mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
29 Temmuz 2022 Cuma
3 Kasım 2021 Çarşamba
13 Yaşında Antik İskit Savaşçısı Olan Bir Kız Mezarı Ortaya Çıkarıldi
bayramcigerli.blogspot.com
Bayram Cigerli
Bilmeniz Gerekenler
Çocuk
Çocuk Savaşçı
Faydalı Bilgiler
İlginç Bilgiler
İskitler
mitoloji
Mumya
Rusya
Tarih
Tarihi Olaylar
Rohat Fatih
Comment
13 Yaşında Antik İskit Savaşçısı Olan Bir Kız Mezarı Ortaya Çıkarıldi
Yeni Dna Analizi, Antik İskit Savaşçısının 13 Yaşında Bir Kız Olduğunu Ortaya Çıkardı
Antik tanrılar, savaşçılar ve kralların olduğu bir zamanda , savaşçı kadınlar kabilesinin hikayesi Yunan Mitolojisinde yer almaktadır. Tanrıların kızları olduğu söylenen, Anadolulu
1 Kasım 2021 Pazartesi
Anunnakiler, İnsanları yarattılar ve dünyayı terk ettiler
bayramcigerli.blogspot.com
Anunnakiler
Bayram Cigerli
İlginç Tarih
İlginç Tarihi Olaylar
mitoloji
Tanrılar
Tarih
Tarihi Olaylar
Rohat Fatih
Comment
"Bazı araştırmacılar Anunnakilerin bu dönemde dünyaya döneceklerini düşünüyor. Sümer mitolojisinde Anunnaki, Dünya’ya gelen ve sonunda insan ırkını yaratan iyi ve kötü tanrı ve tanrıçalar grubuydu. Dünya çapında birçok yazar tarafından Anunnakilerin dünyaya gelmiş olduğuyla ilgili sayısız kaynak toplandı. Antik bir geçmişte dünyaya gelen Anunnakiler,
Anunnakiler,Kimdir ne yaptılar, Tarih neden görmezden geliyor
bayramcigerli.blogspot.com
Anunnakiler
Bayram Cigerli
İlginç Tarih
İlginç Tarihi Olaylar
Kim Kimdir
mitoloji
Sümerler
Tarih
Tarihi Olaylar
Rohat Fatih
Comment
"Sümer metinlerinde bulunan Anunnakiler gerçeği ve Sümer mitolojisinin görmezden gelindiği iddiaları son dönemlerde sıkça dile getiriliyor. Yunan ve Roma mitolojilerinin kaynağını oluşturan Sümer metinleri daha eski bir tarihe sahip olmalarına rağmen oldukça zengin bilgilerle dolu. Sümer metinlerinde
17 Ekim 2019 Perşembe
Süryani Metinlerinde Geçen İskender Efsanesi
Dilara Kahyaoğlu
2012
Süryanilere (bkz. Süryaniler ve Ermeniler) ait “Süryani Büyük İskender Hıristiyan Efsanesi"nde Hunların adının geçtiğini görünce şaşırabilirsiniz. Büyük İskender (MÖ 4.yy) ile Hunların (4. -5. yy) Avrupa’da görülmesi arasında yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman farkı var. Ama bu iki ismin aynı anlatıda yan yana gelmesinin, eğer efsaneler söz konusu ise; imkânsız olmadığını biliriz. Adı üstünde, efsane işte…
Efsane şu noktada gerçekleri yansıtmaktadır: Hunlar isminde bir halk vardır ve onlara önderlik edenler bulunmaktadır (kralların listesi) ve 4.yüzyılda ilk kez Kafkaslardan güneye inmişler (363-373) Ermenistan’ı geçerek Urfa’ya kadar gelerek buraları talan etmişlerdir. Girdikleri bölgede yazılı kültüre sahip olan halklar Ermeniler ve Süryaniler olduğu için bugün elimize geçen çok az sayıdaki kayıtlardan Hunlarla ilgili ilk bilgileri böylece öğreniyoruz. Tarihsel kayıtlar bunlarla sınırlı değildir esas bilgi aldığımız kaynaklar Romalılara aittir çünkü Kavimler Göçü (bkz. Kavimler Göçü) sonrasındaki süreçte Hunların ve diğer kavimlerin ilişkide olduğu iki devlet vardı: Doğu (Bizans) ve Batı Roma. (Bkz. Batı Roma’nın Çöküşü).
2012
Efsane Deyip Geçmeyin...
Fritz Lang'in yönettiği 1924 yapımı Nibelungen filminden bir sahne. http://www.imdb.com/title/tt0015175/?ref_=md_ph_tt1 |
Süryanilere (bkz. Süryaniler ve Ermeniler) ait “Süryani Büyük İskender Hıristiyan Efsanesi"nde Hunların adının geçtiğini görünce şaşırabilirsiniz. Büyük İskender (MÖ 4.yy) ile Hunların (4. -5. yy) Avrupa’da görülmesi arasında yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman farkı var. Ama bu iki ismin aynı anlatıda yan yana gelmesinin, eğer efsaneler söz konusu ise; imkânsız olmadığını biliriz. Adı üstünde, efsane işte…
Adı geçen efsanede şunlar anlatılır :
Muhteşem seferleri sırasında İskender’in yolu Ermenistan’a düşer Muşaş Dağını aşarak, Bahl-Lepta ovasına varır. Ovanın etrafı büyük aşılmaz dağlarla kaplıdır. Ova halkı İskender’i karşılamaya koşar, aralarında tüccarlar da vardır. Onlar İskender’e şöyle derler: Ey İskender, sayende burada huzur içinde yaşıyoruz etrafımızdaki dağları henüz aşmayı başaran olmadı ama duyduk ki dağların ötesinde Hunlar yaşamaktaymış, onların krallarının Ye’cüc, Me’cüc gibi Yafes oğullarının kralları oldukları söyleniyor.”
Daha sonra İskender’e Hun krallarının listesini sunarlar. Listede birçok isim vardır. İşte Hun krallarına ait en eski listelerden biri budur. Onlar o sırada Hunlara liderlik eden kişilerin isimler miydi gerçekten? Efsaneler ne kadar gerçeği barındırır?
