Milletler Cemiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milletler Cemiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2017 Cuma

Herero ve Nama Kabilelerine Karşı Uygulanan Soykırımı

Herero ve Nama Kabilelerine Karşı Uygulanan Soykırımı


Herero ayaklanması ve şiddetle bastıran Alman birlikleri
http://www.ancient-origins.net/history-important-events/herero-and-namaqua-genocide-little-known-first-genocide-second-reich-003828
1880'lerde, Güney Afrika'da altının keşfedilmesiyle, büyük güçler arasında bu bölge için yoğun bir rekabet başladı. Bu rekabetin sonuçlarından biri, 1882’de Britanya ile Afrika'daki Hollanda kökenli maceracı Boerler arasında çıkan savaş;· bir diğeri ise Almanların 1884'te Güneybatı Afrika’yı ilhak etmesi idi.

General Trotha
20. yüzyıla varıldığında Almanya’nın Afrika'da başlıca dört sömürgesi vardı: Güneybatı Afrika, Alman Doğu Afrika’sı, Kamerun ve Togo. Ancak 1903’te Alman zulmü karşısında, bütün Afrika'da yaşanmış en geniş çaplı ayaklanmalardan biri başladı. 1907'ye kadar süren ayaklanmaya Alman silahlı kuvvetlerinin tepkisi, kitlesel bir soykırım oldu. Bölgeye gönderilen General Trotha,  Genel Kurmay Başkanı Kont Schlieffen’e ayaklananHerero ve Nama kabilelerinin "bir millet olarak yok olması gerektiğine inandığını" söylüyor, Kont Schlieffen de bu tavrı tamamen onayladığını bildiriyordu.

Bütün savaş, sırasında Almanların öldürdüğü 60 bin-80 bin kişiye ek olarak, kimi köyler Alman ilerlemesi karşısında toplu intiharı seçtiler. Alman Doğu Afrika’sı ise kan kaybını özellikle I.Dünya Savaşı sırasında yaşadı. Bölgedeki başarılı Alman komutanı, Albay Paul von Lettow Vorbeck’in düzenlediği başarılı  gerilla hareketleri sonucunda yalınızca İngiliz kontrolündeki Doğu Afrika’da 62.220 kişi öldürüldü (istatistiklerde ölen hamallar sayılmamış).


Ancak l.Dünya Savaşı sonunda Almanya bütün sömürgelerinden arındırıldı ve Milletler Cemiyeti’nin bir kararıyla, Güneybatı Afrika, Güney Afrika Birliği'ne katıldı.
Toplama kampındaki esir Hererolar
http://www.civox.net/Le-Memorial-de-la-Shoah-leve-le-voile-sur-le-massacre-de-65-000-Herero-et-10-000-Nama-entre-1904-et-1908-dans-la-colonie_a8183.html
Alman Güneybatı Afrika'sı, 1884-1915
https://quod.lib.umich.edu/j/jii/4750978.0012.201/--first-genocide-of-the-20th-century-and-its-postcolonial?rgn=main;view=fulltext



1884-1905 Güney Afrika...


Kamplardaki Nama, Herero ve mulattoes üzerine yapılan araştırmalar, ırk ve soykırım hakkındaki Alman fikirlerini destekledi. Daha fazla çalışma için yaklaşık 3.000 kafatası Almanya'ya gönderildi.
http://www.jpost.com/Blogs/The-Cutting-Edge/Nazi-Policy-and-Black-VictimsBefore-During-and-After-the-Holocaustfrom-Africa-to-Berlin-to-North-Carolina-453799


Ana Metin: Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 2, İletişim Yayınları, s. 426


ayrıca bkz.
https://lets-be-clear.blogspot.com.tr/2012/11/namibias-herero-and-nama-debunk-single.html (sömürge politikasıyla ilgili yazı ve görseller)
https://quod.lib.umich.edu/j/jii/4750978.0012.201/--first-genocide-of-the-20th-century-and-its-postcolonial?rgn=main;view=fulltext (ilgili yazı ve görseller)
http://www.civox.net/Le-Memorial-de-la-Shoah-leve-le-voile-sur-le-massacre-de-65-000-Herero-et-10-000-Nama-entre-1904-et-1908-dans-la-colonie_a8183.html (yazı ve görseller)

https://www.youtube.com/watch?v=8UehndG8HQg   (Belgesel - Before the Jewish Genocide was the Namibia Genocide and the Second Reich)

