olmayan hükmün (... hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır) işlevinin burada devreye girdiği söylenebilecektir: 

İngiltere için esas olan, güneydeki (Musul'daki) Kürtlerin yaşadığı petrol bölgeleriydi. Kuzeyin dağlar, kanyonlar ve yaylalarla parçalanmış arazisinde petrol olmadığı tahmin ediliyordu. Üstelik, buradaki Kürt aşiretlerini denetim altına almak, bu topoğrafya yüzünden çok zordu. İngiltere bu yüzdendir ki, önceleri istediği bilinirken, sonraları bu bölgeyi kendi mandası altına almaktan vazgeçmişti. ileride, kuzey Kürtlerinin yaşadığı bölgede petrol çıkarsa, İngiltere'nin buraya sahip çıkabilmesi, herhalde, kuzeydeki bağımsız Kürdistan'ın güneydeki İngiliz mandasına katılmasıyla olamazdı. Ancak bunun tersi mümkün olabilirdi. işte son fıkrayla İngiltere, herhalde, rakibi Fransa'nın böyle bir olasılığı engellemesini şimdiden önlemek amacını gütmüştü. 

Nitekim, San Remo hazırlık konferansının 19 Nisan 1920 tarihli oturumunda bu maddeyi ileri süren ve savunan bizzat Lord Curzon olacak, buna karşılık Fransız Başbakanı Millerand "konunun çekinceli olduğunun kaydedilmesini istediğini" belirtecektir (Olcay, s. 465-467). Zaten, Kürdistan'a doğrudan bağımsızlık vermek isteyen İngiltere'ye, Musul'da fazlasıyla ödün vermiş bir Fransa'nın karşı çıkmasıdır ki, özerklik formülüyle dahi olsa bu bölgenin Osmanlı toprakları içinde kalmasına yol açmıştır (Helmreich, s.22). 

Bu durumda Kürdistan'ın bağımsız olması, tamamen, İngiltere'nin uydusu olmasına  ve öyle kalacağı izlenimini vermesine bağlı gözüküyordu. Kürtlerin bağımsız devlet kurabilmelerinin bir büyük devlete tam anlamıyla bağlı olması durumu, Yüzyılın başında da, İngiltere'nin yerine ABD'nin geçmesiyle aynen sürecektir. 

Kaynak

Baskın Oran, "Sevres Barış Antlşaması"", Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s: 130-131

8 Nisan 2011 Cuma

What were the causes of World War I? What made it a “world” war?

What were the causes of World War I? What made it a “world” war?

The causes that lead to the First World War were complex, and to follow their development, we need to look at the second half 19th century and early 20th century: the European nationalist spirit during the nineteenth century and early twentieth century, the political and economic rivalry between the states, the excessive arming after 1871 and the two hostile military alliances. Leading to the World War I - imperialism, nationalism, militarism, and defense alliances - was an accumulation of facts and event; however, the immediate cause was the assassination of Archduke Franz Ferdinand, heir to the Austro-Hungarian throne, and his wife The Duchess of Hohenberg, in Sarajevo on 28 June 1914 by Bosnian Slaves recruited by Serbian terrorists. Austro-Hungary blamed Serbia and declared war. The assassination in Sarajevo was only the pretense or the alleged reason of the war; the causes of this first global conflict were much deeper: economic competition, imperialism and nationalism.

At the end of the 19th century the problem of nationalism in many parts of Europe was unresolved, leading to strained relations between the regions involved and various European countries. The nationalist spirit was also manifested in the economic conflict. At the dawn of the 20th century, Europe was the most powerful region in the world. European colonial empires ruled over most of the world, and due to the Industrial Revolution, Europe was the richest, generating the need of a larger market for goods. The main field of economic development was Africa, and colonial interests in this area have clashed several times since 1898; the economic rivalry in Africa between Germany on one side, and England and France, on the other side, was slowly bringing Europe on the break of war.

As a result of these tensions, between 1871 and 1914 European countries have adopted measures that have increased the domestic and external threat of war. Convinced that their interests were threatened, European powers maintained a huge army.

As tension was mounting in Europe, the contradictions between the great powers increased, and the armed conflict for dividing the world power became inevitable. The major powers pursued a foreign policy of expansionism and conquest in search of new sources of raw materials and markets for goods. England occupied colonies in Africa and Asia, while France took possession of some countries in the same area. Russia occupied territories in Iran and China, generating the armed conflict between the two Asian countries. Germany and Italy were after the redistribution of their colonies in the developing countries and desired to strengthen their positions by all means possible, in regard to Russia, France, Great Britain and the Austria-Hungary Empire. Germany’s tendency to become the largest military power and to break Britain's naval supremacy caused great tension between the two countries. This lead to the division of the world powers into two blocs: the Central Powers’ Triple Alliance (Germany, Austro-Hungary and Italy), and the Triple Entente (France, England and Russia). The Triple Alliance had as purpose was mutual aid in case of a Russian attack. The Triple Entente was a deterrent to the Triple Alliance and was part of France’s plan to surround Germany. Militant nationalism and the national issue turned into the Balkan area into a real powder keg ready to ignite at the slightest spark. With the Moroccan Crisis and Balkan wars, where Austria-Hungary and Russia were competing for power, peace was threatened and Europe was on the verge of war: this was the spark to ignite the conflict. The outbreak of war in July 1914 between the Triple Alliance and the Triple Entente marked the unequal political and economic development in the late 19th century and the beginning of the 20th century. England and France, old industrial countries with large colonial empires were overcome by countries like Germany and the United States, experiencing a strong industrial development.

On 8 May 1915, a German U-boat sank the British luxury liner ‘Lusitania’, killing 128 Americans, prompting President Wilson to reconsider the United States position towards the war. In April 1917 Wilson declared war on Germany, entering the world conflagration on the Entente side.

The World War I was a “world” war because major nations of the world are involved, affecting many countries on various continents.

Allan, Tony. The Causes of World War I. Chicago, IL: Heinemann Library, 2003.

Cojan, Vincent. World War I: A Military Timeline. Bucharest, Romania: The Didactic and Pedagogic Publishers, 1997.

Henretta, James A. and David Brody. America: A Concise History, Volume II: Since 1877. 4th ed., Boston: Bedford/ St. Martin’s, 2010, 640-644