Yecüc ve Mecüc (bkz. Yecüc Mecüc) isimlerini duyan İskender çok şaşırır (çünkü bunlar Apokalipsis’e ve Hezekiyal peygambere ait apokaliptik bir kehanete göre insanoğlunun başına bela olacak bir nesildir, kıyamet habercileridir). İskender, hemen üç bin demirci ve çilingir ile üç bin bakırcıyı görevlendirir. Onlara on iki dirsek yüksekliğinde, dokuz dirsek genişliğinde muazzam bir kapı yaptırır. Demir ve bakırla bu kapıyı, dağdaki Daryal Geçidi’ne yerleştirir. İskender’in amacı; Hunların güneye inerek memleketleri tahrip ve İskenderiye kütüphanesi ile arşivinin yağma edilmesini önlemektir. Bu arada İskender, Hunların kapıyı geçecekleri, Romalılarla, İranlıların topraklarını işgal edecekleri ve sonra geri dönecekleri kehanetinde de bulunur, üstelik bu kehaneti kapının üzerine de yazdırır. Kehanet bununla da bitmez Hunlar sonra tekrar geri gelecek, işte o zaman Arz titreyecek ve Allah’ın emriyle dünya üzerinde hüküm süreceklerdir.
Kapı iki kere aşılacaksa o zaman kapının anlamı neydi diye aklımıza bir soru takılabilir. Efsaneler de; diller, canlılar gibi yaşar. Zamanın olaylarından etkilenerek değişir, içine yeni ögeler katılır, çok çok eski bir efsane ise; artık ilk halini tahmin etmek bile zordur. Efsaneler işin başında sözlü kültür içinde doğar, dilden dile anlatılarak çoğalır, yayılırlar. Sonra birileri bu sözlü malzemeleri (masal, efsane, destan, balad vb.) yazıya geçirir işte o anda dolaşımda olan sözlü versiyonlardan biri kaydedilmiş olur. Yazılı versiyon o haliyle saklanır, günümüze kadar ulaşır veya ulaşamaz… Ama bu durum farklı yazılı versiyonların üremesine engel değildir. Böylece aynı efsanenin farklı yazılı versiyonları da zaman içinde ortaya çıkar. Bir versiyonun kendi içinde veya versiyonlar arasında çeşitli tutarsızlıklar da görülebilir. Ama konunun uzmanları çeşitli yöntemlerle bunları çözümlemeye çalışır.
Yukarıdaki örneğe dönecek olursak İskender efsanesinin ilk halini ve ne zaman, neden doğduğunu bilmiyoruz. İlk halinde o zamanın “barbarları” (bkz. Barbarlar) İskitlere karşı İskender’in kuzeye yani Kafkaslara koruyucu bir kapı diktirdiğinden bahsediliyor olabilir. Ama elimizdeki versiyon apokaliptik inançlardan etkilenen bir metindir. Apokaliptik unsurlar, sonradan efsaneye eklenmiştir. (bkz. Apokalisis, apokaliptik)
Efsane şu noktada gerçekleri yansıtmaktadır: Hunlar isminde bir halk vardır ve onlara önderlik edenler bulunmaktadır (kralların listesi) ve 4.yüzyılda ilk kez Kafkaslardan güneye inmişler (363-373) Ermenistan’ı geçerek Urfa’ya kadar gelerek buraları talan etmişlerdir. Girdikleri bölgede yazılı kültüre sahip olan halklar Ermeniler ve Süryaniler olduğu için bugün elimize geçen çok az sayıdaki kayıtlardan Hunlarla ilgili ilk bilgileri böylece öğreniyoruz. Tarihsel kayıtlar bunlarla sınırlı değildir esas bilgi aldığımız kaynaklar Romalılara aittir çünkü Kavimler Göçü (bkz. Kavimler Göçü) sonrasındaki süreçte Hunların ve diğer kavimlerin ilişkide olduğu iki devlet vardı: Doğu (Bizans) ve Batı Roma. (Bkz. Batı Roma’nın Çöküşü).
İskender'in gerçekten de boynuzu vardı. Boynuzlu İskender efsaneleri bu olgudan, paranın üzerindeki görüntülerden kaynaklanmış olabilir mi? Mümkün. Görselin Kaynağı: Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler |
Boynuzlar bu resimde daha net görünüyor |
Bu yazının uzun hali şurada: https://tarihegitimi.blogspot.com/2015/11/efsane-deyip-gecmeyin-iskender-ve.html
Bu yazıyı hazırlarken esas olarak şu kaynaktan yararlandım:
Attila ve Hunları, Gyula Nemeth, DTC Fakültesi Yayınları, 1982, içinde Sandor Eckhardt'ın makalesi. s: 53-55,
Attila ve Hunları, Gyula Nemeth, DTC Fakültesi Yayınları, 1982, içinde Sandor Eckhardt'ın makalesi. s: 53-55,
Kaynak belirtilmeden kullanılamaz
22 Mart 2019 Cuma
Sümer Yaratılış Mitosları
Temel mitosların Sümerli biçimiyle bulduğumuz ikincisi[3], çok geniş bir alana yayılmış olan Yaradılış mitosudur. Burada, eskiçağ (antik) yaradılış mitoslarından hiç birisinde, ex nihilo (hiç yoktan) yaratış kavramıyla karşılaşmadığımızı belirtmeliyiz. Tüm eskiçağ, mitoslarında yaratış, başlangıçtaki kargaşa (kaos) durumuna bir düzen verme eylemi olarak görünür. Asur-Babil malzemesini incelemeye başlayınca, kozmogoni mitosunun (evrenin oluşumu mitosunun) burada tek bir ana biçimiyle, ünlü Enuma Eliş ile, günümüzde genellikle kullanılan adıyla söylemek gerekirse, "Yaradılış Destanı" biçiminde bulunduğunu göreceğiz.
Ancak Sümer malzemesinde Asur-Babil yaradılış mitosunun dengi olan bir şeyle karşılaşılmaz. Profesör Kramer, Sümer kozmogonisinin çeşitli orijin mitoslarından derlenerek toparlanması gerektiğini göstermiştir ve aşağıdaki anlatıma[4]onun bu yoldaki araştırmalarına dayanmaktadır. Bununla birlikte, Kramer, Sümerce bilgimizde büyük boşlukların bulunduğunu ve Sümer mitoslarının üzerlerine yazılmasıyla zamanımıza kalabilmeleri sağlanan tabletlerin birçoğunun kırık ve eksik olduğunu anımsatmaya özen gösterir. Böyle olunca, Sümerce bilgimizin bugünkü durumuyla, Sümer mitolojisinin parçaları birbirine tutarlı olarak bağlanmış bir anlatımını vermemizin olanağı bulunmamaktadır.