7 Şubat 2016 Pazar

Sevres Antlaşması'nda Kürdistan Meselesi

Sevres Antlaşması'nda Kürdistan Meselesi

Baskın Oran

2001
Sevres sonrası Osmanlı İmparatorluğundan ayrılması tasarlanmış bölgeler
Harita: Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I,  s: 127

Kürdistan ile iIgili Üç Madde 

Birinci Dünya Savaşından sonra kuzey Irak Kürtlerinin de yaşadığı Irak toprakları İngiltere'nin mandasına verildi. Sevresle saptanan Osmanlı sınırları içindeki Kürtlere ise, Sevres Antlaşmasının üç maddesi (md. 62-64) yerel (teritoryal özerklik getirmekte, bu özerkliğin bağımsızlığa dönüşmesini de ilk bakışta mümkün kılan bir ifade kullanmaktaydı. 

Md.62: "Fırat'ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan'ın güney sınırının güneyinde ve (...) Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde (...) üç üyeden [İngiliz, Fransız, İtalyan] oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. (...) 


Md.63: klasiktir: "Osmanlı Hükümeti, 62. maddede öngörülen [hükümlerle ilgili kararları] üç ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir." 

Md.64: "işbu Antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyetine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı tanımayı Türkiye'ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölge üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi, şimdiden yükümlenir. (...) 
"Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman, Kürdistan'ın şimdiye dek Musul İlinde kalmış kesiminde [İngiliz mandası altında] oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce [İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya] hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır."

Kürdistan'ın Bağımsızlığı Konusu 
Görüldüğü gibi md.62'ye göre Osmanlı sınırları içindeki Kürtler teritoryal özerkliğe kavuşmaktaydı. Yalnız, bu "özerk toprak"ın güney sınırı belli olmakla birlikte, kuzey sınırı belirsizdi. Çünkü bu sınır, aynı zamanda, kurulması kararlaştırılmış olan Büyük Ermenistan'ın güney sınırıydı ve sınırlar konusunu incelerken görmüş olduğumuz gibi, saptanması Sevres md.89 hükmü sonucu ABD Başkanı W.Wilson'a bırakılmıştı. (Wilson, daha ileride göreceğimiz gibi, Ermenistan'a Karadeniz'e açılma olanağı verecek bu saptamayı 22 Kasım 1920 tarihli bir belgeyle Müttefiklere ulaştıracaktır.) 

İşte, bu belirsizliktir ki, Sevres'in md.62 ile teritoryal özerklik  verdiği ve md.64'le bağımsızlık kapısını "açık" bıraktığı Kürtler, yine Sevres'in md.89'la getirdiği bu Ermeni tehdidi yüzünden, Ankara'nın yönettiği kurtuluş savaşına güçlü bir destek vereceklerdir.

En ilginç olan, md.64 idi, çünkü  Osmanlı Kürtlerine ilk bakışta büyük olanaklar getiriyor biçiminde yorumlanabilecek bu madde pek o kadar net değildi. Maddede, Osmanlı sınırları içindeki Kürtlerin bağımsız devlet kurabilmeleri için 2 koşul ileri sürmekteydi.

1) Osmanlı'dan bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak MC'ye başvurmak. 
Bu "kanıtlama"nın nasıl olacağı belli değildi. Bu bölgede pek bilinmeyen bir usul olan plebisit yapmanın zorluğu bir yana, böyle bir oylamanın sonucunun kimin tarafından "kanıtlama" olarak kabul edileceği de açık değildi. (Üstelik, aynı yönde bir oylama Lausanne'daki Musul görüşmeleri sırasında Ankara tarafından kuzey Irak için istendiğinde, Lord Curzon "Kürtler bir oy sandığını gördüklerinde bomba sanabilirler" diyecektir). Bununla birlikte, kesin olan bir husus varsa, o da bu konudaki saptamanın tamamen İngiliz etkisinde yapılacağıydı.