Bu gerçekten de güzel olan görseli dikkat çekmek amacıyla buraya aldım ! Bu Sümer silindir mühründe geleneksel kayıklarla ulaşılabilen deniz/su kenarında bir kapı görünüyor. Bu yerin/şehrin Eridu olduğu bu yapının da Enki'nin Evi veya tapınağı olduğu iddia ediliyor. Mühür British Museum'da BHRN31 numarasıyla kayıtlıymış. Ben online olarak araştırdım ama bulamadım. Benim için doğrulanmamış bir görseldir. Görsel tek bir kaynaktan yayılmış (yukarıdaki link) DK |
Anlatış kolaylığı sağlaması bakımından Sümer Yaradılış mitosları, "evrenin kökeni", "evrenin düzene konması" ve "insanın yaradılışı" olarak üç başlık altında toplanabilir.
Evrenin Kökeni: Sümer tanrılarının bir listesini veren bir tablette, adı "deniz" için kullanılan ideogramla[5]yazılan tanrıça Nammu, "Gök'ü ve Yer'i doğuran ana" olarak betimlenir. Öteki mitoslardan, gökyüzünün ve yeryüzünün, başlangıçta, tabanı yer, tepesi gök olan bir dağı oluşturdukları anlaşılıyor. Gök, tanrı An; Yer, tanrıça Ki olarak kişileştirilmiştir; onların birleşmelerinden de hava-tanrıEnlil doğmuştur; Enlil ise Gök ile Yer'i birbirinden ayırmış, evreni gökle yerin birbirinden hava ile ayrıldığı bir varlık biçimine sokmuştur. Sümer mitolojisinde ilksel denizin kökeni hakkında ise herhangi bir açıklama verilmemektedir.
Evrenin Düzenlenmesi: Yaradılış motifinin evrenin düzene sokulmasıyla ilgili yönü, göksel cisimlerin ve Sümer uygarlığının çeşitli öğelerinin nasıl var olduklarını açıklayan birçok mitos ile anlatılmıştır. Söz konusu mitoslardan ilki, ay-tanrı Nanna'nın, ya da öteki [Sami] adıyla Sin'in doğuşuyla ilgilidir. Ayrıntıları açık değildir ve ileride edinilecek bilgiler bunlarda değişiklikleri gerektirebilir; bununla birlikte, mitosun ana çizgisi, Sümer panteonunun yüce tanrısı olan, sunağı Nippur kentinde bulunan Enlil'in tanrıça Ninlil'e tutulması ve bu tanrıça, Nunbirdu Irmağı'nda yelken açmış seyrederken onun ırzına geçmesi doğrultusunda gelişir. Enlil bu ağır suçundan dolayı yeraltı dünyasına sürülür; ama karnı iyice şişmiş olan Ninlil geride bırakılmayı kabul etmez ve Enlil'in ardından ölüler dünyasına gitmeyi isteyip bu isteğinde direnir. Böyle bir durum, Ninlil'in çocuğu ay-tanrı Nanna'nın, göklerin ışığı olmak yerine, karanlık ölüler dünyasında doğmasına yol açınca, Enlil, Ninlil'in ölüler dünyasının üç tanrısal varlığının annesi olmasını, onların Nanna yerine bırakılmalarını sağlayarak, Nanna'nın göğe çıkmasına olanak verecek karışık bir plan hazırlar. Bu ilginç ve daha önce varlığından haberli olmadığımız mitosun, daha önce sözünü ettiğimiz Tammuz-İştar mitosunun uğradığı değişikliğin bir ipucunu verdiği açık. Tammuz ayinlerinde "Enlil" sözünün sık sık Tammuz'un sanı olarak yer aldığını ve aynı biçimde İştar için "Ninlil" adının kullanıldığını görürüz; öyle ki, İnanna'nın ölüler dünyasına inişine ilişkin Sümer mitosunun en eski biçiminde açıklanmadan bırakılmış olan iniş nedeni, İştar'ın yeraltı dünyasına inişinde, ay-tanrı Nanna'nın doğuşuyla ilgili bu mitosda bir açıklamaya kavuşmaktadır.
Sümer panteonunda ay-tanrı Nanna, öteki adıyla Sin, tanrıların en büyüğüydü ve güneş-tanrı Utu, Nanna ile eşi tanrıça Ningal'in çocuğu sayılıyordu. Daha sonraki İbrani kozmogonisinde bu durum tersine çevrildi ve klasik çağ mitolojisinde olduğu gibi, güneş ışık saçan tanrıların en büyüğü konumuna gelirken, ay, bir tanrı değil tanrıça sayıldı.Sümerliler, Nanna'nın bir gaffeh, yani Fırat üzerinde ulaştırmacılıkta kullanılan yuvarlık kayık içinde, kökenleri açıklanmış olmayan yıldızlar ve gezegenler eşliğinde yolculuk ettiğine inandılar.
Enlil gökyüzünü yeryüzünden ayırdıktan sonra ve göklerin aydınlanması, [ay-tanrı] Nanna [güneş-tanrı] Utu ile öteki gezegenler ve yıldızlar tarafından sağlandıktan sonra, sıra, evrenin yeryüzü bölümünün düzene sokulmasına gelmişti ve yeryüzü düzeninin çeşitli öğeleriyle ilgili çeşitli mitoslar geliştirildi. Pek de mantığa uygun olmayan bir biçimde, tanrıların kentlerinin ve tapınaklarının, evrenin düzeninin kurulmasıyla ilgili çeşitli tanrısal etkinliklerin sonuna konan "insanın yaratılması" olayından önce var oldukları düşünüldü. Bitkiler dünyası, sığırlar, tarım araçları ile uygarlığın çeşitli zanaatları, Enlil'in buyruklarını yerine getiren küçük tanrılar eliyle dolaylı olarak var edilmiş olsalar da, Enlil'in bunların asıl yaratıcısı olduğuna inanıldı. Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, Babilonyalı bilgelik tanrısı Ea[6]'nın önerisiyle, Enlil iki küçük tanrı olan sığır-tanrı Lahar ve tahıl-tanrıça Aşnan'ı, tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamaları amacıyla yaratır[7]. Mitosda bunların yeryüzünde yarattıkları bolluk anlatılır; ne var ki şarap içip sarhoş olan bu iki küçük tanrı, tartışmaya, kavgaya başlayarak görevlerini unuturlar; öyle ki, tanrılar gereksinimleri olan şeyleri elde edemez olurlar. İnsan, işte bu duruma bir çare bulmak için yaratılır. Aşağıdaki dizeler, mitosun Lahar ve Aşnan ile ilgili bölümünün Kramer tarafından yapılmış çevirisidir:
O günlerde, tanrıların yaratış odasında,
Onların Dulkug evinde Lahar'a ve Aşnan'a biçimleri verildi;
Lahar ve Aşnan'ın yapılışında;
Dulkug Anunnaki'si[8] yediler ama doymadılar;
Katkısız koyun sütlerini... ve iyi şeyleri,
Dulkug Anunnaki'si içtiler, ama kanmadılar;
Katışıksız koyun sürülerinin sağlayacağı iyi şeyler hatırına
İnsana nefes verildi.
Yiyecek ve giyecek sağlanmasıyla ilgili mitoslar yanı sıra uygarlığın öteki öğeleriyle ve evrenin düzene, sokulmasına ilişkin öteki öğelerle ilgili çeşitli mitoslar da vardır. Büyük bir bölümü bugüne dek aydınlatılamamış uzun bir şiirde, "kazma"nın Enlil tarafından yaradılışı ve bu değerli aracın evlerini ve kentlerini kurabilmeleri için, “kara başlı halk”a[9]armağan edilişi anlatılmaktadır. Bir başka mitosda, Enki'nin Sümer'e uygarlığın gerekli öğelerini sağlamak için yaptıkları betimlenmektedir. Bu mitos, Enki'nin, Sümer'den başlayarak, tanrıların evrene düzen getirmeleriyle ilgili yaratıcı etkinlikleri anlamına gelen Sümerce terim ile "yazgıları saptayarak", dünyanın çeşitli bölgelerini nasıl dolaştığını anlatmaktadır. Bu yolda Enki, önce Ur kentine, oradan, olasılıkla Mısır'ı belirtmek için kullanılan [işaret ile, ad ile] Meluhha'ya, sonra, içlerini balıklarla doldurduğu Dicle ve Fırat ırmaklarına gider ve daha sonra Basra Körfezi'ne uğrar. Uğradığı tüm bu ülkelerin üzerlerine, onların yönetimini üstlenecek birer tanrı ya da tanrıça atar. Bu ilginç mitosun Kramer tarafından yapılmış çevirisinin bir pasajı bize, Enki'nin söz konusu uygarlaştırıcı etkinliklerinin neler olduğunu gösterecektir:[10]
O (Enki)[11]a sabanı ve boyunduruğu sürdü;
Büyük Prens Enki öküzleri..,
Katışıksız ürünlere haykırdı,
Sağlam duran tarlada tahıl yetiştirdi;
Ovanın efendisi[12]kıymetli taşı ve süsü,
Enlil'in... çiftçisi [Enki]
Enkimdu'ya, tanrısı olduğu kanalların ve setlerin
bakımı görevini verdi.
Efendi sağlam duran yeri çağırdı, ona çok tahıl ürettirdi.
Enki onun küçük ve büyük taneli fasulyelerini
çıkarmasını sağladı...
... tahılını ambar için öbek yaptı.
Enki ambara ambar kattı,
Enlil ile birlikte, O ülkede bolluğu artırır;
Kafası.. . [şöyle] yüzü... [böyle] olan
Ülkenin kudreti, karabaşlı halkın sarsılmaz desteği,
Herşeye güç veren
... hanımefendi [tanrıça] Aşnan'ı
Enki görevlendirdi.
Enki daha sonra kerpiç-tanrı Kabta'yı, kazma ve kerpiç kalıbı işlerinin başına getirir. Temeller atar ve evler kurar ve onları "Enlil'in büyük yapıcısı" Muşdamma'nın yetkisi altına koyar. Ovayı bitki ve hayvan yaşamıyla doldurur ve üzerine "dağın kralı" Şumugan'ı görevli bırakır. Ve son olarak Enki, koyun ağılları ve ahırlar kurup, onları koyun çobanı çoban-tanrı Dumuzi'nin yönetimi altına verir.
Evrenin örgütlendirilip düzene konmasıyla ilgili olup üzerinde duracağımız son mitos, tanrıça İnanna'nın, öteki adıyla İştar'ın yaptıklarıyla ilgilidir. "Yazgıların saptanması" deyişinin anlamını daha önce açıklama fırsatı bulmuştuk. Babilonya mitoslarını incelemeye başlayınca ise, "yazgıların tableti" adı verilen bir nesnenin birçok mitosda önemli bir yerinin olduğunu göreceğiz. Tanrının sayılan niteliklerinden biri, bu tablete sahip olmaktı ve bu tabletlerin çeşitli nedenlerle çalındığını ya da zorla ele geçirildiğini okuruz. Bunlara sahip olan tanrı, evrenin düzenini denetleme gücüne de sahip oluyordu. Şimdi ele alacağımız mitosda İnanna, uygarlığın nimetlerini kendi kenti Erek'e sunmak istemektedir. Bu isteğini gerçekleştirebilmek için, tanrıçanın mi[13]denen şeyi elde etmesi gerekmektedir; ki, bu, Akadca'da "yazgı tabletleri" denen şeye sahip olmakla kazanılan aynı gücü anlatan Sümerce bir sözcük olsa gerek.