2) MC Konseyinin bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğuna karar vermesi ve Osmanlı devletini bu yönde bir kararı tanımaya çağırması. 
Bir kere, böyle bir kararın hangi ölçütlere dayanacağı tamamen belirsizdi. Bununla birlikte, ABD'nin MC'ye girmeyi kabul etmediği göz önüne alındığında ve Konsey'e tamamen İngiltere'nin egemen olduğu anımsandığında bu konuda da esas olarak İngiltere'nin etkili olacağı söylenebilirdi ve dolayısıyla Kürtlerin kaderi tamamen bu devletin eline verilmişti. İkincisi, bu durumda, böyle bir bağımsızlığın İngiltere'nin o sıradaki ulusal çıkarlarına uyup uymayacağı hususu önemli oluyordu. İngiltere gibi, "sürekli dostları veya düşmanları olmayan, yalnızca sürekli çıkarları olan" bir devletin ittifakları ise her an değişebilirdi. Nitekim, Kürtlere, güneydeki Suriye'ye egemen bir Fransa'nın etkisinde kalabilecek bir bağımsızlık vermektense, veya güneyde kendi mandası Irak'ta yaşayan Kürtlerle birleşerek güçlenebilecek bir Kürdistan yaratmaktansa, Sevres'le iyice zayıflamış bir Osmanlı'yı İngiltere tercih edebilirdi. 

işte, md.64'ün son fıkrasında yer alan ve ne anlam ifade ettiği açık olmayan hükmün (... hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır) işlevinin burada devreye girdiği söylenebilecektir: 

İngiltere için esas olan, güneydeki (Musul'daki) Kürtlerin yaşadığı petrol bölgeleriydi. Kuzeyin dağlar, kanyonlar ve yaylalarla parçalanmış arazisinde petrol olmadığı tahmin ediliyordu. Üstelik, buradaki Kürt aşiretlerini denetim altına almak, bu topoğrafya yüzünden çok zordu. İngiltere bu yüzdendir ki, önceleri istediği bilinirken, sonraları bu bölgeyi kendi mandası altına almaktan vazgeçmişti. ileride, kuzey Kürtlerinin yaşadığı bölgede petrol çıkarsa, İngiltere'nin buraya sahip çıkabilmesi, herhalde, kuzeydeki bağımsız Kürdistan'ın güneydeki İngiliz mandasına katılmasıyla olamazdı. Ancak bunun tersi mümkün olabilirdi. işte son fıkrayla İngiltere, herhalde, rakibi Fransa'nın böyle bir olasılığı engellemesini şimdiden önlemek amacını gütmüştü. 

Nitekim, San Remo hazırlık konferansının 19 Nisan 1920 tarihli oturumunda bu maddeyi ileri süren ve savunan bizzat Lord Curzon olacak, buna karşılık Fransız Başbakanı Millerand "konunun çekinceli olduğunun kaydedilmesini istediğini" belirtecektir (Olcay, s. 465-467). Zaten, Kürdistan'a doğrudan bağımsızlık vermek isteyen İngiltere'ye, Musul'da fazlasıyla ödün vermiş bir Fransa'nın karşı çıkmasıdır ki, özerklik formülüyle dahi olsa bu bölgenin Osmanlı toprakları içinde kalmasına yol açmıştır (Helmreich, s.22). 

Bu durumda Kürdistan'ın bağımsız olması, tamamen, İngiltere'nin uydusu olmasına  ve öyle kalacağı izlenimini vermesine bağlı gözüküyordu. Kürtlerin bağımsız devlet kurabilmelerinin bir büyük devlete tam anlamıyla bağlı olması durumu, Yüzyılın başında da, İngiltere'nin yerine ABD'nin geçmesiyle aynen sürecektir. 

Kaynak

Baskın Oran, "Sevres Barış Antlşaması"", Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s: 130-131