Mi'ler bilgelik tanrısı Enki’nin elindedir. nedenle İnanna, Enki'nin oturduğu yere, tatlı suların derinliği olan Apsu’daki evinin bulunduğu kente, yani Eridu'ya gider. Enki, kızını konukseverlikle karşılar ve onun için büyük bir şölen verir. Şaraptan[14]mest olunca kızına mi'leri, yani Kramer'in deyişiyle “Sümer kültür biçiminin temelini oluşturan “ tanrısal kararları da dışarıda bırakmaksızın, ne isterse armağan edeceğine söz , verir. Mitosda Sümer uygarlığını oluşturan yüzün üzerinde öğenin bulunduğu bir liste verilir. İnanna bu armağanları sevinerek alır ve onları barkasına,[15] "göklerin teknesi"ne yükleyip Erek'e doğru yelken açar. Enki sarhoşluktan ayılıp kendisine gelince, mi’lerin her zamanki yerlerinde bulunmadıklarını anlar. Mi’lerin konduğu yerle ilgili sözler, bunların tabletler biçiminde olduklarını göstermektedir. Mi'lerin yittiğini anlar anlamaz Enki, habercisi İsimud'u onları geri alması buyruğuyla yollar. Bunu yedi kez yinelediği halde, her keresinde, İnanna'nın daha önce sözünü ettiğimiz veziri olan Ninşubur tarafından engellenir. Böylece tanrıça uygarlığın nimetlerini Erek'e[16]getirir.
Sümer silindir mühründe, "Oturan Tanrı ve Ziyafet Sahnesi" Buradaki tanrının Enki olduğu düşünülmektedir. Arkada çıplak olarak görülen (?) tanrıçanın İnanna olduğuna inanılır. Tanrı bir masanın önünde oturmakta ve içki içmektedir. Belki de bu sahne efsanelerde anlatılan 100 ME'yi ele geçirmek için Enki'yi sarhoş etmeye çalışan İnanna'yı anlatmaktadır. Koyu kahverengi steatit taşı (sabun taşı veya talk taşı), 33 x 17 mm, I. Hanedanlık dönemi, MÖ 2900-2700 |
insanın Yaradılışı : Lahar ile Aşnan mitosunun insanın tanrılara hizmet etmesi için yaratılışıyla sona erdiğini az önce görmüştük. Metninin çözülmesi güç ve kopuk durumda olduğu bir başka mitos, insanın nasıl yaratıldığını anlatmaktadır. Söz konusu Sümer mitosu, Babilonya Yaradılış Destanı'nda insanın yaradılışıyla ilgili olarak söylenenlerden azımsanamayacak derecede farklıysa da, her iki mitosdaki anlatım, insanın yaradılış amacı noktasında, yani insanın, toprağı sürüp, tanrıları geçimlerini sağlamak için çalışmak yükünden kurtararak onlara hizmet etmesi için yaratılmış olması bakımından uyuşmaktadır.[17]İlgili Sümer mitosunda tanrılar yiyeceklerini alamadıklarından yakınırlar.
Tanrıların başları sıkıştığında genellikle başvurdukları tanrı olan bilgelik tanrısı Enki uykudadır; ama ilksel okyanus, tanrıların anası Nammu, onu uyandırır. Enki'nin buyrultularıyla Nammu ile doğum tanrıçası Ninmah, Kramer'in çevirisinde "iyi ve soylu yaratıcılar" olarak nitelenen tanrısal varlıklarların da desteğiyle,"derin suların üzerindeki" balçığı karıp, insanı var ederler. Bu mitosun üzerinde yazılı bulunduğu tablet kopuk, metni ise çözülmesi güç ve bulanık bir dille yazılmış olmakla birlikte, bazı ilginç ayrıntılar görülebilmektedir. Enki insanın yaratılmasını kutlamak için bir ziyafet verir, Enki ve Ninmah çok şarap içip sarhoş olurlar. Ninmah "derin suların üzerindeki" balçıktan biraz alıp, birinin kısır kadın, ötekisinin hadım erkek olması dışında ne oldukları belirsiz altı farklı insan yaratır. Enki hadımın yazgısının kralın önünde [hizmete] durmak olduğunu bildirir..
Mitos, Enki'nin de daha başka şeyler yarattığı eylemlerini betimleyen sözlerle sürer. Akılca ve bedence çelimsiz bir insan yaratır ve Ninmah'dan bu acınacak yaratığın durumunu iyileştirecek birşey yapmasını ister; ancak Ninmah hiç bir şey yapamaz ve böyle bir varlık yarattığı için Enki'yi lanetler. "İnsan" anlamına gelen İbrani sözcüklerinden biri enoş olup, "zayıf”[18]ya da "hasta" anlamına gelen bir sözcük köküdür. İnsanın bu yönü, İbrani şiirinde sık sık vurgulanır; insanın tanrısal amacın evrende kendisine vermeyi düşündüğü yeri dolduramayışı yolundaki İbrani insan anlayışının altında, Sümer mitosunda gördüğümüz bu ilginç öğe yatsa gerek. İleride Babilonya Yaradılış Mitosunun [ilgili Sümer mitoslarından] önemli farklılıklar gösterdiğini ve bunların insanın İbrani açıklaması üzerinde hiç de küçük sayılamayacak etkilerinin bulunduğunu göreceğiz.
S. H. Hooke,Ortadoğu Mitolojisi, Mezopotamya Mısır Filistin Hitit Musevi Hıristiyan Mitosları, (orijinal baskı 1963) Çeviren: Alaeddin Şenel İmge Yayınları 1993, Ankara, s. 24-31
[1]Başlık, İngilizce metinde "The Myth of Creation" (Yaratış Mitosu) biçimindedir. Bunda ve örneğin "Tufan Mitosu"nda olduğu gibi aynı mitosla (elbette farklı versiyonlarıyla) birden çok ülkede karşılaşılabildiği, dolayısıyla aynı içbaşlıkla birden çok bölümde karşı karşıya kalındığı durumlarda, ülke adlarını ayrı ayrı ekleyerek ("Sümer Yaradılış Mitosu", "Mısır Yaradılış Mitosları", "Babilonya Tufan Mitosu", "lbrani Tufan Mitosu" örneklerinde görüleceği gibi) içbaşlıklarda ayırdedici nitelemelere gittim (ç.n.).
[2]b Başlığın İngilizce metindeki biçiminin ("The Myth of Creation") "Yaratış Mitosu" biçiminde çevrilmesi gerekmekle birlikte, evrenin, dünyanın, canlıların, insanın yaradılışı ile ilgili olduğu ölçüde, Türkçe'ye genellikle "yaradılış" olarak çevrilir; dolayısıyla bazen "Yaratış Mitosu", bazen "Yaradılış Mitosu" ile karşıladım (ç.n.).
[3]Birincisi, Dumuzi ile İnanna mitosuydu. DK
[4]İngilizce metinde "account"; bu sözcüğü yerine ve bağlamına göre, bazen "öykü" bazen "açıklama", bazen "anlatım" ile karşıladım (ç.n.).
[5]İdeogram, alfabetik yazıdaki harflerden kurulu sözcüklerden farklı olarak hiyeroglifte, öteki resimyazılarda (piktogramlarda) ve Çin yazısı karakterlerinde olduğu gibi, bir ideyi taşıyan her bir sözcüğün tek bir şekil ile gösterildiği yazı türünün karakterlerinin adıdır (ç.n.).
[6] Enki’den bahsediyor. Bu kitap oldukça eski bir tarihte yazılmış. Enki veya Ea, Sümer tanrısıdır. Kendi kurduğu kent olan Eridu’da yaşar. Sularla, bilgelikle ilişkilendirilmiştir. Nitekim aşağıdaki bölümde Sümer tanrısı olarak ele alınmış..DK
[7] Bunlara tanrı denilmiş oysa bunlar yaratılan ilk insanlar olarak kabul ediliyor. Alttaki paragraf bu yazdığımı doğruluyor. Doğrusu bu bölümde bilgiler bir sebeple karışmış. DK
[9]İnsanlara, Sümerlilere (ç.n.).
[11]Yuvarlak ayraçlar yazarın, köşeli ayraçlar çevirenindir (ç.n.).
[12]İngilizce çeviride, hem "efendi" hem "tanrı" anlamına gelen "lord" sözcüğü kullanılmış (ç.n.).
[13] Bir çok metinde “ME” olarak yazılıyor. DK
[14]Bira olmalı; asma Sümerlilerde daha evcilleştirilmiş değildi, dolayısıyla üzüm şarabı üretilmiş olamaz; hurma şarabı olabilir (ç .n.).
[15]Üç direkli yelkenli (ç.n.).
[16] Uruk… Eski Ahit’te Erek olarak geçer. Yazar bunu kullanmış. Günümüzdeki adı Tel el Warka. DK
[17] Yaradılış mitoslarının, insanların tanrılara hizmet etmeleri amacıyla yaratıldıkları yolundaki bu öğesiyle kutsal kitaplarda da karşılaşılması ilginçtir. Örneğin, Kur'an, "Bakara" 2 1'de (Nebioğlu çevirisine göre) "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekilerini yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınanlardan olasınız" denmekte; Davood'un (Penguin 1974 baskısı) tngilizce çevirisinde, aynı ayetteki söz konusu deyiş "serve your Lord" (Rabbinize hizmet edin) biçiminde çevrilmiştir. Kitabı Mukaddes'te Yehova'nın İsrail oğullarını "özel" bir amacını gerçekleştirecek araç olarak seçmiş olduğu yazarın İbrani mitolojisini incelediği bölümünün temalarından birini oluşturacağı için burada alıntı yapmayı gerekli görmedim. (ç.n. ).
[18]Bu açıklama, Kur'an'ın, ''Nisa", 28'de karşılaştığımız (Nebioğlu çevirisine göre) "Allah üzerindeki yükleri hafifletmeyi murad eder; zira insan zayıf olarak yaratılmıştır" ayetini çağrıştırıyor (ç.n.)
17 Mart 2019 Pazar
Mitos Türleri
Samuel Henry Hooke
a. Ritüel Mitosları
Bu kitapta anlatılan mitoslar hakkındaki bilgilerimizin kaynağı olan metinlerin çoğunun, tapınak arşivlerinden geldiği iyi bilinen bir olgudur. Bu metinlerden, Nil ve Dicle-Fırat vadilerinde, tarımsal temellere dayanan oldukça gelişmiş kent uygarlıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu metinler, Mısır'da ve Mezopotamya'da yaşayan insanların, ritüel (tören) adını verdiğimiz incelikli bir etkinlik biçimi yarattıklarını göstermektedir. Bu etkinlikler, tapınaklardaki geniş bir rahipler takımı tarafından yürütüldü. Ritüeller, söz konusu eylemlerin yürütülmesinde izlenmesi gereken yolların doğru biçimlerinin neler olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bir eylemler sistemi oluşturdular. Bu inceden inceye işlenmiş etkinlikler sisteminin tümü, insanın kendini kuşatmış bulduğu, nasıl görünecekleri önceden hesaplanamayan güçlerin denetlenerek, topluluğun esenliğini sağlama amacıyla geliştirildi. Ama bugün biliyoruz ki ritüel, yalnızca eylemlerden oluşmuyordu; eylemlere, sihirsel etkileri ritüelin asal bir parçasını oluşturan sözler, şarkılar, afsunlar eşlik ediyordu. Başka bir deyişle, ritüel, Yunanlıların drômenon [dram] olarak adlandırdıkları "yapılan" eylemler bölümüyle, muthos [öykü][1]olarak adlandırdıkları "söylenen" sözler bölümünden, yani mitos (mit) bölümünden oluştu. Ritüelde mitos, oynanmakta olunan oyunun öyküsünü anlattı; belli bir durumu betimledi; ne var ki bu öykü, izleyici kitlesini eğlendirmek için söylenen sözler değildi; öykü, sözlerle bir güç, bir erk yaratılması için söylendi. Sihirli sözlerin ard arda yinelenmesi, anlatılan durumun oluşmasını ya da yeniden oluşmasını sağlayacak güce sahipti.
İleride göreceğimiz gibi, Babilonya Yeni Yıl Şenliğinin odağında, rahiplerin şakıdıkları yaradılış mitosu olan Enuma Eliş[2]bulunuyordu ve bu mitosun şarkı biçiminde okunması birşeyler "yaratıyordu", ritüelin canlandırdığı duruma bir değişiklik getiriyordu.
Dolayısıyla, bu tür ritüellerin topluluk yaşamının asal bir öğesini oluşturduğu bir toplumda,
mitosda sözü edilen öykünün gerçekten yaşanıp yaşanmadığının önemli olmadığı sonucuna
varılabilir. Tarihin işlevi, geçmiş toplulukların davranışlarını olabildiğince doğrulukla ortaya
çıkarıp, kaydetmektir; yani belli bir tür bilgiyi bulup, onu öteki bilgilerden ayırmaktır. Mitosun
işlevi ise, bilgi değil eylem, topluluğun doğrudan doğruya varlığını sürdürmesi için asal önem
taşıyan bir eylemdi. İnsanlık geçmişte, tarih bilgisine hiç bir gereksinim duymadan uzun dönemler
yaşadı; ama tarihsel kayıtların ilk biçimlerinin görülmesinden çok önceleri, mitosun topluluğun
yaşamında yaşamsal bir işlevi vardı; ritüelin asal bir öğesi olarak mitos, topluluğun
varlığının bağımlı olduğu koşulların yaratılmasına yardımcı oldu.
Mitosun bu türüne "ritüel mitosları" dememizin nedeni budur. Bu mitos türü adını işlevinden,
ritüelin istenen sonucu sağlamasına yardımcı olmasından almaktadır. Mitosun en eski türü budur.
b. Orijin (Etiolojik) Mitosları
Bu mitos türü daha çok "etiolojik mitos" (neden bilimsel mitos) olarak adlandırılır. Bu mitos da
oldukça eski bir türdür; bazı bilginlerin onu en eski mitos türü saymalarına neden olacak kadar
eski bir türdür. İşlevi, bir göreneğin, bir adın, ya da hatta bir nesnenin nasıl doğduğunun imgesel bir açıklamasını sunmaktır. Örneğin, Sümer'in "Enlil ile Kazma"mitosu, bu en değerli tarım aracının bir tanrının etkinliğiyle nasıl doğduğunu açıklamaya çalışan bir öyküdür. Etiolojik mitosun bir başka örneği, Yakub'un bir doğaüstü varlıkla çatışmasını anlatan İbrani mitosudur.[3]Bu öykü, İsrail oğullarının eski bir yiyecek tabusunun konuş nedeninin bir açıklamasını sunmaktadır.
c. Kült Mitosları
İsrail dininin gelişmesi sırasında, mitosun yeni bir kullanım biçiminin doğduğu görülür.
"Ahit Kitabı"nda[4]betimlenen üç mevsim şenliği, İsrail oğullarının Kenan ülkesine yerleşmelerinin erken evrelerinde, Beyt-el, Şekem ve Şilo[5] gibi çeşitli yerel sunaklarda kutlandı. Fısıh bayramı, Pentikost ya da haftalar bayramı denen bayram ile haymeler bayramı (çadır bayramı, Tabernak) olarak üç şenliğin herbirinde adaklar getirildi ve herbirinin yerel sunaklarının rahiplerince yürütülüp sürdürülen özel ritüelleri vardı. Bu şenlikler sırasında, ritüelin önemli bir bölümünü, rahiplerin kamu önünde, İsrail oğulları tarihinin odak noktaları sayılabilecek bazı olayları şarkı biçiminde okuyarak anlatmaları oluşturuyordu; bu okuyuşlara, halkın rahiplerin söylediklerine yanıt niteliğindeki birlikte okuyuşları eşlik ediyordu. İsrail toplumunun içine en derin biçimde sinmiş tarih geleneklerinden biri, halkın Mısır tutsaklığından kurtuluşunun anılmasıydı. Fısıh bayramında bu olay, kökeni, böylece kutlanan tarihsel olaydan çok daha eskilere dayanan bir ritüel ile kutlanıyordu.
Söz konusu ritüele eşlik eden kült mitosu, olayı, tarih terimleriyle değil, bir dereceye dek Babilonya ve Kenan ülkesi mitoslarından alınan öğelerce göre anlatmaktaydı. Söz konusu kült mitosunun
Söz konusu ritüele eşlik eden kült mitosu, olayı, tarih terimleriyle değil, bir dereceye dek Babilonya ve Kenan ülkesi mitoslarından alınan öğelerce göre anlatmaktaydı. Söz konusu kült mitosunun
işlevi, Yehova ile İsrail oğulları arasındaki ahit ilişkisinin onaylanması ve Yehova'nın gücünün
ve görkeminin övülüp yüceltilmesi idi. Mitos, bu yeni kullanım biçiminde, ritüel mitosu iken sahip olduğu sihirsel güçten soyutlanmış durumdaydı. Kült mitosunun "kurtuluşun tarihi" kavramını İsrail halkına sunuş eğiliminin, ileride olacaklara ilişkin bir kahinlik niteliği kazandırılmış biçimiyle kullanılışında, daha da geliştirildiğini görebiliriz. Mitos, bu biçiminde de bir durumu betimlemekle, bu biçiminde de söz konusu durumun sürmesini sağlama işlevine sahip olmakla birlikte, artık bu işlevleri sihirsel bir güçle değil, fakat moral güç kanalıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. İsrail peygamberlerince kullanılışında gördüğümüz gibi, mitosun işlevi, kült mitosları türünde, daha yüksek bir düzeye çıkarılmış bulunmaktadır.
d. Prestij Mitosları
Mitosun daha önce sözünü ettiğimiz türlerinin hiç birisine benzemeyişiyle dikkati çeken bir türü daha vardır. Bu türün işlevi, bir halk kahramanının doğuşuna ve yaptıklarına bir gizem ve tansık havası vermektir. Musa'nın doğuşu ve sazlardan yapılmış hasır bir sandık (sepet) içinde Nil'e salıverilişi öyküsü bir tarih bilgisi geleneğine dayanmış olabilirse de, bu tarih geleneği ile Sargon, Kyros, Romulus ile Remus ve halkın imgeleminde yaşatılan öteki kahramanların benzeri öyküleri arasında koşutluklar görülebilir. Dan oğullarının kahramanı Samson'un[6]doğuşu ve yaptıkları, Dan sıptını (kabilesini) ve onun kahramanını övüp yüceltmeyi amaçlayan mitos terimleriyle anlatılır. Sözü açılmışken, Samson öyküsünde bir güneş mitosu arama girişiminin pek tutmadığını belirtiverelim. İlya ile Elişa'nın işleriyle ilgili öyküler de (bu son örnekte aynı zamanda Yehova'nın görkemini yüceltme motifi bulunsa da) prestij mitosları sınıfı içine sokulabilir. Prestij mitosları aynı zamanda ünlü kentlerin adları çevresinde oluşma eğilimi gösterirler. Troya tanrıların eliyle kurulur; hatta Sion bile, tanrıların yaşadıkları yerleri betimleyen mitoslarda kullanılan deyişle "kuzeyin kıyılarında" kurulmuş olduğu söylenerek, Babilonya ve Kenan ülkesi mitolojisinden alınmış sözlerle anlatılır.
e. Eskatalogya Mitosları
Eskatalogya[7]mitosları, Zoroasterciliğin eskatalogyasına[8]birşeyler borçlu olabilirlerse de, bu tür, özellikle Yahudi ve Hıristiyan düşünüşünün karakteristik bir öğesini oluşturur. Peygamberlerin yazılarında ve her şeyden çok vahiy yazınında[9] bu dünya düzeninin bir genel yıkım (katastrofi) ile sona ereceği düşüncesi önemli bir yere sahiptir. Peygamberler, "kurtuluşun tarihi"nin, tanrının dünyanın gidişine su götürmez bir biçimde karışmasıyla tamamlanacağına inanmışlardı. "Son günlerde [ahir zamanda] şunlar şunlar olacak" deyişi peygamberlik (kehanet) sözlüğünün[10] tipik bir sözüdür. Peygamberler sonul durumu betimlemeye kalktıklarında, mitos diline geri dönmek zorunda kalırlar. Babilonya Yaradılış Mitosunda Marduk'un kaos-ejderini yenişini anlatan sözler Yehova'nın kötülük güçlerine karşı kazanacağı sonul zaferi betimlemelerinde kullanacakları imgesel malzemeyi sunmaktadır. Tanrının [evreni] yaradış eyleminin, tarih ufkunun dışına düşmesinden dolayı, ancak mitos diliyle betimlenebilmesinde olduğu gibi, Tanrının tarihi sona erdiren eylemi de, ancak mitos terimleriyle anlatılabilir.
Mitosun eskatalogya alanında kullanılışı, Yahudilikten Hıristiyanlığa taşınmış olup, en eksiksiz görünümü Kitabı Mukaddes, Yeni Ahit (İncili Şerif) bölümü, "Yuhannanın Vahyi" kitabında alır.
Mitos kategorisinin incil öykülerini açıklamada kullanıldığını söylemenin, hiç bir biçimde bu öykülerin asal tarihsel gerçekliklerini sorgulamaya kalkmak amacını taşımadığını belirtmekte yarar var. Çünkü, İsrail peygamberlerinin ve İsa'nın ilk havarilerinin yaptığı gibi, Tanrı'nın insanlık tarihine (fiilen) girdiğine inananlar için, tarihte, olayların nedenlerinin ve doğalarının tarihsel nedensellik sınırının ötesine taştıkları belli bazı anlar vardır. Burada mitosun işlevi, insanlara başka yollarla dile getirilemeyecek, anlatılamayacak şeyleri, imgeleri kullanarak, simgesel terimlerle anlatmaktır. İşte. burada mitos, simgeciliğin bir uzantısı olarak görünür.
Samuel Henry Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Yayınları, s. 10-15, 1993, İstanbul
[1]Bunlar ve bundan sonraki ayraçlar, tersi belirtilmedikçe çevire ne aittir (ç.n.).
[2]Destanın "başlangıçta göklerde" ya da "bir zamanlar göklerde" anlamına gelen ilk iki sözcüğü, bilim adamlarınca destanın adı olarak alınıp benimsenmiştir (ç.n.).
[3]Kitabı Mukaddes, Eski Ahit ve Yeni Ahit ("Tevrat" ve "İncil") bir heyetçe çevrilip İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir, İstanbul, 1981, Kitabı Mukaddes Şirketi yayını, Eski Ahit (Tevrat) bölümü, "Tekvin" kitabı, 32. bab'da, 22-32'de, Yakub'un, seher sökünceye kadar iri bir adamla güreştiği, güreşte uyluk başının incildiği, güreştiği yabancıyı "beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam" deyişi, yabancının "Artık sana Yakub değil, ancak İsrail [Allah'la uğraşan] denilecek; çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin" dediği; Yakub'un "Allahı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı" diye o yere " Penueli" (Allalı'ın yüzü) adını koyduğu yazılıdır. İbranilerin bir koluna daha sonra İsrail oğulları denmesi bu ad değiştirmeye dayandırıldığı gibi, Musevilerin elin uyluk başını yemeyişleri de bu kaynağa dayandırılır: "Tekvin", 32:32 "Bunun için bugüne kadar İsrail oğulları uyluk başı üzerindeki
kalça adalesini yemezler; çünkü [Allah] Yakub'un uyluk başına kalça adalesine dokundu"
denir (ç.n.).
Şekem için, "Yeşu" kitabı, 20:7; Şilo için, "Yeşu" 18:1 (ç .n.).
genel adıdır (ç.n.).
[8]MÖ 6. yüzyılda, İran’da yaşayan Pers peygamberi Zoroaster (Zaratustra) tarafından kurulan bir din olan Zoroasterciliğe (Zerdüştlüğe) göre, bu dünya yaşamı, iyilik ve kötülük tanrılarının (Ahura Mazda ile Ahriman'ın) çevrelerinde toplanmış iyilik ve kötülük güçlerinin sürekli savaşıdır; insanın görevi bu savaşta iyilik güçlerinin yanında yer almaktır; bu savaş, mahşerde Ahura Mazda'nın göndereceği ergimiş metal selinin dünyayı kötülük güçlerinden tümüyle arındıracağı güne dek sürecektir (ç.n.).
öteki kitaplarındaki vahiylerde ve Kitabı Mukaddes'e alınmayan öteki vahiy metinlerinde (ç.n.).
Version-Catholic Edition, London Catholic Truth Society yayını, 1966 baskısında, "Amos", 7: 1 -7 (Karş. Kitabı Mukaddes, 1981 Türkçe baskısı, "Amos", 7: 1-7) birkaç kez geçen "pro phesing" sözcüğünün hem "peygamberlik etmek" hem de ''kehanette bulunmak" anlamına gelmesinin de gösterdiği gibi, İbranilerde peygamberlik ile kahinlik içiçeydi; bununla birlikte, Musa'nın kardeşi Harun'un soyuna tapınak işlerine bakma hak ve görevi verilmiş olup, bu kimseler için, içlerinden peygamberler de çıkabilmekle birlikte, daha çok, rahip anlamında olarak "kahin" sıfatı kullanılır (ç.n.).